Devletin yeni stratejisi var mı?
Başbakan, iki hafta önce kararlı bir \"çözüm iradesi\" sergiledi. \"Bedeli ne ise ödemeye hazırım\" dedi. BDP adına Aysel Tuğluk\'un Taraf\'ta verdiği \"siyasî\" karşılıktan, Kandil\'in \"silahlı\" eylemlerine kadar, öne alınmış Nevruz\'a kadar cevaplar gecikmedi. Dört gün önce \"üst düzey bir hükümet yetkilisi\"nin hükümete mesafeli medyaya fısıldadığı ve \"strateji\" adı verilen bilgiler karşılıklı adımların atıldığını gösteriyor. Devletin adres olarak gösterdiği BDP\'nin \"resmî\" ağzından çıkan şu sözler, yoklamaların yapıldığına ve adımların atıldığına somut bir delil. \"Devletin yeni stratejisi\" hakkında şöyle diyor Selahattin Demirtaş: \"BDP olarak rol üstlenmeye hazırız. Karşılıklı güven ortamı oluşturmak konusunda başarılı olursak, şiddetin durması konusunda da demokratik basınç yaratabiliriz.\"
Önce, iki tarafın olduğunu hatırlayalım: Sadece devletin değil, PKK-BDP kanadının da bir stratejisi var. İki tarafın stratejisinin de Şark siyaseti içinde şekillendiğini unutmamız lâzım. Cengiz Çandar\'ın \"yeni strateji\"yi yorumlarken kullandığı düz mantık, bu ciddi gelişmeleri açıklamak için yeterli değil. Söylenen sözlerin lâfzî yorumları hepimizi yanıltır. Şark siyasetinin refleksleri ile, yeteri kadar Batı bilen tarafların İngiliz diplomasisinden öğrendiği strateji duygusunu birlikte değerlendirmeliyiz. Strateji, zaten bir sonuca ulaşmak için takip edilen dolambaçlı yoldur. Düz yoldan giderseniz, öngörülür hale gelirsiniz ve kaybedersiniz. Baskın yememek, karşı tarafı aldatmak ve asıl amacınızı gizlemek için dolaylı yolu, yani bir stratejiyi uygularsınız.
Devletin bir stratejisi varsa, bunun doğru bilgisine sahip değiliz. Aynı şekilde PKK\'nınkinin de. İşaretler, kapalı kapılar arkasında temasların ve pazarlıkların devam ettiğini gösteriyor. Medyaya intikal edenlerin daha çok dolaylı tutumu gizlemek için söylendiğini tahmin edebiliriz. Başbakan\'ın cuma günü söylediği \"Biz, siyasî irade olarak terör örgütü ile masaya oturmayız\" sözü, kapalı kapılar arkasında farklı yorumlanacaktır. \"Parlamento çatısı altında olan uzantıları ile... bundan sonra da görüşme yapabiliriz\" sözü de öyle. Başbakan\'ın arkasına eklediği tek şart \"dürüst olmak\". Demek ki Selahattin Demirtaş\'ın \"karşılıklı güven ortamı oluşturmak gerekir\" sözünü, bir diyaloğun parçası olarak okumalıyız.
Tarafların ellerinde, bu uzun cümleler arasından cımbızla çekip alacakları sözler de var. \"PKK\'yı değil BDP\'yi muhatap alırız\" sözü, pazarlığın değil, medya üzerinden yürütülen toplumu ikna çabasının bir işareti olmalı. BDP şayet Başbakan\'ın dediği gibi PKK\'nın bir uzantısı ise onu muhatap kabul etmenin elde edilecek sonuca etkisi olur mu? BDP milletvekillerini isim isim tayin eden iradenin kimde olduğu zaten belli. Aldıkları vekaleti geri almak gerektiğinde, PKK\'nın mesajını duyurmakta sıkıntı mı olur?
Şiddetin dili çapraşık bir dil. İnsanları etkilemek, bir sonuca razı etmek için kan dökenlerin, çapraşık bir dil kullanması normal. Bu yüzden verilen mesajları düz bir mantıkla yorumlamak doğru değil. Çünkü söylenen sözler de çoğu zaman, kullanılan silahlar gibi bir sonuç elde etmek için. Terörle mücadele eden devletin dili de doğal olarak bu çapraşık dilin simetrisini oluşturuyor.
Demek ki devletin çözüm stratejisinde yenilik yok. Oslo tecrübesinden sonra yöntem revize ediliyor. Sadece yeni şartlar ve açılan yeni sayfalar var. Başbakan bu sorunu çözmekte kararlı. PKK\'nın kendi iç dengelerini gözetiyor. Devlet kanadının İmralı, yani Öcalan\'la iletişim halinde olduğu belli. Ama BDP\'yi ön plana çıkartarak Kürt siyaseti içinde, demokratik temsilcilerin önünü açmıyor. Bu pazarlıklarda kamuoyu nezdinde kendi meşruiyetini sağlamaya çalışıyor.
Lafzî yorumlar bu süreci kavramayı zorlaştırıyor. Hiç olmazsa aynı anda ikili bir dilin kullanıldığını, her iki tarafın avamının ve havassının aynı sözden farklı şeyler anlayabileceğini analizlere dahil etmek gerekiyor.
(ZAMAN)