Ankara'da siyaset hareketli.
Sürpriz görüşmeler yapılıyor. Aracılar vasıtasıyla partiler birbirlerinin nabzını tutuyor. Hatta bir adım daha ileri gideyim, ”CHP kaç bakanlık ister”, “MHP hangi bakanlıkları talep ediyor” gibi çalışmalar yapılıyor.
MHP'nin Dışişleri, Milli Eğitim ve Adalet Bakanlıkları üzerinde durduğu söyleniyor. CHP'nin bakanlık talepleri konusunda henüz dışarıya sızan bir bilgi yok. Siyasetin saati erken seçime değil muhtemel koalisyon hükümetlerine göre işliyor. 7 Haziran seçimlerinde kıran kırana bir yarış yaşanmış, liderler birbirlerine çok ağır suçlamalarda bulunmuşlardı. Ancak 7 Haziran'da sandıktan çıkan sonuçlar siyasetin üslubunu da etkiledi. Liderler üsluplarını yumuşattılar.
Koalisyon konusunda güçlü bir istek var. Liderler, kırmızı çizgiler üzerinden konuşmuyor.
Başbakan seçimlerden sonra çıktığı ilk yayında, hiçbir opsiyona kapalı olmadıklarını belirtti. “Siyaset kırmızı çizgiler üzerine kurulmaz” dedi.
Erdoğan- Baykal görüşmesinden önce konuştuğum CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da yeni sürece kırmızı çizgilerle bakmadığını, uzlaşmayı ön plana aldığını ifade etti. Salı günü Kılıçdaroğlu'nu ziyaret eden CHP Milletvekili İlhan Kesici, ”Hükümet kurmaktan kaçmayalım.Türkiye'nin normalleşmeye ihtiyacı var. CHP olarak hükümette yer alıp bu normalleşmeye katkı yapalım” dedi. Kesici bir parti işaret etmedi ama CHP'nin koalisyon hükümetinde yer almasını istedi. Seçim kampanyası sırasında çok gerilmiştik, yumruklar sıkılmıştı, ama seçimden sonra liderlerin yumrukları sıkılı değil tokalaşmaya hazırlar. Deniz Baykal 1991 yılında Demirel ile Erdal İnönü'nün kurduğu DYP- SHP koalisyon hükümetine karşı çıkmıştı. Hatta kabinede yer alması teklif edilmesine rağmen, “Merkez sağ ve merkez solun bir araya gelerek hükümet kurması merkezin sağının ve solunun çökmesine neden olur. Radikal partileri güçlendirir” tezini savunmuştu. Ayrıca Erdal İnönü'yü, ”Demirel gibi kurt bir politikacı karşısında zor durumda kalırsın” diye uyarmıştı. AK Parti- CHP koalisyonu gündeme geldiğinde Baykal'ın benzer değerlendirmeyi bugün için de yaptığını öğrendiğimde Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmesi daha ilginç geldi.
Çünkü AK Parti-MHP koalisyonunda nasıl ki Meral Akşener Meclis Başkanı olsun Devlet Bahçeli ise başbakan yardımcısı olarak hükümete girsin isteniyorsa bir AK Parti-CHP koalisyonunda ise Deniz Baykal Meclis Başkanı, Kemal Kılıçdaroğlu ise Başbakan Yardımcısı olsun formülü gündemde.
O nedenle Erdoğan-Baykal görüşmesi kritik bir görüşmeydi. Siyasetin normalleşmesi açısından yerinde bir adım atıldı.
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu süreçte Baykal gibi deneyimli isimlerle görüşmeler yapacak. İstişarelerle, ortak aklın ortaya çıkarılması için gayret gösterecek.
Gelelim Erdoğan-Baykal görüşmesinin perde arkasına.
Görüşme talebi Cumhurbaşkanlığı'ndan geliyor. Baykal, Görüşmenin kamuoyuna açıklanmasını istiyor.
“Daha önce bir görüşme yaptım, bunu yıllarca anlatamadım” diyor. Baykal'ın kast ettiği görüşme 22 Şubat 2003 tarihinde yapılmıştı. Okuduğu bir şiirden dolayı hapis yatan Erdoğan, ”Bayrağımızın rengine göre karar veririz” diyen YSK tarafından seçimlere sokulmamıştı.
3 Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti tek başına iktidar olmuş ama Erdoğan milletvekili olamamıştı. “Erdoğan, Meclis dışında kalırsa yıpranmaz” diye düşünen Baykal, milletvekilliği yolunun açılmasını sağlamıştı.
Baykal bu nedenle resmi olarak ilan edilen bir görüşme yapmak istiyor. Saray için yapılan davete hassasiyet gösterince bu kez Erdoğan, görüşmeyi Dışişleri konutuna alıyor.
2 saat 15 dakika süren görüşme boyunca seçim sonuçları, muhtemel koalisyon senaryoları ve erken seçim konusu ele alınıyor.
Erdoğan görüşmenin başında Baykal'a, tecrübeli bir isim olduğunu belirterek seçimlerden sonra oluşan tablo hakkında görüşlerini almak istediğini söylüyor.
Baykal, ”Türkiye'de seçimler yapıldı. Bu tablo karşısında biran önce istikrar getirecek bir çözümün bulunması gerekiyor. Bu konuda gayret göstermek herkesin görevidir” diye konuşuyor.
Cumhurbaşkanı koalisyon modellerini saygıdeğer bulduğunu ifade ediyor.
Erdoğan, AK Parti-MHP, AK Parti-CHP ve HDP'in dışarıdan desteklediği CHP-MHP hükümetini gerçekleşme şansı yüksek olan modeller olarak görüyor.
Baykal, bu tabloyu, ”Cumhurbaşkanı nezdinde koalisyon seçeneklerinin saygıdeğer olduğunu ve her birisinin denenmesi gerektiği” şeklinde yorumluyor.
7 Haziran gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ne düşündüğü çok merak ediliyordu. Erdoğan'ın, erken seçim yerine hükümet kurmaya ağırlık verilmesini istediği ve koalisyon modellerinin değerlendirilmesi eğiliminde olduğu izlenimi edinmiştim.
Erdoğan bu tavrını koruyor. Ama o sırada öncelikli olarak gündeme getirmediği, “Erken seçim” ihtimalini Baykal'la görüşmede gündeme getiriyor.
Ama koalisyon ihtimalleri sıralandıktan sonra Cumhurbaşkanı,” Üç seçenek var. O üç seçenek gerçekleşmezse erken seçime gidilir” diyor.
Erken seçim gündeme gelince Baykal itiraz ediyor. Erken seçimin doğru olmayacağını savunuyor. “Erken seçim derseniz 2015'in tümü gider” diyor. Ama yetinmiyor. ”Seçimden çıkacak tablonun istikrar açısından bir güvencesi mi var” diye soruyor. “Erken seçim yiğitlik meselesi değildir. Ciddi olalım, ciddi bir şekilde koalisyonu deneyelim” diyor.
Baykal'a göre millet siyasetin önüne bu tabloyu koydu. Yapılacak olan bu tablonun içinden bir hükümet modeli çıkarmak. ”Millet bu tabloyu çıkardı” diye konuşuyor.
İlk aşamada koalisyon hükümetleri üzerinde duruluyor. Sıra Azınlık hükümetine gelince Cumhurbaşkanı'nın sıcak bakmadığı ortaya çıkıyor.
Cumhurbaşkanı seçim gecesi, AK Parti'nin erken seçimi zorlamaktan ziyade hükümet kuruluşuna öncülük etmesi düşüncesindeydi.
Ancak birkaç gün içinde ortaya çıkan eğilimler, erken seçim silahını eline almasını sağlamış.
Bunda daha görüşme masasına oturmadan muhalefetin Erdoğan'ı pazarlık masasına sürme eğilimine girmesinin etkisi var mı? Etkisi olduğunu düşünüyorum.
Erdoğan'ı izole etmeye dönük çabalar, AK Parti'ye kurulmuş bir tuzaktır. Kötü niyetle başlayan bir koalisyondan hayır gelmesini beklemek doğru olmaz. Mesut Yılmaz'ın ANAYOL kurulduktan sonra Çiller'i sırtından hançerleyip Yüce Divan'a göndermeye çalışmasına benzer ki yürümez. AK Parti'ye büyük zarar verir.
Erdoğan, AK Parti'nin kırmızı çizgisi olmak zorundadır.
(Yeni Şafak'tan)