Dr. Gülgün Hanım'a sordum, Ne yazardın?

Kuzey Kıbrıs’ta kirliliğin nedeni imandan beslenen bir temizlik anlayışının olmayışıdır.

Nedir imandan gelen temizlik?

İmandan gelen temizlik sadece maddi, gözümüzün bir bakışta gördüğü temizlik değildir. İmandan gelen temizlik, maddi temizlikle eş zamanlı olarak gönül temizliğine, etik değerler temizliğine de sahip olmaktır.

Bizim Lefkoşa’dan öte ülke genelinde yaşadığımızın kirliliğin, pisliğin, çevre katliamının nedeni gönül temizliği yokluğu, etik değerlere saygısızlıktır...

 

 

Doktor Gülgüz Vaiz, bizim Göçmenköy’dendir.

Göçmenköy’ün ruhunu 1974 öncesi orayı yaşayanlar bilir.

Çok farklı yerlerden göçmen gelen insanlar, geldikleri köyleri unutmadılar ama hiç ayırım gözetmeksizin Göçmenköylülük ruhunu çok erken yaratmışlardı.

Belki öncesinde aynı köylü değildik ama Göçmenköy’de akrabadan bile öte bir kaynaşma vardı.

***

Gülgün Vaiz, yaşça bizden küçüktü.

Daha ilkokul sıralarından fark edilen akıllı bir yanı vardı.

Sonunda yıllar yılları kovaladı Gülgün Vaiz, doktor olarak adaya döndü.

Neneciği Rahmetli Ayşe Aba’yı asla unutmam.

Annesi Hava Aba’yı her gördüm de zaman tünelinde yolculuk eder zor göçmenlik yıllarımızı anımsarım.

Gülgün Vaiz’in eşi Eşref Vaiz, iyi bir arkadaşımdır.

Karşılaştığımız zaman birbirimize mutlaka takılırız.

... Eeeee doğal olarak çocukları Mehmet ve Derviş’e karşı da özel sevgi duygusu taşımamdan daha doğal ne olabilir ki...

***

Yazılarımı yazmadan konu bakımından son kararı verirken mutlu değilsem, telefona sarılır ve sevdiklerime, dostlarıma ulaşırım.

Dün akşam saat 22.17’de Dr. Gülgün Vaiz’i aradım.

Pat diye “Bu akşam, yarın okurlarla buluşacağını bilerek bir yazı yazacak olsan hangi konuyu ele alırdın?” diye sordum.

Yorum yapmasına da hiç izin vermedim.

“Sadece yanıtı istiyorum” deyince, yanıt geldi: “Çevreyi yazardım.”

Teşekkür ettim, iyi geceler, dedim ve telefonu kapattım.

***

Dr. Gülgün Vaiz, ileriye bakarken geçmişini unutmayan, bu toprakları bir insanın yurdunu en çok seveceği kadar seven bir insanımız.

Dünyaya geldiği andan itibaren sahip olduğu insani değerlere baktığımız zaman doktorluğa başlarken Hipokrat yeminine bile gereksinimi olmayan bir doktor.

Sorunlardan kurtulmayan sağlık sistemimizin göbeğinde...

Her gün insanların sadece sağlık sorunlarını değil dertlerini de dinliyor.

Dinlerken “Allah iki kulak verdi, koy birinden çıkar ötekinden” şeklinde dinlemiyor.

Dertlerini dert edinerek dinliyor.

Bu nedenle de iri olmayan bedenini kocaman bir sabır ağacı olarak da gördüğümü hep söylerim.

***

Gülgün Vaiz, “Çevreyi yazardım” dedi ya...

Bir an durup düşündüm, “Neden çevre?”

Yanıtı aslında çok kolay, çevre bizlerim yaşam havuzu...

Çevre, dünyamız...

Çevre, soluduğumuz hava...

Çevre, hayata kalitemizin en önemli esin kaynağı...

Çevre, hayatımız...

***

Lefkoşa’da yaşıyorum.

Dünyanın hiçbir başkenti bu kadar uzun süre çöplerin işgali altında olamaz.

Boş verin çağdaşlığı, en geri kalmış ülkelerde bile böyle bir rezilliğin bu kadar uzun ömürlü oluşuna göz yumulduğuna tanık olamazsınız.

Lefkoşa, sahipsizdir.

Allah aşkına kimse bir adım öne çıkıp, “Lefkoşa sahipsiz değildir” demesin.

Sahibi olsa bu durumda olur muydu?

“Nerede bu Belediye?” demem, “Nerede bu devlet?” diye sorarım.

***

Bir söz var…

“Temizlik imandan gelir.”

Kuzey Kıbrıs’ta kirliliğin nedeni imandan beslenen bir temizlik anlayışının olmayışıdır.

Nedir imandan gelen temizlik?

İmandan gelen temizlik sadece maddi, gözümüzün bir bakışta gördüğü temizlik değildir. İmandan gelen temizlik, maddi temizlikle eş zamanlı olarak gönül temizliğine, etik değerler temizliğine de sahip olmaktır.

Bizim Lefkoşa’dan öte ülke genelinde yaşadığımızın kirliliğin, pisliğin, çevre katliamının nedeni gönül temizliği yokluğu, etik değerlere saygısızlıktır...

***

Beyinlerde, gönüllerde var olan kirlilik temizlenmediği sürece çevre kirliliği kaçınılmaz bir yazgıdır.

Beyinler ve de gönüller temiz olmadığı sürece çevreyi ne temizlemek ne de temiz tutmak mümkündür.

Aslında çevreye sahip çıkmak için yaşanılan yerleşim yeri, yaşanılan ülkeyi sahiplenmek gerekir.

Onun bunun söylediği üzerine parlak kağıttan sahte yıldız serpilmiş sözlere hiç kulak vermeyin.

1974’ün üzerinden 39 sene geçmiş olmasına karşılık biz bu Kuzey Kıbrıs’ı toplumsal temelde sahiplenmedik.

Kişisel temelde sahiplenme de sınırlıdır.

Sahiplenmediğimiz için kirletiyoruz, kirli olduğu için de sahiplenmiyoruz.

Çevre ile ilgili yaşadığımızın tüm sıkıntıların temelinde yatan nedenler sıralanacak olsa sahiplenmemeyi ilk sıraya öneririm.

***

İnsana çok değer veriyorlarmış...

Ahali ile resmen dalga geçiyorlar...

Çok örnek verecek değilim.

Bir tek örnek yeter de artar bile...

Devlete ait Teknecik Elektrik Santrali’nin filtresiz bacası...

Filtresiz bacadan çıkan dumanların oluşturduğu bulutlar, bulut değil Azrail’in, ölümü ensemizde hissettiren nefesi gibi.

Hiçbir yetkili, “Hayır o dumanda kanser riskini artıran bir kirlilik yoktur” diyemiyor.

Teknecik Elektrik Santrali’nin zehir saçan bacasının etki alanında kalan Çatalköy, Kuzey Kıbrıs’ta en çok kanser vakasının rastlandığı yerleşim alanlarından biri.

... Ve efendiler hala kaynak yaratılıp bacaya filtre takılacağını söylüyor.

Ayıp be...

İnsanlardan utanmıyorsanız, Allah’tan korkun.

Göz göre göre insanlar zehirlenerek yavaş yavaş ölüme terk ediliyor. Ve siz hala kem küm ediyorsunuz.

***

Lefke bir başka dramatik örnek...

Ülkemiz boyutlarını aşan bir çevre sorunu Lefke ve yöresini tehdit ediyor. Bizi yönetenlerin gözleri oralarını da görme gündeme gelince kör oluyor.

***

Gülgün Hanım, “Çevreyiz yazardım” dedi ben de çevreyi yazdım.

Fark ettim ki çevre sorunu günlerce, haftalarca, aylarca hiç ara vermeksizin her gün yazılacak kadar en temel sorunlarımızın başında geliyor.

***

Sokağa yansıyan kirlilik ülkemizdeki her türlü kirliliğin sokağa dökülmüşlüğünü temsil ediyor. Her bakımdan temizlik olmadan bu küçük ülkede yüzümüz hiç ama hiç gülmeyecek.

 

Günün sözü:

Görünen kirlilik içten dışa yansıyan kirliliktir...

 

 

(Havadis gazetesinden alınmıştır)