Dünya Muhalefetinin AK Parti'ye Karşı İttifakı

Öncellikle yapılan genel seçimlerin ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim.

            Var olan anti demokratik anayasa ve kanunlar nedeniyle tüm siyasal partilerin eşit ve adil koşullarda yarışmadığı, iktidar nimetleri uğruna verilen çetin mücadelenin sonucunun sandığa yansınmasını hep beraber gördük, tanık olduk.

Seçim gününden bu yana seçim sonucuyla ilgili gazete, televizyon ve sosyal medyada alabildiğince analiz ve yorumları okuyor ve dinliyoruz.  

            Parlamentoya giren partilerin tamamı kendilerini başarılı bulur, toplumsal tabanlarını başarılı olduklarına dair ikna çabalarını sürdürür ve dezenformasyonlarla kamuoyunun kafasını karıştırırken dünya konjoktörünün dayatmalarını, dünya muhalefetinin Ak Parti hükümetine karşı yaptığı ittifakı görmezden gelmeleri hatta yok saymaları ayrı bir handikaptır.

            Dünya muhalefetinin kendilerine karşı kurduğu ittifaka karşı sadece kuru tepki gösteren, ittifakın yayın organlarına “paçavra”, “haddini bilmezler”, “onlar kim oluyor ki bize akıl veriyor” diyenler aslında bu ittifakın ne kadar da güçlü olduklarını, onların onayı olmadan Türkiye Cumhuriyeti Devletinde hiçbir hükümetin ayakta kalmayacağını da benden sizden çok daha iyi bilirler.

            Şunu da bilirler; Osmanlı İmparatorluğu kurulduğu günden yıkıldığı güne, Cumhuriyet kurulduğu günden bu yana da söz konusu güçlerin imparatorluk ve cumhuriyet döneminde de ne kadar etkin, yetkin ve hakim olduklarını da bilirler.

            İlk Türkiye Cumhuriyeti hükümeti kurulurken de hangi ittifakların icazet verdiklerini de bilirler.

            ABD Başkanı Wilson’a “ve siz çağımızın peygamberisiniz” diyen Yunus Nadileri de bilirler.

            Adnan Mendereseleri darbeyle indirip idam edenleri, muhtıra verenleri, 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştirenleri de bilirler.

            “Bizim çocuklar darbeyi yaptı” diyen Jimmy Carterleri de bilirler.

            28 Şubat’ın efsane paşalarının, o bilinen ittifaklarla nasıl ittifak yaptıklarını da bilirler. O paşaların kimlerden emir ve talimat aldıklarını da bilirler.

            Colin Powell’in “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütün önemli kilit noktalarında bizim adamlarımız vardır.” Dediğini de bilirler.

            Bütün bu “bilenenler” üzerinden “bilmezleri” oynayanların sanırım artık özeleştiri yapmalarının zamanı geldi, geçti bile.

            Seçim öncesi başta ABD, İngiliz, Alman ve pek çok devletin yayın organları Ak Parti hükümetine karşı, mevcut Türkiye’deki muhalif partilerinden çok daha çetin bir muhalefet yaptılar.

İngiliz ve ABD orijinli yayın organları açıkça Erdoğan’ı hedef tahtasına koydular. 

Erdoğan; BBC English, BBC Türkçe, The İndependent, New York Times, Times, Washington Post, The Guardian, The İndependent, Financial Times, Sunday Times ve şu an aklıma gelmeyen pek çok yayın organın manşetinden hiç düşmedi.

Aslında bu iktidarın düşürülmesi konusunda “felaket, geliyorum” demenin alametleriydi ama bu alametler hep küçümsendi, hamasi nutuklarla geçiştirilmeye çalışıldı.

Burada belki bilmemiz gereken en önemli noktalarından biride şudur; Britanya ve ABD gibi güçlü devletler, muhalif oldukları, politikasına karşı oldukları veya kuyusunu kazdıkları devletlere “ben senin kuyunu kazacağım, politikanı beğenmiyorum, değiştir..” vs demezler.

Direk kendi yayın organları üzerinden hem onlara ve hem de tüm dünyaya mesaj verirler. Bizim gibi maçoluk yapıp afaki söz ve vaatlerde bulunmazlar. Günlük politika belirlemez, günlük strateji uygulamazlar. Günün güncel konularına göre kanun çıkartıp kanun iptal etmezler.

Onların gözü kulağı olan kendi yayın organlarının üzerine baskı kurmazlar tersine muhalif medyayı güçlendirirler.

Ak Parti hükümetini gözden çıkaran dünya muhalefeti; Irak Kürdistan’ında ve Kobane’de Kürtlerin DAİŞ terörüne karşı verdiği amansız savaş ve yazdığı destansı tarihe de sempati duydular. Yer yer destek verdiler.

Kürtlerin bu savaşı tüm dünyanın merkezinde yer alması, dünyada yükselen milliyetçilik dalgasına karşı Kürt milliyetçiliğin de yükselmesi nedeniyle başta Kürtlere ve Türkiye’deki diğer muhaliflere de destek verdiler. 

Buna karşın Ak Parti hükümeti çok ciddi stratejik hata yaparak yıktığı militarizm vesayetinin temsilcileriyle ittifak yaptı. Bu ittifak daha çok Ak Parti’nin dibine dinamit koymaktan başka hiçbir işe yaramadı.

Diyarbakır’da seçime bir kala HDP’nin mitinginde derin devletin halkın yüreğinde patlattığı bomba Kürtlerin yüreğini parçaladı ama dinli, dinsiz, sağcı, solcu, ateist ve dünya görüşü ne olursa olsun farklı düşüncedeki bütün Kürtleri de birleştirdi.

Ak Parti hükümetinden rahatsız Türkler; şiddet kültürüyle arasına mesafe koyma sözü veren Kürt siyasal hareketine ilk kez sıcak baktı ve kardeşçe birlikte yaşama adına bir şans verdi. Bu ayrıca, Cumhuriyet tarihinden bu yana Türklerle Kürtlerin birlikte elde ettikleri en önemli kazanımlarından biridir.

Bu kazanım asla heba edilmemelidir.