Türkiye'de yargı ile ilgili tartışmalar her zaman olmuştur fakat son dönemde içinden yargı, mahkeme, iddianame geçmeyen tartışma neredeyse yok.
Şike Yasası'nı bitirdik, tahliyeler oldu; şimdi de uzun tutukluluk süreleri ve vekillerin durumunu konuşuyoruz.
Gerçi bu konu mahkemenin serbest bırakmama ihtimalini bile bile sanıklardan aday gösteren muhalefetin tavrı yüzünden zaten vardı ama bugünlerde Meclis'te yeniden gündem oldu.
CHP tutukluluk sürelerinin kısaltılması için teklif verdi.
İktidar cephesi ise tepkili. Çünkü CHP'nin teklifi yasalaşırsa 'hiç istenmeyen kişiler de' tahliye olabilecekler. Sonuçta şike düzenlemesi ile bu kural ihlal edilmiş gibi algılansa da kişiye özel düzenleme olmaz.
Yani yapılan değişiklikten sadece tutuklu vekiller yararlansın denemeyeceği için teröristler, tecavüzcüler, Hizbullahçılar, Ergenekoncular tahliye olacaklar.
Oysa uzun tutukluluk bir sonuç. Asıl olan hükmün gecikmesi.
10 yıl tutuklu kalıp da hâlâ yargılanması bitmeyen binlerce insan var. Nitekim yargılayamadığımız sanıkları muhtelif hukuki düzenlemelerle tahliye ediyoruz. Bu 'ben yargılayamadım hadi çık' demekten başka bir şey değil.
Bir diğer nokta da şu:
Maalesef şeriatın kestiği parmak, kesilen kişiye göre acıyor. Eğer CHP ve MHP vekilleri cezaevinde, Ergenekon sanıkları içeride olmasa Meclis'te kimse uzun tutukluluk süresini tartışmayacak.
İddia ediyorum, yarın bir gün mahkemeler popüler isimleri serbest bıraksın bu konu unutulur.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in projeksiyonuna göre yapılacak düzenleme ile 2 bin 427 sanık tahliye oluyor.
İçlerinde yok yok.
Aslında CHP'nin bu teklifine yüksek yargı da mesafeli.
Nitekim Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak adli yıl açılışında teklifin sakıncalarına dikkat çekmişti.
Aslında yapılması gereken şey çok açık.
Savcı sayısını artırmak gerekiyor. Gelin görün ki uzun tutukluluk sürelerinden şikayetçi olup yasa teklifi veren CHP düne kadar hakim savcı alımını engelledi.
Grup Başkan Vekili E. Ülker Tarhan başkanlığındaki YARSAV 2006'dan bu yana yeni hakim savcı alınmasın diye fazla mesai yaptı. Şimdi de çıkıp yargılamalar uzun diye isyan ediyorlar.
Tabii bu tartışmanın arasında gözden kaçan bir konu daha var.
Muhalefet vekilleri ne zaman kürsüye çıksa -gerçi bazıları Meclis kürsüsünü başka masalarla karıştırıp bardakları da kırıyor- birtakım rakamlarla ağır eleştirilerde bulunuyorlar.
Bunların başında da tutuklu gazeteciler ve üniversite öğrencileri iddiaları geliyor.
Listeler abartılı
Son olarak CHP'li Hüseyin Aygün "500 tutuklu üniversite öğrencisi" raporu hazırladı.
İlginç olan şu ki 500 kişilik raporda 227 kişinin adı var. İki isim mükerrer. 40 kişinin ise cezaevinde kaydı yok. Yani bu isimler cezaevinde bile değil. 24'ü 8 Aralık'ta tahliye olmuş 163'ü ise farklı cezaevlerinde. Bu 163 kişinin ise 25'i üniversite öğrencisi değil. Kimisi ilkokul mezunu kimisi lise terk.
Dolayısıyla 500 öğrenci cezaevlerinde diye özellikle Batılı başkentlerde anlatılan senaryonun gerçekle ilgisi yok.
Bir diğer konu da tutuklu gazeteci sayısı. CHP'nin sık sık tekrarladığı '72 gazeteci, yazıp çizdiği için cezaevinde' söylemi doğru değil.
Çünkü 72 isimden 3'ünün cezaevinde kaydı yok. 6'sı zaten tahliye olmuş. 63 isimden ise sadece 4'ü gazetecilikle ilgili yargılanıyor. Zaten uluslararası gazetecilik örgütleri de Türkiye'de 8 gazetecinin hapiste olduğunu söylüyor.
Sayıların azlığı olayın vahametini azaltmıyor.
Fakat ana muhalefet partisinin özellikle de yabancı başkentlerde abartılı ve yanlış rakamlarla Türkiye aleyhine propaganda yapması manidar.
Not: Son yazımda 'Bakan gelmiş neyime' başlığı ile daha önce Cumhurbaşkanı'nı 'takmayan', birliği PKK'ya karşı operasyonda iken özel uçakla Balyoz sanıklarını ziyarete giden, son olarak da MSB İsmet Yılmaz'ı karşılamayan Korg. M. Veysi Ağar'ı yazmıştım.
Bakan Yılmaz 'komutanın kendini karşılama zorunluluğu'nun olmadığını açıkladı. Bir sonraki yazıda hem bakanın açıklaması hem de benim söyleyeceğim 'ilave ayrıntılar' olacak.