Tunceli’nin iki milletvekilinden birini kazanacaklarını sanmışlar, bunun için vatandaşlara ağır baskılar yapmışlardı. Fakat seçim gecesi sandıklar açıldığında Dersim halkının yüzde 56 oranında CHP’ye oy verdiği görüldü. BDP’nin oyları yüzde 23’te kalmıştı. AK Parti’nin oyları yüzde 16 idi.
BDP’nin beklediği ikinci milletvekilliği için Tunceli halkı Hüseyin Aygün’ü seçmişti... Bu sonuç ortaya çıkınca bin kişi kadar bir güruh CHP seçim bürosuna saldırmıştı. Daha büyük bir tahribat yapılmasını, sanatçı Ferhat Tunç önlemişti.
2009’daki belediye seçimlerini evet BDP kazanmıştı ama oylar bölündüğü için ve yüzde 32 oyla!
PKK ve partileri öteden beri Dersim’e çok yüklenmişler ama bekledikleri sonucu alamamışlardır.
Yol kesip arabayı durdurduklarında teröristlerin Hüseyin Aygün’e söylediği şudur:
“Hüseyin Bey bizimle gelmek durumundasınız. Partimizin kararıyla sizi alıkoyuyoruz.”
Kullandıkları kavram, “alıkoymak”tır...
Hukuken ve ahlaken dünya çapında çirkin bir kavram olan “adam kaçırma” yerine PKK metinlerinde bu terim kullanılıyor.
Şimdi, BDP adına Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak’ın yayınladıkları yazılı açıklamaya bakalım. “Böylesi bir eylem”i kınamasalar da tasvip etmediklerini söylüyorlar, geçmiş olsun diyorlar... Nedir “böylesi bir eylem” dedikleri?
BDP’liler, yazılı açıklamalarının izleyen paragrafında iki defa “alıkonulma” terimini kullanıyorlar, PKK’nın bu eylemi için “adam kaçırma” demekten dikkatle sakınıyorlar!
Başka bir Kürt partisi Hak-Par’ın ise dünkü açıklaması şöyle:
“Geçerliliği çoktan kaybolmuş asker öldürme, adam kaçırma gibi mücadele yöntemleri; barışa, demokrasiye, temel hak ve özgürlüklerin gelişmesine hizmet etmemekte, aksine toplumlar arası düşmanlığı daha çok büyüterek barış sürecini zora sokmaktadır.”
Dürüst, gerçekçi bir açıklama... BDP yöneticileri ise, evrensel hukukun ve demokrasinin dilini reddediyor, bırakın kınamayı, ‘vazgeç’ çağrısı bile yapmıyorlar! Aksine, terörün dilini kullanarak “alıkoyma” kelimesini kurulu teyp gibi tekrarlıyorlar.
Çözümsüzlük nerede?
Kürt meselesini çözmek için demokratik yöntemleri kabul eden bir muhatabın bulunmayışı çözümsüzlüğün temel sebebidir. Elbette BDP’liler seçilerek gelmişlerdir. Benzer partilerin kapatılmasını ben de bütün ömrümce eleştirdim.
Demokrasilerde böyle partilerin işlevi, demokratik metotlarla çözüm sağlamaya çalışmaktır.
BDP ve benzer partiler ise maalesef demokrasiyi savunmak, demokratik metotları kendi camialarında geçerli kılmaya çalışmak yerine, şiddete siyasi destek vermekten öteye geçmediler. Hatta “hadi görüşelim” denildiğinde “bizimle değil, örgütle görüşün” dediler!
Bu nasıl “seçilmiş”lik böyle?!
Sanıyorum ve yürekten temenni ediyorum, Sayın Hüseyin Aygün serbest bırakılacaktır. PKK “alan hâkimiyeti” kurmak istediği bölgede kendi dışındaki siyasi kadrolarda korku yaratmak ve devlet otoritesine meydan okumak için bunu yapmıştır.
Hüseyin Aygün “sivri dilli”dir; kendi partisinde de tepkilere yol açan konuşmaları olmuştu... İyi ya, Aygün, şiddete başvurmadan demokraside her görüşün ifade edilebileceğinin güzel bir örneğidir.
BDP’den biri çıkıp PKK’ya en ufak bir eleştiride bulunabilir mi? Beyler, “özgürlük” mü demiştiniz?!(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)