Er mektubu mantığı ve müfredatımızdaki dağınıklık

BİR KİMSENİN zekâ seviyesini anlamanın en kestirme yollarından birinin, onun konuşmasındaki vecizlik derecesi olduğuna inanırım. O kişi dileğini birkaç veciz cümleyle anlatabiliyorsa iş tamamdır. Meramını birkaç kavram altında sıralayıp özetliyorsa ne ala. Yoksa konu dereden alınıp tepeye konulursa, kurulan cümlelerin arasında bir insicam yoksa dinleyenin vay haline.

Elektronik araçlar çıkalı mektubu nerdeyse unuttuk. Yeniler, mektubu kompozisyon dersinde öğretildiği kadar biliyorlar. Uygulamasından haberleri nerdeyse hiç yok. Artık, mektup diye evlerimize gelen, ya kredi kartı ekstreleridir ya da resmi dairlerden gönderilen celp veya ihbarnameler.

Mektupların kullanıldığı yıllarda, er mektupları bir başkaydı. Çocuk döktürürdü; “anama selam eder ellerinden öperim, babama selam eder ellerinden öperim…” cümleler geniş aile bitinceye, hatta evdeki büyük ve küçükbaş hayvanların ahvali soruluncaya kadar bu minvalde uzayıp giderdi. Oysa birazcık mantıktan anlayan, gördüğü öğrenimin bir nebze hakkını veren biri bütün bu cümleleri “bütün yakınlarıma selam ederim, onlara hürmet ve muhabbetlerimi takdim ederim” diye bitirebilecektir.

İlk ve orta öğretimde okutulan ders adlarına bakınca yukarıda anlatılanlar aklıma geliyor.

Düşülen yanlış şu: akla gelen hemen her konuyu ders maddesi olarak okullara koymaya çalışmak.

Oysa işin doğrusu, bütün bu dağınık konu malzemesinin branşlar bazında ilgili yere gerektiği kadar, çocuk ve genç zihninin anlayacağı şekilde yerleştirilmesidir. Yoksa aklımıza her gelen, günlük hayatta sıkıntısını çektiğimiz her problem ders olarak okutulursa buna günün yedi ders saati değil yedi günün tüm saatleri de yetmez.

Yanlış anlaşılmamak için şunu belirtelim; yeni ortaya çıkan, çağın getirdiği problemler derslerde işlenmesin demiyorum. Bu tür problemler temel dersler (core subjects) içinde ele alınabilir diyorum.

Mesleki ve teknik eğitimin ayrıntılarını bilmediğim için o alana girmeyeceğim. Ancak, meramımı, ilköğretim ve genel liselerdeki –Anadolu ve fen liseleri gibi bir meslek kazandırmayan liseler de buna dâhil- birkaç ders üzerinde örneklendireceğim.

Görsel Sanatlar: konularının resim dersi içine serpiştirilme imkânı yok mudur?

Trafik Güvenliği: Sosyal Bilgiler, Fen Bilgisi (renklerin tanıtılması) ile Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi (kul hakkı) içinde işlenecek bir iki ünite ya da konuyla bu iş bitirilebilir. Kaza yapan sürücüler trafik kurallını bilmedikleri için kaza yapmıyorlar ki… Kazaların esas sebepleri hırstır, kul hakkına riayetsizliktir, devletimizin su gibi servis ettiği müskirattır. (Muhterem Colin Turner’in kulaklarını çınlatalım.)

Bilişim Teknolojileri: Öncelikle, öğrencilerin, zamanın çocukları olmaları sebebiyle öğretenlerden daha iyi bildikleri konuları içine alan bir derstir. Bu durumda kim kime nasıl faydalı olabilecektir? Daha önemlisi, temel derslerin öğretmenlerinden her biri, verecekleri ödev ve projeleri bilgi teknolojilerini ve interneti iyi kullanacak şekilde verirlerse zaten bilişim teknolojisi bütün sınıflarda fiilen işlenmiş olacaktır.

Düşünme Eğitimi: her ders zaten düşünme eğitimini vermektedir veya vermiyorsa bunu gerçekleştirecek şekilde tasarlanmalıdır. Ayrıca bu tür bir derse hiç ihtiyaç yoktur.

DİL VE ANLATIM: Edebiyat bir dilin bütün yazılı ve sözel ürünlerinin eğitimini verecek bir ders ise ve dil de burada öğretiliyorsa böyle bir derse gerek var mıdır?

SAĞLIK BİLGİSİ: Biyoloji müfredatındaki konu ve üniteler içine farklı ve çekici renklerle notlar düşülerek sağlıkla ilgili bağlantılar kurulabilir. Eskilerin derkenar dediği kitap kenarı notları da bu işi görebilir.

ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ: Tarih dersine eklenecek 1, 2, vb gibi rakamlardan sadece birinin adı olur, o kadar.

GİRİŞİMCİLİK: hal diliyle (lisan-ı hâl) verilebilecek bir alışkanlıktır. Vereceğimiz ödevleri, araştırma konularını, öğrencilerin güvenlerini ve girişimcilik ruhlarını geliştirecek şekilde verirsek böyle ayrı bir derse gerek kalmaz.

BİLGİ KURAMI: Temel derslerden her birisi zaten kendi yöntem ve metodolojisini, araştırma tekniklerini baştaki ünitede vermiyor mu, vermiyorsa vermesi gerekmiyor mu? Böyle bir yüke niçin gerek duyuluyor?

PROJE HAZIRLAMA: üstteki madde için yapılan itiraz burada da geçerli. Her alanın kendine göre zaten bir proje hazırlama nosyonu olur ve olmalı.

DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI: Vatandaşlık Bilgileri, Din ve Ahlâk Bilgisi ile Felsefe grubu dersleri içine serpiştirebilecek konulardır. Aynı zamanda, bir başka maddede ifade ettiğim gibi hâl dili ile aktarılabilecek konuları içerir. İnsana insan gibi davranıldığı, hapishanelerinde ve karakollarında işkence olmayan, sokaklarında copun kullanılmadığı bir ülkemiz olur. Okulda öğrenciye, bir şeylerin beynine zerk edileceği bir robot gibi değil de bir insan olarak, bir özne olarak değer verildiği bir eğitim sistemimiz olur; bu iş kökünden çözülür.

Şimdi merak edeceksiniz, Batıda nasıldı? Bir Frenk ülkesindeki dış temsilciliğimizde çalışırken, “Acele ve günlüdür!”kayıtlı yazılara verdiğimiz cevaplardan hatırladığım üzere, liselerde haftalık ders yükü 25 (yazıyla yirmi beş) saatten ibaretti. Günde beş periyot ders yapıyorlardı. Yukarıda eleştirisini yaptığımız türden dersler de yoktu.

Çizelgelerde belirtilen bu derslerin öğretimi gerçekte nasıldır? Burada da resmi Türkiye ile reel Türkiye arasında dağlar kadar fark vardır. İçeriden biri olarak tiyö vereyim: okul idaresi haftalık ders yükü az olan bir öğretmene bu tür derslerden birini verir. O da böylesi derslerde kâğıt üzerinde okutulması gereken konuyu sınıf defterine “kitabına uygun” olarak yazdıktan sonra kendi temel branşı neyse o konuda öğrencilere yardım eder. Çoğu zaman da, öğrenciyle arası iyi ise onları serbest de bırakabilir.

Ayrıca, bu tür çoğu seçimlik olan dersler okutulmadığı takdirde, bazı yıllar okutulup diğer yıllarda okutulmayan bazı derslere de kapı açılabilmiş olacaktır.

Bu satırları, başında bir annenin –her anne bir “şefkat kahramanı”dır- bulunduğu bir bakanlığın mensubu olarak yazıyorum. Gelin çocuk ve genlerimizi bu parçalanmışlıktan (fragmentation); yol açtığı maddi (ders sayısının çokluğu çok sayıda kitabın sırtta taşınması demek) ve manevi yükten, dağınıklıktan kurtaralım. Saydığım türden derslerin ünite ve konularını temel dersler içine serpiştirelim. Bu, temel derslerin kitaplarında bir iki sayfalık bir ilave ile aşılabilecek bir problemdir.

Çocuk ve gençlerimizi bu dağınıklıktan kurtardığımız takdirde, onlar ileride bizi minnet ve şükranla anacaklardır.