Toplumda durumlarının en rahat olduğuna inanılan mesleklerden biri de doktorluktur, malum. Toplumsal kategorilendirmede önemli bir statü anlamına da gelmektedir ki, ne kadar saygın olduğunu duya duya büyüyen hemen hemen her çocuğun büyüyünce olmak isteyeceği meslek olmuştur hep.
İşin içine iğne korkusu, ilaç kokusu, kan tutması gibi etkenler girdiğinde durum değişiyor haliyle. Aklı ermeye başlayınca, doktor olacağım ısrarını sürdürenine pek rastlamadım ben. Zorluğunu kavradıkça kendisinden uzaklaşılan soylu bir meslektir sağlıkçılık. Zor bir seçim yaptıkları için hemşiresinden doktoruna hepsine elbette saygı duymalıyız.
Yaşanmamış olabilir ama çok bildik bir tepkiyi barındırdığından pek bir severim şu anlatılanı: Boğazına yediği tavuğun kemiği takıldığı için az daha ölecek olan sonradan görme zat, boğazından kemiği alıp kendisini kurtaran doktora sorar: “Borcum nedir doktor? Ne kadar istersin”. Her şeyi parayla satın alabileceğine inanan görmemişe doktorun verdiği yanıt çokça hoştur: “Buraya geleceğim ana kadar bana vermeyi vaat ettiğiniz miktarın çeyreğini verin yeter”.
“Gelip beni kurtarsın da, varsın malımı mülkümü alsın” diyen binlerce insan vardır herhalde. Can tatlı. Neden böyle düşündü diye kınanamaz kişi. Ama iyileşip de celallenenlerin de sayısı az değildir. Şu boğazına kemik takılan görmemiş zatın, gelip kendisini kurtarıncaya kadar, malını mülkünü vermeye razı olduğu doktoruyla, kemikten kurtulup, rahat nefes almaya başlayınca pazarlık yapması yabancı bir tavır değildir.
Hep böyle oluyormuş demek ki. İki büklüm, ayağı tutmaz halde getirildiği hastanede, gücünü toplar toplamaz doktor dövenlere bakınca, şu bizim zatın bir fıkra kahramanı değil, canlı, kanlı bir varlık olduğunu anlamış oluyoruz.
İzmir’deki Özel Baki Uzun Hastanesi’ne kalp krizi şikayetiyle getirilen bir hastayı tam iki kez yaşama döndüren Dr. İlkem Arkun’u, üçüncü krizden kurtaramadığı o hastanın yakınları tekme tokat dövdüler.
Çektiği acı kişiyi her zaman haklı kılmaz. Kadere kısmete bu kadar inanıp da, kader, kısmetin doktorlarca (ya da birilerince) engellendiğini düşünen iman sahibi de sadece Türkiye’de var bana sorarsanız. Dr. Arkun’u, “Allahın yarattığı hastamızı neden öldürdün?” niyetiyle dövmek demektir bu.
Osmanlı’ya hayran olanların, Osmanlı’da da itibar gören hekimlerden haberi yok belli ki. Oğuz Türklerindeki saygıdansa hiç mi hiç yok, anlaşılan. Bulun Hududü’l Alem’in, hem de ta 982 yılında yazdıklarını, orada okuyun Oğuzların hekime nasıl değer verdiklerini. Yaşamlarının da, mülklerinin de yönetimini onlara bıraktıklarının yazıldığını göreceksiniz.
Felaketi de acıyı da olgunlukla karşılamak herkesin harcı değil elbette, ama kişi yine de vakur olmanın iyi bir insan erdemi olduğunu düşünmeli. Gözyaşı, bir doktora yumruk atmaktan daha fazla rahatlatır bir hasta yakınını, kuşku yok.
İhmal varsa, kasıt varsa tepki olmasın mı diyenlere sağırımdır ben, kusura bakılmasın. Bunlar genel tavrı etkilemez çünkü. Dileyen, karşısındakini yumruklamak, nihayet öldürmek için kendince dünya kadar gerekçe bulabilir. Kendisine inanan dünya kadar kişi de olabilir, ki en kötüsü de budur. “Daima ölendedir kabahat” gibi bir çıkarsamayı, tüm ölenlerin hayatı hakkında fikri varmış gibi hoyratça dile getirenlerin bol olduğu bir ülkedir Türkiye. Gaziantep’te bıçaklanarak öldürülen gencecik doktor Ersin Arslan’ın “kabahati” olduğuna inanan binlerce kişinin olması ne kadar üzücü. Varsa bile bir kabahati(!) onu tekrarlamama şansını bile bu gencecik insana tanımayan, “daima haklıların” olması da üzücüdür, tuhaf olduğu kadar.
İnsanlık hekimlikle/hekimlerle Anadolu topraklarında tanıştı derler. Şu İstanköy, hekimlerin anavatanıydı. Günümüzden çok geçmişte yaşayanlar bunu herhalde biliyorlardır.
Moğol hanlarından biriydi Kabul Han. Kayınbiraderi hasta olup ölünce, tedavisinde başarısız oldu diye, o çağın doktoru kabul edilen Şaman’ı döverek öldürdüler ölenin yakınları.
Yüzlerce yıl öncesinde hekime saygılı olma tutumu yerine, doktoru öldürme tutumunu günümüze taşıyan hasta yakını için zaman hep yerinde durmuş sanki. Çok acıklı bir durum.
Sınıf, kategori gibi bilumum ayrıcalığın ortadan kalkmasına yardımcı olan tek meslek olduğu konusunda kuşkusu olan var mı sağlıkçılığın? Benim yok.
Her kesimden kişi saldırabilir hekimlere çünkü. Dr. Arslan’ı bıçaklayıp öldüren on yedi yaşında bir Polat Alemdar bozuntusu varoş çocuğu da, “halkın” temsilcisi milletvekili de.
Tuhaf bir yerde gerçekleşiyor ama olsun, bu da bir eşitlik.
“Hastası” bol bir toplumda buna da şükür.