Derya Sazak bir ilki becerdi!
Sessiz ve kolay atlatmışlardı!
Hürriyet’ten, NTV’den, hatta Derya Sazak sonrası Milliyet’ten atılan (Metin Münir, Semih İdiz) gazeteci ve televizyoncular nispeten daha sessiz-sakin def edilmişlerdi. Hürriyet’ten Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun giderken de gürültü kopmuştu ama gazete yönetimi evvelsi gün Milliyet’te yaşananlar gibi birbirine girmemişti.
Milliyet’te salı günü bir ilk yaşandı!
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak olası tenkisatlara karşı patronuna direndi! Sonraları ne olacak bilemem ama patron en azından şimdilik geri adım attı.
***
Böylece, bugüne dek Başbakan ve efradının emri ile gerçekleştirilen tenkisatlara gazete/televizyon yönetimleri gık edemezken şimdi artık birileri tepki verirse pekâlâ patronların da geri adım atmak zorunda kalacaklarını hep beraber öğrendik.
Salı günü Derya Sazak’ı “İmralı Tutanakları”nı yayınladığı için kutlamış ama Recep Tayyip Erdoğan’ın saldırısına doğru dürüst tepki vermediği için de eleştirmiştim. Aynı gün Derya Sazak patronuna karşı yaptığı çıkışla beni tekzip etti ve ben bugün Derya Sazak’a yönelttiğim eleştiriyi geri çekmekten büyük haz duyuyorum.
İyi ki varsın Derya Sazak!
***
Derya Sazak’ın neden kutladığımı anlamak için onun dik duruşunu bizzat yaşadığım benzer bir olayda Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu’nun aldığı aciz tavırla karşılaştırırsam meramım daha iyi anlaşılır.
Hürriyet Gazetesi’nde Özdemir İnce ve benim suyumuz ısındığında bizlerin haftalık yazı sayısı 4’den 1’e indirildikten sonra ben direnince Berberoğlu ortadan kayboldu. Zaten, son 3-4 aydır sansürden geçen yazılarımı kendisi denetleyemiyor, sansürcülüğü “kültür adamı” Doğan Hızlan’a yaptırıyordu!
O dönem fark ettim ki Enis Berberoğlu da insanlarla yüzleşemiyor!
Kendisini 3-4 defa telefonla aradım. Meramım “madem zaruri bir yol ayrımına geldik, gel dostça ayrılalım!” demekti. Gelin görün ki, Berberoğlu özel cep telefonunu bile açamadı. Gazetede bazı arkadaşları sorguladığımda onu eskiden tanıyan herkes insanlarla yüzleşemediğini, hatta gazete koridorlarında insanların yüzüne bile bakmadığını söylediler. Doğan Hızlan da ondan esinlenmişti ki,her gün sansür amaçlı beni arayan kişi de telefonlara çıkmaz oldu. Gazeteden kovulduğumu bir süre kimse bana tebliğ edemedi. Ulusal Kanal’ın muhabiri Berberoğlu’nun sekreterinden benim durumumu sorguladığında sekreter hanımefendi muhabire benim kendi isteğimle ayrıldığımı söyleyiverdi. Muhabir ardından beni aradığında 13 yıl çalıştığım Hürriyet’ten kovulduğumu ilk kez Ulusal Kanal’dan öğrenmiş oldum!
Ertuğrul Özkök döneminde genel yayın yönetmeni olarak kendisi ile birçok kez çatışmıştım. O istediğini bana söylemekten imtina etmezdi. Ama çok netti ve her uyarısı ardından ne zorluklarla boğuştuğunu anlardım. 28 Şubat döneminde bizzat Ertuğrul Özkök’ün bir yazısını eleştiren bir yazı yazdığımda bir sürü gazeteci dostum “sen ne halt ettin, belanı mı arıyorsun!” diye çıkıştıklarında Özkök şahsen gazetedeki odama geldi ve bana “ben yazılarımı sade bir köşe yazarı olarak yazıyorum, o konuda eşitiz, beni eleştirmekte serbestsin” dedi.
Ben böyle bir genel yayın yönetmeni ile çalışmaya alışmış iken AKP döneminde patronların artık şahsiyetleri kulak memesi kıvamında olan genel yayın yönetmenleri istihdam etmeye başladıklarını ucuz bir serenceme sayesinde öğrendim.
***
Ne yalan söyleyeyim, bu dönemde basında kritik görevler alan meslektaşlarıma hep bu gözle baktım. Hep aklıma “kulak memesi kıvamı” geldi.
Başbakan’ın artık şahsi çıkarını milli çıkar ile eşit zannetmeye başladığı bir dönemde Derya Sazak’ın gazetesinden kovulmanın eşiğine gelen arkadaşları için patron karşısında şahsiyetli duruşu beni çok şaşırttı. Yanılmıştım. Tekrar ediyorum, yanıldığım için de bu kadar sevindiğimi çok az hatırlıyorum.
Milliyet “İmralı Tutanakları” ile Başbakan’ın Başkanlık Rejimi için Apo ile pazarlık yaptığını belgeleyen ilk gazete olma şanına kavuşmuştur.
Başbakan kendi ikbali için Apo ile pazarlık yaparken cürmü meşhut halinde yakalandı. Birkaç gün Apo’ya “ben böyle bir şey söylemedim!” demesi için baskı yapıldı. Netice alınamayınca Erdoğan Milliyet’e patladı ve patronun ödünü kopardı. Apo tutanaklarda yayınlanan sözleri inkar etmediği sürece Başbakan bu pazarlığın hesabını boynunda taşıyacaktır.
***
Derya Sazak böyle bir fırtına karşısında durup, geçici de olsa, patrona geri adım attırınca hepimize bir şey öğretti:
“Basın şahsiyetli duruş sergilerse patronun korkularını da aşar, Başbakan’ın hışmını da savuşturur!”
Dilerim artık basın kendisine “köpek” dendiğinde (“Sizi o tasmalarınızdan kurtardık”-27.05.2012) kuyruğunu kısıp kıçı üzerine oturmaz!
Derya Sazak’ı hatırlar!
(Yurt Gazetesinden)