AK Parti Diyarbakır İl Başkanı Halit Avdan geçtiğimiz hafta Taraf Gazetesine verdiği demeç yüzünden görevinden oldu. Her ne kadar kendisi istifa ettiyse de, istifa ettirildiği gün gibi ortada.
Çünkü gece geç (02.00) saatlerinde Gazeteci-Yazar Faruk Mercan kendi tweetter hesabından, Ak Parti Diyarbakır İl Başkanı Halit Advan’ın görevinden alındığı haberini takipçilerine duyurmuş ve Advan aradan saatler geçtikten sonra istifa etmiştir.
Burada muhtemelen, Genel Başkan Erdoğan’ın; il başkanını bir tespitinden dolayı görevinden aldı havası ve parti içi demokrasi algısının olumsuz olarak kamuoyuna yansıtılmaması için kendisinin istifa etmesini istenmiş ve Advan’da istifa etmiştir.
Halit Advan ne söylemişti?
“Açlık grevlerinin ölümler başlamadan bitmesi olumlu bir hava yarattı. PKK sınır dışına çıkarsa Kürt sorunu 6 ayda çözülür. Dindar Kürtler artık BDP’ye oy veriyor” demişti.
Başbakan Erdoğan’da genişletilmiş il başkanları toplantısında “benim böyle bir il başkanım olamaz” demişti.
Peki Başbakan haklı mı, haksız mı?
Öncellikle şunu söyleyeyim, Halit Advan’ı yakında tanıyan biri olarak onun görevinden alınmasından dolayı üzüldüğümü ifade etmek isterim. Olaya üç açıdan baktığımız zaman Advan’ın bu tespitini çok iyi düşünmeden, bulunduğu pozisyonu, temsil ettiği partisini ve açıklamasının yaratacağı etkiyi hesaba katmadan tespitini yapmış, tarihsel mukayese ve dinsel normları müeyyidesini unutmuştur.
Nedir bu üç açı? 1) Dünya konjoktörü. 2) İslamiyetin kural ve müeyyideleri. 3) PKK ve BDP’nin savunduğu ve kurtuluş ilhamı olarak gördüğü ideoloji ve Kürtler.
Benim de “dindar Kürtler BDP’ye oy veriyor” tespitine katılmam asla mümkün değildir.
Neden?
Şimdi dünya var olduğu günden bugüne değin, dünya devletlerinin birbirleriyle yaptığı savaşların temelinde din, dil ve etnik savaşları olmuştur. Din savaşları kadar dil savaşları da pek çok milletin canını yakmıştır. Bir millet toptan yok olmaya ve ölmeye razıdır ama elinden dininin, dilinin ve aidiyetinin alınmasına asla razı değildir. Razı olanda zaten millet olarak varlığını sürdüremez ve dünya sahnesinde yer alamaz.
Çok sonradan var olan ABD ve AB ülkeleri gibi ülkelerde bunu bildikleri için, milletlerin sahip olduğu bu üç temel vazgeçilmez olan din, dil ve etnik aidiyeti olabildiğince kendi çıkarları ve katarları uğruna kullanmışlardır ve kullanmaya devam ediyorlar.
Örneğin ABD’nin radikal İslam’a karşı bir silah olarak kullanacağı Türkiye, karşı taraftan daha az tepki çekecek bir kimliğe kavuşturulmak istendi ve içerdeki siyasal oluşumlarında desteğiyle, ortaya “Ilımlı İslam” modeli çıktı.
Yine ABD eski başkanı Bill Clinton’nun yazdığı My Life “yaşamım” adlı kitabında Türkiye’nin İslam yapısıyla ilgili şu çarpıcı ifadeleri kullanmaktadır.
Clinton’ 1) ABD, Balkanlarda oluşturduğu barışın ekonomik meyvelerini toplamak ister.
2) Türkiye’yi 21. Yüzyılı etkileyecek önemli ülkeler arasında ve gelişmekte olan on ekonomi içinde görmekte, ekonomik çıkarları açısından Türkiye pazarını önemsemektedir.
3) Türkiye’nin laik, demokrat ve Müslüman kimliğini önemsemekte, yani laikliği vurgulamakta, Ortadoğu, İslam radikalizme teslim olduğu takdirde, istikrarlı ve demokratik bir Türkiye’nin Avrupa için bir “savunma mevzii” olacaktır demektedir.
PKK’nin ve yasal temsilcisi olan BDP ve önceki türevi partilerinin, parti ve tüzük programların tamamında benimsenen ideoloji, inanç ve yönetim sistemi, Sosyalizm ve Marksizm’dir. –Ki PKK’nin kurulduğunu ilan ettiği ilk kongresinde de PKK; “PKK’nin amacı Birleşik, Bağımsız ve Sosyalist bir Kürdistan Devleti” olduğu başta Kürt halkına ve bütün dünyaya ilan etmiştir.
PKK Lideri Öcalan’ın “Kürt halkının başına bela olmuş en önemli faktör dindir” ifadesi ve “Kürt halkının kurtuluşu ancak Sosyalizmle olur” iddiası yüzlerce kez Özgür Gündem Gazetesinde yazdığı makale ve kitaplarında açıkça ifade etmiştir.
Yine PKK’nin yayın organlarında, Kürtlere Zerdüştlüğü empoze etmiş ancak Kürtler buna itibar etmeyince bu tutum ve tavırlarından vazgeçmişlerdir. Kürt halkının sempatisini kazanmak için ipe sapa gelmez “Alternatif Cuma Namazları” gibi cadde ve sokaklarda güya Cuma namazları kılınmıştır.
Dolaysıyla bütün done ve veriler ortadayken dindar Kürtlerin de artık BDP’ye oy verdiğini söylemek, dindar Kürtlere haksızlıktır. Çünkü senin dinini en büyük tehlike olarak gören bir hareketin ideolojisine destek verdiğin zaman kendi kendinle çelişmiş olursunuz. Buda eşyanın ve doğanın da tabiatına aykırıdır.
Gerçek dindar olan, İslamiyetin bütün kural ve kaidelerini içselleştiren birinin kalkıp zıddı olan Marksist veya Sosyalist bir ideolojiye destek vermesi, herhalde tarihte görülmüş bir şey değildir.
Ancak BDP’ye oy verenlerin yüzde 99’da Müslüman ve dindardır. Lakin BDP’ye oy veren Kürtler BDP dindar olduğu için BDP’ye oy vermez veya PKK’ye sempati beslemez. Dindar olan veya olmayan Kürtlerin BDP’ye destek vermesinin veya PKK’ye sempati beslemesinin açık ve net nedeni vardır.
Cumhuriyet tarihinden bu yana varlığı inkar edilmiş, dili yasaklanmış, katliama, sürgüne, zulme uğramış, binlerce faili belli cinayetlere kurban vermiş, binlerce kayıp vermiş, binlerce köyü yakılmış, milyonlarca insanı göçe zorlanmış, fişlenmiş, aşağılanmış ve her türlü hakarete maruz kalmış bir halkın yaşadığı travmalarını kolay kolay atlatamadığı ve hala rejime güvenmediği için belli kesimi BDP’ye destek ve oy veriyor.
Burada Ak Parti hükümetinin yaptığı ve gerçekleştirdiği demokratik adımların, ekonomik hamlelerin ve tarihsel ezberi bozan cesur girişimlerin henüz bölge halkı tarafından yeterince algılanmadığı, anlatılamadığı ve sindirilmediği kanaatindeyim.
Bu anlamda Ak Parti siyasi temsilcilerinin ve siyasi kanaat önderlerinin bölge halkıyla yeterince sıcak temas sağlayamadığı, kendi ihale ve çıkarları peşinden koşmaktan halktan uzak kalındığının da düşünmekteyim.
(Haberartıturk.com sitesinden alınmıştır)