Birkaç hafta önceki yazımızda küresel bir olgu olarak iyi eğitimin de kötü eğitimin de bulaşıcı olduğuna, başka ülkelerdeki eğitimin hayatımızı yakından etkilediğine, bu nedenle insanlık ailesi için eğitime dair evrensel ilkelerin gerekliliğine işaret emiştik. Eğitim açısından dünyadaki duruma kısaca değindikten sonra ilk iki ilke olarak, adalet bilinci vermeyi ve herşeye negatif değil, öncelikle hüsnü zan ile bakan bireyler yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim felsefesi üzerinde durmuştuk.
Kaldığımız yerden devam edelim.
-Genel ahlak kurallarına sahip bireyler yetiştiren bir eğitim
Örnekler çoğaltılabilir. Böyle bir vahşi ortamda toplumsal yaşam mümkün olabilir mi?
İçerisinde yaşanılan toplumsal kültür çerçevesinde genel ahlak kurallarına sahip bireyler yetiştirmek eğitimin en öncelikli amaçlarından biri olmalıdır. Bu genel kuralları belirlemek o kadar zor değildir. Farklı kültürlerde bu ilkelere dair az ya da çok genel bir kabul vardır.
-İki günü eşit olmamayı, çalışmayı öğreten bir eğitim
Aşağıdaki ilkeler daha çok eğitimin içeriği ve yöntemiyle ilgili ilkelerdir. Yukarıda bahsedilen ilk üç ilke ise (adalete, pozitif bakışa ve ahlaka dayanan bir eğitim) her türlü ve her düzeydeki eğitimin üzerine inşa edilmesi gereken temel değerlerdir. Bu değerlere dayanmayan ya da içerisinde bu değerleri barındırmayan eğitimlerin sonuçları insanlık için çok büyük tehlikeler içeriyor olabilir. İnsanlığı felakete sürükleyen dünya savaşları, terörist saldırılar, sürekli yükseltilen güvenlik duvarları, başkalarını yaşatmaya değil yoketmeye yönelik her türlü icatlar eğitimsiz insanların değil çok nitelikli eğitim almış insanların “başarabileceği” şeylerdir. Bütün bunlar az bir eğitimle değil, ancak çok nitelikli bir eğitimle oluşturulabilecek mağduriyetler, akıtılabilecek gözyaşları, verilebilecek acılardır. Bu değerler, insanlık ailesini, diğer pek çok alanda olduğu gibi, eğitim alanında da koruyacak değerlerdir. Bu anlamda Hz. Peygamberin “faydasız ilimden Allaha sığınırım” sözü çok değerli ahlaki bir duruşa işaret etmektedir. Dikkat buyrulsun, zararlı değil, faydasız olanından bile sakınılmasına işaret eden bir tutum…
Tekrar ilkelere dönersek, çalışmak, her gün yeni bir uğraşın peşinden koşmak kendimiz, çevremiz ve insanlık için en faydalı çabalardan biridir. Asalak, tembel, emeğiyle değil, başkalarının sırtından geçinen bir yaşam tarzı toplumları çürütür. Bu çerçevede eğitim, her mesleği kutsal görüp, her meslekte çalışmayı teşvik etmeli, çalışmanın kendi başına bizatihi bir değer olduğunu öğretmelidir.
-Herkese aynı değil, insanların potansiyellerine göre çeşitlendirilmiş, çoğulcu bir eğitim
Modern, merkeziyetçi devletle birlikte herkese tep tip olarak uygulanan, kitlesel eğitim yöntemi bütün dünyada yaygınlaştı. Bu yaygın eğitim, eğitimi herkes için ulaşılabilir hale getirmek açısından önemli katkılar sağladı. Bununla birlikte bu yöntem farklılıkları ortadan kaldıran, insanları tek tipleşmede eşitleyen bir sonuç da doğurdu. Oysa her bir insan ayrı bir can, her insan bir cihandır.
Şeyh Galip ne güzel ifade etmiş:
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
(kendine hoşça bak ki, âlemlerin özüsün sen/kâinatın göz bebeği olan insansın sen).
Eğitim herkese aynı şeyi vermeye değil, her bir bireyin potansiyelini keşfetmeye, bu keşfedilen potansiyelle bireysel ve toplumsal faydayı elde etmeye yönelik olmalıdır.
-Hayatla iç içe bir eğitim
Geleneksel eğitim yönteminde bireyler çoğu kez usta-çırak ilişkileriyle eğitimi bizzat iş başında öğrenirlerdi. Bugün eğitim ve eğitim kurumları profesyonelleşmiştir. Bu profesyonelleşmenin bir sonucu olarak eğitim kurumlarının kısmen hayattan koptuğunu verilen eğitimin çok teorik kaldığını görüyoruz. Bu duruma Einstein’in “eğitim insanın okulda öğrendiği herşeyi unuttuğunda arta kalan şeydir” ifadesinde görüldüğü gibi güçlü itirazlar da vardır. Eğitimin amacı kişiyi hayata hazırlamak ise, eğitim sadece okul sıralarında verilmemelidir. Eğitim kurumları ve eğitimin kendisi, sivil toplum, özel sektör, akademi, bürokrasi gibi kişilerin, eğitim sonrasındaki yaşamında, içerisinde yer alacakları kurumlarla iç içe olmalıdır
-Ezberci değil, düşünen, sorgulayan, keşfedici bir eğitim
Eğitim esasen geçmişe ya da var olana yönelik değil, geleceğe yönelik bir çabadır. Elbette var olan ve geçmişin birikimi de öğretilecektir. Ama bütün bunlar geleceği daha iyi anlamaya, daha yeni şeyler üretmeye yönelik olmalıdır. Değilse geçmişte kalmak için değil. Düşünmeyi, sorgulamayı değil, ezberciliği, varolanı tekrar etmeyi hedefleyen bir eğitim bizi geleceğe taşımaz. İnsanlar, potansiyellerini ancak düşünerek, sorarak, sorgulayarak keşfedebilirler. Eğitim, insanın kendini keşfetmesine zemin hazırlamalıdır.
Bir başka ilke olarak, kamu kurumlarının icra ettiği devlet merkezli değil, koordine ettiği ve denetlediği sivil toplum ve özel sektör merkezli bir eğitimden bahsedilebilir. Ya da bu durum eğitimin yöntemi olarak ayrıca ele alınabilir. .Buna bir başka yazımızda değinelim.
Kuşkusuz bu ilkeler daha da artırılabilir. Ama bir makale sınırlarında daha fazlasını verebilmek zor görünmektedir. İlgilenenler benim “Küresel Çağda Nasıl Bir Gençlik” isimli çalışmama da bakabilirler.
Elbette iyi eğitim almış, akademik olarak donanımlı olmak son derece önemlidir. Yukarıdaki ilkelerden yoksun bir donanımın kişiyi ve toplumu nereye götüreceğinin garantisi yoktur. Eğitim sürecinde bu ilkeler verilmezse eğitim yoluyla frenkeştaynlar yaratabiliriz. Bugün sınıf arkadaşlarını otomatik silahla tarayanlar, yemeklere zehir katanlar, yiyeceklerin içine iğne koyanlar ya da insanlığı felaketten felakete sürükleyenler cahil insanlar değildir. Çoğu kez donanımlı, ama bu donanımını insanlığın menfaatine kullanma gereği duymayan ilkesiz insanlardır.
Eğitimde neyi öğrettiğimiz kadar, belki de daha fazla önemli olan neyi niçin öğrettiğimizdir.