Ebru Önal yazıyor

Seni seviyorum, dilimize “pelesenk” olmuş. Yani konuşurken gereksiz tekrarlanan laf. Herkes birbirini seviyor, azarlarken de seviyor, küserken de seviyor, coşarken de, hatta gizliden tehdit ederken de… 

Seni seviyorum ama sana layık değilim…

Sakin unutma seni seviyorum (unutur da yamuk yaparsan, hesabın görülür) 

“Seni sevme”nin hep bir karşılığı vardır. İnsanın üzerinde bir ağırlık yapar, “sen de söyle” veya “sen de sev” 

Doyumsuzdur bu mini cümle. Karşılığında “ben de seni” dışında hiç bir cümle yerini doldurmaz, yetmez… 

Çok şımarık buluyorum bu cümleyi. Hatta arsız. 

Yaşayan yaşamayan her varlığa içimizde iyi kötü duygular biriktiririz. Çoğu zaman ifade etmek için yanıp tutuşuruz ya, işte ben “seni seviyorum” cümlesinin üzerimde en az etkili olduğuna karar verdim. 

Ben sevdiklerime, 

“sen benim parçamsın, iyi ki varsın" demeyi seviyorum. 

Veya “seni görünce burnuma taze çilek reçeli kokusu geldi” diye de süslemek istiyorum. 

“Çok özlüyorum” yerine, “hep birşeyler eksik, hani hatırlıyor musun….?” demek istiyorum. 

“sen en iyi dostumsun, senin yerin dolmaz ki”, derseniz birine, aklına bile gelmez onu sevip sevmediğiniz. 

Abartıp “en sevdiğim kitap gibisin, oku oku bitmiyor” derken, hayatınızda ne kadar yer kapladığını anlatıyorsunuz ya, bence kalbinizi sıcacık yapacak, kelebeklerle dolduracak bir cümle. 

Hatta bırakın süslemeyi, en basitinden, “dün karamelli dondurma yiyordum, aklıma sen geldin” deseniz bile, hemen yanınızda hissediverirsiniz o sevgiyi. 

Birlikte hatırlayacağınız bir anınız olmasa da, henüz yeni çok sevdiğiniz birine, “hoşgeldin” demek bile, aranızda tarifsiz bir bağ kurabilir. 

Komik mi geldi, sizce gülerler mi?

Muhtemelen, evet...

Yoksa, kuru bir “çok yaşa” tadındaki seni seviyorum, ve “sen de gör” kıvamındaki “ben de seni” daha mı çok kolayımıza geliyor?

İşte sorun burda başlıyor, ifadelerimizi kısalttığımız gibi, duygularımızı da kısalttık. Akışa o kadar kaptırdık ki, “seni seviyorum” ile zamandan tasarruf etmeye başladık. 

Hatta daha da tasarruf edersek, sn svrym, SS, muccukss a kadar giden yolu var bunun. 

Sevmek işin kolay tarafı. Herkes herkesi sever, ifade etmek emek ister. 

Peki ifade etmek, etrafta sevgi böceği gibi gezmek şart mı? Hayat çok zor, bu süslü sözlere vakit var mı? 

Süslü olmasa da kıymetli olduğunuzu duymaya, birilerinin hayatında yeriniz olduğunu bilmeye o kadar çok ihtiyacımız var ki. 

Yaşarken başkalarının da kalbine dokunduğumuzu, anılarında yer aldığımızı bilmeye o kadar hasretiz ki, özlediğimiz kadar özlendiğimizi bilmeye, gerçekten sevildiğimizi hissetmeye, tek başımıza olmadığımız için şükretmeye o kadar ihtiyacımız var ki. 

Sevmek için yaratılmışız, ama sonra unutup, çalışmak için, koşturmak için, para kazanmak için yaratıldığımızı sanmışız. Allahtan, “seni seviyorum” cümlesini icad etmişiz de, vakitten kazanmışız, gönülleri de kısacık bir okşayıvermişiz. 

O kadar “pelesenk” olmuş ki, icad anlamını yitirmiş, 

Ve artık yetmez olmuş. 

Samimiyetini koruyan başka ifadeler istemişiz. Bakış, konuşma, sohbet, beraber gülmek, kavga edip barışmak, küsüp ağlaşmak, vakit alacak ama, uzun uzun yanyana oturmak istemişiz. 

Sanırım insan olmayı çok özlemişiz. 

Güzel haftalar olsun