Dindar değil YAŞAYAN bir nesil yetiştirin Başbakanım!
İsterdim ki bu konu herkesin gündemi olsun. İsterdim ki manşetlerimiz bu konuda olsun. İsterdim ki milletvekillerimizden bir taneciği olsun Türkiye’deki Tarım İlaçları ve kanser konusunda bir araştırma yapıp meclise sunsun. İsterdim ki Başbakanımız “dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” yerine “kanser olmayacak olan, sağlıklı bir nesil yetiştirmek istiyoruz” desin.
Ama yooook. 4 artı 4 laiklik eder mi, 12 Eylül davasına kim müdahil olsun, okullarda Kuran dersi olsun mu...
Salı günü yazdım. Tarım ilaçları rastgele kullanılıyor ve anne sütü dâhil her tarafımıza bulaşmış durumda! Nükleerin, GDO’nun olası zararları tartışılıyor ama an itibarıyla yaşadığımız felaket kimseyi ilgilendirmiyor.
Ülkede kanser vakaları almış başını gidiyor, kanser olma yaşı 25’lere düşmüş durumda biz hala 4 artı 4 mü olsun 5 artı 3 mü olsun diyoruz!
Bu çocuklar okullarından kanser olmadan mezun olabilecek mi acaba?
Esas mesele budur hanımlar, beyler!
Salı günü tarım ilaçlarının bilinçsiz veya KASTEN yanlış kullanımı nedeniyle oluşan sağlık problemlerinden söz ettim.
Sadece o kadarla kalmıyor. Bizimle beraber bütün canlılar etkileniyor.
“Bilinçsiz Tarım İlacı Kullanımı Engellenerek Üretimin Her Aşamasında İzlenebilirliğin Sağlanması; Çevre, Sağlık ve Pazarlama Sorunlarının Ortadan Kaldırılması” konusunda proje yapan ve yaşadığı Alaşehir Manisa’da 185 çiftçiyle çalışma yapıp, sağlığa zararlı olmayan ürün yetiştirmelerini sağlayan Ziraat Mühendisi Sami Çeltikoğlu durumu şöyle özetliyor:
1- Toplu balık ölümleri
Azotlu gübreler fazla kullanıldığında bu azot yağmur veya sulamalarla yeraltı sularına karışarak göl ve denizlere ulaşır. Bu azot güneş ışınlarına maruz kalınca fotosentez yapan canlıların (fitoplanktonlar, algler gibi) sayısı bir anda büyük sayılara ulaşır. Bu olaya “alg patlaması” denir. Gün ışığında büyük sayılara ulaşarak suya oksijen veren bu algler; güneşin batması ile birlikte oksijen üretmek yerine oksijen tüketerek karbondioksit üretmeye başlarlar. İşte bu yoğun alg nüfusu sudaki bütün oksijeni tüketir ve suda oksijene ihtiyaç duyan balık, yengeç vb. canlıların tümü bir anda ölür. Ayrıca çoğalan algler güneş ışınlarını da gölgelediği için diğer canlılara yuva, doğumhane, besin görevi yapan tabandaki bitkiler de fotosentez yapamaz ve ölür. Bu ölü bitkiler çürürken de oksijen tüketerek karbondioksit üretirler. Son olarak azotu bitiren algler de açlıktan ölür. Ve o suda neredeyse hiç canlı kalmaz. Bkz: Bafa Gölü
2- İçme sularının kirlenmesi
Bilinçsiz kullanılan tarım ilaçları içme suyu kaynaklarını da kirletmektedir. Bu durumdan başta insanlar olmak üzere doğadaki tüm canlılar olumsuz etkilenmektedir. Ayrıca çiftlik hayvanlarının tükettikleri kirli sular ile et, süt, yumurta gibi hayvansal ürünlerle sağlığa çok zararlı ağır metaller insanlara geçebilmektedir.
3- Hava kirliliği
Aşırı tarım ilacı havaya karışarak havanın doğal yapısını bozar ve özellikle akciğer dokuları tahrip eder. Her yıl tonlarca kükürtdioksit (SO2) çeşitli kaynaklardan yayınlanarak, atmosfere karışmaktadır. Bunun sonucu olarak bronşit, anfizem ve diğer akciğer hastalık semptomları meydana gelir.
4 Boş tarım ilacı kutuları
Tarım İlaçlarının bu kadar etkisi olduğu gibi birde diğer problem boş tarım ilacı ambalajlarıdır. Çoğunlukla birçok kamu kurum ve kuruluşunun halının altına süpürdüğü bir olay olan tarım ilacı atıklarının imhası aslıda kronikleşen ve birçok felakete sebep olan bir problemdir. Çünkü üretici bu konuda o kadar bilinçsiz ki, boş tarım ilacı ambalajını suda yıkayarak kendisine içme suyu sürahisi yapacak şekildedir. Hatta bulunduğumuz bölgede boş tarım ilacı ambalajlarındaki su birikintisinden su içen hayvanlarda ölümler gözlenmektedir.
Dr. Yavuz Dizdar’ın dün Mine Şenocaklı’ya söyledikleriyle birleştirince bu ülkenin en büyük sorunun TARIM VE HAYVANCILIK AHLAKSIZLIĞI olduğunu düşünüyorum.
Ve soruyorum: Devlet ne işe yarar?
(VATAN)