En çok aranan başkent

Batı'ya yapılan resmî ziyaretlerde alışılmış tablo şöyledir: İlişkileri geliştirmek için aşırı istekli, haklı olduğu konuları bile alttan almaya hazır Türk tarafına karşı; ilgisiz, genelde üstten bakan ve nazlı Batılı tavrı.

Ancak tarihî üniversitesiyle meşhur Oxford'da, İngiliz devletinin ev sahipliğinde düzenlenen toplantı, bu tabloyu tersyüz eden; yükselen Türkiye'ye bakışın hızla değiştiğine dair insanı umutlandıran nitelikteydi. Sanki değişen algıyla birlikte roller de değişmişti. Belki de ilk kez ev sahibi tarafın, ilişkileri geliştirme; Türkiye ile yakınlaşma arzusu, bizimkinin üstündeydi.

İki ülkenin önde gelen isimleri arasında resmiyetin ötesinde samimiyet oluşturmayı hedefleyen toplantının yerinden katılımcı listesine her detay, bu yönde bir iradeyi ve özeni gösteriyordu. Mekân olarak seçilen yer, Oxford'un epey dışında, yan yana iki arabanın geçemediği bir yoldan gidilen, telefonların zor çektiği, davetlilerin dışında kimsenin uğrayamayacağı Ditchley Park denilen kocaman ormanlık bir alanın ortasındaki tarihî şatoydu. Bina, II. Dünya Savaşı'nda Churchill'in savaşı yönettiği adreslerden biriydi. Duvarlarda, başta Churchill olmak üzere İngiliz devlet adamlarının dünya liderleriyle yaptığı görüşmelerin fotoğrafları asılıydı. Burası, medyadan ve kamuoyundan uzak, samimi bir ortamda, sakin kafayla yapılması gereken toplantılar için kullanılıyordu.

İsmi 'Tatlıdil' olarak belirlenen ve her yıl bir tarafın ev sahipliğinde yapılması öngörülen toplantıların ilkine İngiliz tarafının katılımı üst düzeydi. İngiltere'nin; Almanya ve İspanya gibi ülkelerle de yıllardır benzer formatta toplantılar yaptığı söylendi. İngiliz siyasetçi ve Avrupa Birliği Dışişleri Yüksek Temsilcisi Ashton açılışta hazırdı. İngiltere adına 3 günlük toplantının ev sahipliğini eski Dışişleri Bakanı Jack Straw üstlenmişti ve çokça alışıldığı gibi açılışa katılıp gitmedi. AB/Türkiye ilişkileri, enerji güvenliği, küresel kriz, Arap Baharı, göç ve vize konularının ele alındığı toplantıların bazılarını yönetti, bazılarında konuştu, ama hepsine katıldı. Partisi şu anda muhalefette olmasına rağmen Türkiye ile kurduğu sıcak bağ nedeniyle iktidar, bu görevi Straw'a vermekte sakınca görmemişti. Tabii, iktidarın temsilcileri de oradaydı.

İngiliz siyaset ve iş dünyasının kreması oradaydı. Churchill'in torunu katılımcılar arasındaydı. Önemli İngiliz şirketlerinin sahipleri, CEO'ları adeta bir devlet kararına uyma ciddiyeti ile iki günlerini buraya ayırmıştı. Her köşede bir lord ya da baron vardı. Yine bizde pek rastlanamayacak bir devlet geleneğinin tezahürü olarak, şu anki İngiliz büyükelçisinin yanı sıra önceki 2 büyükelçi de Türkiye uzmanı isimler olarak oradaydı.

Konuşmalarda ve özel sohbetlerde herkes Türkiye'yi öve öve bitiremiyordu. Katılımcıların fikirlerini rahatça ifade etmesini sağlamak için başvurulan Chatham kuralı gereği, isim vererek söylenenleri aktarmak doğru değil. Ama mesela bir İngiliz işadamı Türkiye'nin son dönemdeki yükselişini şöyle yorumluyordu: "İkimiz de imparatorluk vârisiyiz. Siz eski özgüveninizi kazandınız; biz bunu başaramadık." Üst düzey bir yetkili, dış politika konularında AB'nin, Washington'dan sonra en çok aradığı başkentin Ankara olduğunu not ediyordu. Bir başka isim, dış politikayla sadece 5 dakika ilgilenen birinin, Türkiye'nin AB üyesi olması gerektiğine ikna olacağını söylüyordu.

Artılar kadar eksiler de konuşuldu. "Rumlar çözüme direnirse, bölünme seçeneği öne çıkarılabilir." dendi. İkili ilişkilerdeki en ciddi sorunun, vize işkencesi olduğu tespit edildi. 2009'da Almanya'ya göç eden 30 bin Türk'e karşılık 40 bin Türk'ün Türkiye'ye döndüğü hatırlatılarak artık Türk göçü korkusunun yersizliği vurgulandı.

İngiliz tarafının bu yüksek ilgisi karşısında, Türk tarafınınki hayli zayıf kaldı. Katılımı kesin görünen Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve AK Parti Dış İlişkiler Başkanı Ömer Çelik, Başbakan Erdoğan'ın cenazesi üzerine gelemedi. Medya (Erdal Şafak, Mehmet Ali Birand, Mensur Akgün...) ve akademianın (İlter Turan, Kemal Kirişçi, Şevket Pamuk, Burhanettin Duran, Mehmet Öğütçü, Gülnur Aybet,...) temsili fena değildi. Ama iş dünyasından üst düzey hiçbir isim yoktu. Belli ki İngiliz tarafının toplantıya yüklediği stratejik anlam tam anlaşılmamıştı. Darısı toplantının Türkiye'de yapılacak ayağına. Haklarını teslim edelim; eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Londra'daki Büyükelçimiz Ünal Çeviköz ve Dışişleri'mizin düşünce kuruluşu SAM Başkanı Bülent Aras resmî temsil adına çok başarılıydılar. Tabii, İngilizlerin bu yoğun ilgisinin nasıl yorumlanacağı ve nasıl değerlendirilmesi gerektiği ayrı bir bahis. Uzun yıllardır Batı'da yaşayan ve ilk kez böyle sıcak karşılandığını söyleyen güngörmüş bir katılımcı şöyle diyordu: "Bu ilgiyi iyi değerlendirmeli ama tarihî tecrübe ışığında İngiliz zekâsını da unutmadan."