Son gelişme medyayı da savurdu. Bazılarının kafasında kendilerini de okurlarını da inandırdıkları bir şablon vardı, o yıkıldı. ‘Yandaş medya’ diye yekpare bir cephe olmadığı gerçeğiyle karşılaştılar.
Yeni keşifleri şu: Bir ‘AKP medyası’ var, bir de ‘Cemaat medyası’...
Tahmin edebileceğiniz gibi, gülüyorum bu kolaycı yaklaşımlarına... Temelinden dengeleri değişen bir dünyada hızla dönüşen bir Türkiye var ve bu süreci doğru okuyan medya organlarıyla okuyamayanlar ayrışma halinde... Bir zamanlar kendilerini ‘merkez’ olarak tanımlayan gazetelerin bir bölümü gelişmeye hızları yetişmediğinden geride kalırken, bir bölümü köşeyi fark edemeyip çarptığı için...
‘Yeni Türkiye’ gibi ‘yeni merkez’ var ve o merkezin değerlerini gözeten bir de ‘yeni medya’ bugün; süreci doğru değerlendirmeyenler ise, satışları ne olursa olsun, yavaş yavaş ‘marjinal’ hale geldi gelecek... Yani, söyledikleri ve yazdıkları kaale alınmayan, önemsenmeyen sınıfına girmek üzereler...
‘Cemaat medyası’ yakıştırmasının ne kadar tutarsız olduğunu görmemiz için şu sıralarda Cumhuriyet gazetesinde süregiden tartışmalara bakmamız bile yeterli... Gazete yazarları arasında, Cumhuriyet’in izlediği çizgiyi Cemaat’e yakın bulanlar var...
Elbette bunu benim kadar açık-seçik yazıyor değiller; ancak dikkatle okuyunca, MİT müsteşarının savcılar tarafından ifade vermeye çağrılmasının ardından izlenmeye başlanan yayın politikasından fazla memnun olmadıklarını görüyorsunuz...
Biri şunu yazdı geçen gün: “Ya bizim Cumhuriyet? Bizim başlıklar, ana akım medyanın manşetlerinden, yaklaşımlarından pek farklı değil. (..) Pek bir şey aratmayan, suya tirit manşetler... Oysa, aynı Cumhuriyet’in köşe yazarları, olup bitenin ana çerçevesini, ince ayrıntılarını aylardır köşelerinde işliyor, yazıyorlar, ama yazdıkları köşelerinde kalıyor.”
Hangi yazarlar acaba? Yazıyı kaleme alan (Mustafa Sönmez) iki isim veriyor: Engin Yıldızoğlu ve Orhan Bursalı... Bütün hayatını şimdilerde ‘Cemaat’ diye adlandırılan insanlarla ilgili yazılar yazmakla geçirmiş yazarlarının ismini bile anmıyor...
Konuyu görüştüğüm dostlarımdan biri, “Bilmiyor musun yoksa” diye çıkıştı bana. Meğer o yazar geçtiğimiz günlerde Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı ziyaret edip sicilini sıfırlamış... Şu bilgiyi de ekledi dostum: “Son olay patlamasaydı okulları ziyaret etmek üzere vakıf tarafından düzenlenecek bir geziye katılmaya hazırlanıyordu.”
İyi olur. Gitsin, görsün...
Orhan Bursalı ve Engin Yıldızoğlu’nun isimlerini zikrettikten sonra, Mustafa Sönmez, eleştiri oklarını Cumhuriyet’in yayın politikasına çeviriyor: “Ama bu zengin analizlerden, Cumhuriyet habercileri, yazı işleri yeterince nasipleniyor, birinci sayfalarını, manşetlerini bu yapı taşları ile örüyorlar mı? Dost acı söylermiş. Birinci sayfamız, başlıklarımız, gazetenin içini yansıtamıyor. Okura perspektif kazandırmada zayıf. Yazarların saptadığı eğilimlerin izini sürmede, haberlerle zenginleştirmede yetersiziz.”
Silivri sakinlerinden iki kişi bir kitap çıkarmış Wikileaks belgeleriyle ilgili; “İnanılmaz belgeleri öteki bağımsız gazeteler haberleştirirken Cumhuriyet’in ıskalamasına ne demeli?” diye soruyor Cumhuriyet yazarı...
Yoksa Cumhuriyet’e de mi sızıldı?
Fillerin tepişmesi sırasında çimlerin ne hale geleceği konusuna meraklı Mustafa Sönmez’in tavsiye ettiği iki yazardan biri olan Orhan Bursalı’nın yazılarına göz attım. Gazetenin ‘Bilim ve Teknik’ ekini de yönettiği için konulara daha ‘bilimsel’ yaklaşacağı beklentisiyle...
Orhan Bey’in ‘bilimsel’ yaklaşımının son örneğinden bir bölüm sunuyorum:
“Cemaatin iktidar hamlelerini, iktidarın ikili yapısı arasındaki keskin mücadeleyi ve aralarındaki politika farklılıklarını görmek için basın yayın organlarına bakmak yeter! Bu organları her zaman izleyecek zamanım yok; çoğu kez aynı telden çalarlar, ama belirleyici politik zamanlarda derin farklılıkları görürsünüz. / Orada her şey net ve açık.”
Hüküm cümlesini de okuyunuz: “Cemaat ile Erdoğan ve ekibinin, örneğin ABD ve Ortadoğu politikaları da farklı. Ülkede kurmak istedikleri düzen de!”
Bursalı ve ekibi ‘gizli’ AKP’li mi yoksa?
STAR