Ergenekon davası derinleşmek zorunda


'Ergenekon davası derinleşmeli' derseniz biraz garip karşılanacaktır.

Fakat kamuoyundaki suni tartışmaları ve estirilen rüzgarı bir kenara bırakıp işin esasına bakar, perdenin arkasını sorgularsanız bırakın ÖYM'lerin kaldırılmasını, CMK 250. maddenin değiştirilmesini, aksine 'kirli örgütlenmelerin sonuna kadar gidilmesi' için ekstra düzenlemelere giderdiniz.

Üzerinde uzun süredir çalıştığım Malatya Zirve Yayınevi katliamını anlatan kitabım "Ergenekon'un Zirvesi" hafta sonu piyasaya çıktı. Kitap birçok özelliğiyle tartışma doğuracak. En başta ortaya koyduğum bilgi ve belgelerle davanın bundan sonraki seyrini değiştirecektir.

Çünkü cinayetin azmettiricilerinin aslında 'resmi görevli' olduğunun belgeleri kitapta yer aldı. Ankara'dan Malatya'ya kadar jandarmanın aktif olarak cinayetin içinde olduğunu, Dink ve Santoro cinayetlerinin de aynı proje kapsamında gerçekleştirdiğini gösteren deliller kitapta.

Gelelim başlıktaki teze.

Ergenekon soruşturması yüzeysel kaldı

Maalesef 'ilgili ilgisiz herkes aynı torbaya dolduruldu' eleştirileri olsa da Ergenekon davası hâlâ yüzeysel kalmış bir soruşturmadır. Evet tetikçilere veya başka bir tabirle kılcal damarlara ulaşıldı ama hâlâ ana yapı deşifre edilemedi.

Gerek Bi Ermeni Var'da gerekse de Ergenekon'un Zirvesi'nde belgeleriyle ortaya koyduğum bir gerçek var.
Bu ülkede büyük projeler bizzat devlet eliyle yapılıyor. Eğer dikkatli bir gözle incelerseniz yaşadığımız tüm büyük olaylarda şu silsileyi görürsünüz:

MGK birilerini ya da bir konuyu tehdit olarak belirler ve Genel Sekreterlik o konu üzerine planlar yapar. Devletin güvenlik birimleri bu tehdide karşı istihbarat üretmeye başlar. Sonra da tehdit olarak görülen kişi ya da grupların karşısına 'elemanlık' ilişkisi bulunan kişiler çıkartılır.

Takip eden süreçte bu kişiler protestolar organize eder, eylemler yapar, medyayı manipüle eder. Hanefi Avcı'nın deyimiyle 'odayı ısıtırlar.' Hedefe ulaşıldıktan sonra da ustaca izlerini kaybettirip, delilleri karartırlar.

Fail olarak da ilgisiz yerleri gösterirler.

Hasbelkader yakayı ele veren olsa da Ogün Samast ve Emre Günaydın gibi, anlatacakları bir şey olmaz çünkü 'üst yapılanma' hakkında bilgileri olmaz.

O yüzden Ergenekon soruşturmasına salt darbe girişimi olarak bakmamak lazım. Yani Ergenekon dediğimiz şey Türkiye'deki İttihat ve Terakki mantalitesinin, Teşkilatı Mahsusa örgütlenmesinin derin devlete dönüşmesi, o derin devletin de Özel Harp'le, JİTEM'le devam etmesiydi.

O yüzden soruşturmaların bu alanlarda derinleşmesi, MGK'ya, Özel Harp'e, Seferberlik Tetkik Kurulları'na ve JİTEM'e uzanması gerekiyordu. Ancak buralara gidilemedi.

Esas risk de bu noktada doğuyor.

YAŞ'taki masa düzeni ya da alay komutanının başörtülü bir kıza ödül vermesi gibi sembolik adımlardan sonra 'Tamam askeri vesayet kırıldı' ya da 'Derin yapılar çözüldü' derseniz, emin olun iktidarın zayıfladığı anda faili meçhuller, kirli operasyonlar yeniden hortlar.

Failler 'lümpen gençliğin örgütlenmesi' profiline uygun

Çünkü bu topraklar 'kahraman olma' sevdasındaki gençlerle dolu.

Hrant Dink, Rahip Santoro ve Malatya Zirve cinayetlerindeki fail profilleri tıpatıp aynı. Tam da Ergenekon iddianamesinde tanımlanan 'Lümpen gençliğin örgütlenmesi' profiline uyan tipler.

Kaldı ki gerek soruşturma evrakları gerek son günlerde piyasaya düşen ses kayıtları da gösteriyor ki darbe heveslileri az değil. Bugün AK Parti çok güçlü, Başbakan her şeye hakim diye kafalarını kaldıramıyor olabilirler.

Ama yarın tersi olmayacağının garantisi yok.

Daha önce de yazdığım için belki tekrar olacak. Ama arınma süreçleri sancılı olur. Çok can yakar. Tartışma doğurur, gerginlik oluşturur. Fakat yaşanan zorluklardan, neden olduğu yorgunluktan dolayı çıktığınız yoldan dönmek isterseniz her şey altüst olur.

Çünkü uçaktan atlamışsanız, aynı uçağa geri dönemezsiniz.

Yapmanız gereken paraşütü açıp sağ salim yere inmektir. Türkiye 2007 Haziran'ında Ergenekon soruşturmasını başlatarak o uçaktan atladı.

(BUGÜN)