Devlete Mi, Millete Mi? Hangisine Yanalım?

Kültigin anıtlarında, Göktürk devletinin kuruluşu hakkında özetle şöyle yazar:

  • Yukarıdaki Türk Tanrısı, Türk’ün mukaddes ülkesini öyle tanzim etmiş ki;   Türk Milleti yok olmasın, daima bir millet olsun diye babam İlteriş Kağanı ve  annem  İlbilge Hatunu göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmıştır…”

Görülüyor ki, üç bin yıldan bu yana, Türk kültüründe,  “millet” kavramı “devlet” kavramından hep önce gelir…

 Milletin yaşatılması ve güçlendirilmesi Türk hakanlarının en kutsal görevi olmuştur…  Çünkü, bu bir Tanrı buyruğudur!...

Yani, esas önemli olan millettir… Devlet, sadece millet için vardır…

Şimdi, bunu niye yazdın diyeceksiniz…

Sebebi şu:

Deprem afeti dolayısıyla yapılan eleştiriler sürekli “devlet”  üzerinden yapılınca; kavram kargaşasını önlemek babından bu hususta iki kelam edeyim dedim…

Öncelikle devleti mi koruyacağız, yoksa milleti mi?...

Odaklanmamız gereken hangisi?

Bizim kadim anlayışımızda, devletin dört temel parçası vardır:

  • Halk, özgürlük, ülke ve töre…

Bugünkü karşılığı “kanun” olan törenin değişmeyen hükümleri de şunlardır:

  • Adalet, eşitlik, insanlık ve topluma faydalı olacak şekilde çalışma…

Devlet töreler yoluyla idare edilir… Tanrının kutsayıp güç vererek Hakan kıldığı kişinin en önemli görevi, Türk Milletini yukarıdaki ilkeler doğrultusunda yaşatmaktır…

Bunun yolu da, her bir Türk balasını, geçmişine bağlı, eğitimli, disiplinli, ahlaklı, cesaretli ve özgürce karar alabilecek şekilde yetiştirmekten geçer…

Ecdadımızın tarihi kitabelerinde bu anlatılıyor!...

Biz de bu zihniyeti asırlar boyunca omuzumuzda taşıdık ve bugünlere getirdik…

Hatta onu İslam dini ile  harmanladık!...

Millete odaklandık… Milletin nüvesi “aileye” odaklandık…

Aile dağılmazsa, millet de dağılmaz dedik…

Tarih boyunca bir çok büyük devlet kurduk… Çok çalıştık ve medeniyetler inşa ettik…

Bir süre sonra o devletler yıkıldı… Enkaz oldu…

Ama Türk Milleti daima dimdik ayakta kaldı!...

Her musibetten bir ders çıkardı ve daha da güçlendi…

Devlet kurma yeteneğini asla kaybetmedi…

En son 1923’te şahit olmadık mı?

Demem o ki:

Devletler kurulur, yıkılır, çöker…

Bunların hiçbiri sorun değildir…

Asıl sorun; “milletin” yıkılması ve “milletin” çökmesidir!...

  • Türk Milletinin fertleri birbirine güvenmeyi bırakırsa,
  • Türk Milletinin fertleri birbirine inanmayı bırakırsa,

İşte ondan korkmak gerek!...

Çünkü bu çöküşe götürür, yıkıma götürür!...

Böyle bir durumda hiçbir göz doğruyu görmez; gerçeği işitmez!

Biz ne depremler, ne afetler geçirdik… Savaş meydanlarında nice mağlubiyetler yaşadık…

Ama hiçbirinde yok olmadık…

Bir öldük, bin dirildik!...

Azaldıkça çoğaldık…

Fakat bugün öyle bir tuzağa düştük ki…

Küçücük menfaatler uğruna birbirimize saldırıyoruz...

Aramızdaki tüm duygusal bağları yok ediyoruz!...

Bu provokasyonu planlayanlar arkadan kıs kıs gülüyor…

Hatasız kul var mı aramızda?

Kim, kendini günahsız sayabilir?

Hatalarımızla, günahlarımızla ve eksiklerimizle birbirimizi sevmek zorundayız…

Bu şartlarda bile birbirimize güvenmek mecburiyetindeyiz…

Çünkü başka çıkışımız yok!... Başka bir kapımız yok!...

Töremizi bozmayalım… Başka törelerle de karıştırmayalım…

Batının monarşik devlet anlayışıyla bizim devlet anlayışımız aynı değildir…

Onlar, devletleri için “millet besler…

Biz, milletimiz için “devlet” besleriz…

Onların köleleri, işçileri, burjuvaları vardır… Lordları, dükleri, sörleri vardır… Kralları, kraliçeleri vardır…

Bizim milletimiz ise tek sınıftır: Atası vardır, torunu vardır… Büyüğü vardır, küçüğü vardır…

Bizim toplumumuzda sadece; adalet, eşitlik, insanlık anlayışı ile faydalı işlerde çalışma noktasında bir ayrım olur…

Başka da olmaz!...

Aile içindeki hiyerarşi neyse, Türk Milletinin içindeki hiyerarşi odur!...

Uzun lafın kısası:

Devleti güçlendirerek, Türk Milletini güçlendiremezsiniz!

Ama, Türk Milletini güçlendirdiğinizde; Türk devletini de güçlendirmiş olursunuz…

Şu kadar kayıp var, şu kadar zarar var diyen istatistikler bizi korkutmasın…

  • 6 Şubat depremi sonrasında, büyük Türk Milleti’nin 15 Temmuz’da olduğu gibi tekrar kenetlenmesi…

  • Kendiliğinden inisiyatif alarak, milli mücadele dönemindeki gibi  topyekun seferberlik başlatması…

Hem Devletimizi, hem de Milletimizi  güçlendirecek önemli bir hamle olmuştur!...

Bu felakette,  odaklanmamız gereken nokta, devlet değil, millettir…

Enkaz henüz ortada iken; devlete yapılan eleştiri, milletin bağlarını zedeler!

Afete müdahale anında devleti eleştirmek suretiyle, ülkenin güçlü bir noktaya varacağını düşünmek;  Batı dünyası için belki geçerli olabilir ama; bizim için asla!..