Demokratikleşme paketi ikinci Habur mu?

Ankara'yı yeni 'demokratikleşme paketi' heyecanı sardı!

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, katıldığı bir konferansta terörle mücadele yasasından tutukluluk sürelerine kadar bir dizi düzenlemeyi içeren çalışmanın sürdüğünü açıkladı.

Tabii kamuoyu bu ifade üzerinden yoğun bir tartışmaya girdi. Manşetlere muhtelif paket çeşitleri taşındı.

Peki gerçekte ne oluyor? Ne tür bir paket hazırlanıyor ve içeriğinde neler olacak?

Açıkçası başkentte tuhaf bir durum var.

KURUM BİHABER!

Çünkü; Bakan Atalay'ın bahsettiği türden bir çalışmayı yapacak olan kurumun böyle bir paketten haberi yok. Doğrusu bir çalışma var fakat bu hazırlığın içeriği Atalay'ın açıkladığı türden değil.

Tamamen yargılama sürecini kısaltabilmek ve aynı zamanda AİHM'de Türkiye'nin elini zora sokan bazı usul hatalarının düzeltilmesinden ibaret bir çalışma yapılıyor.

Hazır olduğu söylenen pakette ise 'Sayın Öcalan' demenin suç sayılmayacağı, suçu ve suçluyu övme maddesinin gözden geçirileceği, dağdan inişlerin teşvik edileceği, terör örgütü propagandası ile ilgili düzenlemelerin esnetileceği iddiası var.

Bu aşamada şu notu düşmek şart.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay yeni demokratikleşme paketlerinin hazırlandığını söylüyor ve bu da doğal olarak beklentiyi yükseltiyor. Fakat yapılan çalışmalar tamamen teknik ve Kürt meselesine endeksli değil.

HABUR SENDROMU

Hüseyin Çelik'in tabiriyle hükümet programında yer alan 2023 vizyonunun gerekleri zamana yayılarak yapılıyor.

'Yeni paket' beklentilerini yükseltmek ikinci bir Habur sendromu doğurabilir.

Çünkü iyi niyetli bile olsa gündem değiştirmek için yapılan açıklamalar ya da atılan adımlar, boşa çıkan beklentiler büyük hayal kırıklığına yol açar.

Demokratik Açılım sürecinde yapılan en büyük hata 'doğuda beklentiyi, batıda da tepkiyi arttıracak adımlardan kaçınmamak' olmuştu.

Şimdi aynı hatayı yapmanın bir anlamı yok.

Ankara için bir diğer sakıncalı konu da şu: Son dönemde güvenlik güçlerinin ortak operasyonları sonucu PKK, tarihinde görmediği kadar zor bir kış geçiriyor.

Hem sığınakları, kampları imha ediliyor hem de önemli isimleri ölü ya da diri ele geçiriliyor. Öyle ki silahlı kanadının 5'te 1'i çökertildi.

Fakat bu durum örgütün bittiği dağıldığı anlamına gelmiyor. Darbe aldığı doğru ama bittiğini söylemek mümkün değil.

Bu aşamada 'hadi örgütü dağıttık, paketleri açalım bu sorunu çözelim, İmralı'ya uygulanan ambargo kalksın' türü söylemlerin ne yeri ne de zamanı.

Çünkü literatüre 'etkin güvenlik' olarak giren ve şu anda uygulanan sistemin başarısının test edilmesi şart.

Bir başka ifadeyle terör örgütüne karşı başarılı olunduğunu söyleyebilmek için en az 6 ay, ortalama 1 yıl geçmesi gerekiyor.

En azından PKK'nın eylem kabiliyetinin kırılıp kırılmadığını görmek için 2012 yazının görülmesi lazım.

Erken atılacak her adım süreci tersine çevirebilir.

UZUN TUTUKLULUK DEĞİL UZUN YARGILAMA SORUN

Tekrar demokratikleşme paketi meselesine dönersek...

Aslında burada da bir bilgi kirliliği var. Süren kapsamlı davalara muhalif kesimler 'uzun tutukluluk süreleri' başlığı altında bir kampanya yürütüyorlar ve bu kampanya etkili oldu.

ZOR VE TEKNİK BİR KONU

Öyle ki 'uzun tutukluluk' diye başlayan cümleleri kuranlar bile neyi anlattıklarını bilmiyor. Oysa Türkiye'nin sorunu uzun tutukluluktan önce uzun yargılamalar.

Konuyu en baştan anlatırsak işin aslı şöyle: Türkiye, terör mağduru bir ülke. Son 30 yılda binlerce şehit verdik. Bu yüzden terör yargılamaları her zaman gündemdeydi. 1983'te kurulan DGM'ler uzunca süre bu duruşmaların yapıldığı mahkemeler oldu.
Fakat 1 Haziran 2005'te yeni CMK yürürlüğe girdiği için DGM'lerin yerine 250-252. maddeleriyle düzenlenen Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) kuruldu.
Terör soruşturmalarının diğer suçlara oranla zor ve teknik bir konu olması nedeniyle ÖYM'lerde görülmesi gerekiyor. Uzmanlık isteyen bir alan. Yani bir gün kira ya da alacak davasına bakan mahkemenin ertesi gün terör örgütü davasına bakmasını beklemek mantıklı değil.
Usule ilişkin farklar da var.
Mesela adi suçlarda CMK 91'e göre gözaltı süresi 24 saat. CMK 250'nin kapsamına girenlerde ise 48 saat.
Hem örgüt üyelerinin hem de delillerin elde edilmesi için gözaltı süresi uzun olabiliyor.
Aynı şekilde CMK 252/2'ye göre ÖYM'lerin kapsamına giren suçlarda tutuklama süresi iki kat uygulanıyor. Herhangi bir ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarda tutuklama süresi 5 yıl iken ÖYM'lerde bu 10 yıl.
Bu düzenlemenin gerekçesi de ilgili davalarda sanık sayısının ve dosyanın içeriğinin kabarık olması.
Meşhur Dev Sol davası bunun en bariz örneği.

AVRUPA'DA UYGULAMA NASIL?

Aslında terör olayları yaşanmayan AB ülkelerinde bile özel yetkili mahkemeler var.
Almanya ve Fransa'da terör suçlarına bakan ayrı mahkemeler var. İrlanda, İspanya ve İngiltere de aynı şekilde.
Ayrıca AİHM ve AİHS, tutukluluk sürelerinin kısaltılması konusunda doğrudan yasal düzenleme yapılması yönünde herhangi bir ülkeye tavsiye ya da yönlendirmede bulunmuyor.
Üstelik aldığı emsal kararlar da var.
Mesela, 31 Mayıs 2011 tarihli Khodorkovskiy/Rusya davasında "soyut olarak bir dava için tutuklama üst sürelerinin belirlenemeyeceği" kararı veriliyor.
AİHM ayrıca temyiz süresini de tutuklulukta geçen süreden saymıyor. Mahkeme ilk derece mahkemenin hükmünü verdiği anda tutukluluk için hesaplanan sürenin biteceğini hükme bağlamış.

'İSTEMEZÜK KORUSU'NDA KİMLER VAR?

En başta PKK çizgisinde siyaset yapan partiler istiyor.
Eskiden DGM'lerin kapatılması için kampanya yapanlar şimdi de ÖYM'ler kapansın istiyor. Fakat ilginç olan bu cepheye son dönemde hem Genelkurmay hem de CHP katıldı.
ETÖ soruşturması başlayıncaya kadar ÖYM'lere sıcak bakan CHP son dönemde bu mahkemelerin kapatılması için canla başla çalışıyor. İktidar olmaları halinde ilk iş olarak bu mahkemeleri kapatacağını seçim vaadi olarak ilan etmişti. İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal'ın başını çektiği bir grup akademisyen de bu mahkemelere karşı.

HÜKÜMET KARŞI MI?

Bu konuda hem evet hem hayır demek mümkün.
Hem hükümette hem de hükümete müzahir bazı kurumlarda 'yarın bir gün bizi de orada yargılayabilirler o yüzden ÖYM'leri kapatalım' diyenler var.
Sayıları az da olsa bu tip düşünenlerin varlığı bir gerçek. Ama izahı da mümkün değil. Çünkü ÖYM'de yargılananların birincil ve doğrudan hedefi hükümetti.
Gerek darbe davaları gerekse de KCK operasyonları nedeniyle oluşan kamuoyu hassasiyeti yüzünden bu mahkemelerin kapatılması projesi başarılı olmadı.
Şimdiki hedef de yetkilerini daraltmak.
Böylece mahkeme işlevsiz hale gelecek, tutuklu sanıklar da tahliye olacaklar.

SÜRE KISALIRSA KİMLER SERBEST KALACAK?

Daha önce CHP ve yüksek yargı ile ilgili çarpıcı istatistikler yazmıştım. Maalesef bugün yargıyı kadrolaşmakla suçlayanlar zamanında övünerek nasıl kadrolaştıklarını anlatıyorlardı.
Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay'ın kadrolaşma rekorları hâlâ kırılamadı. Onların kurduğu kadrolarda siyaset yapmaktan duruşmalara fırsat bulamadığı için temyizde bekleyen dosyalar zaman aşımına uğradı.
Hal böyle olunca yargılamalar çok uzun sürüyor. Atılan iyi niyetli adımlar da biriken dosyaları eritmeye yetmedi.
Aslında tutukluluk sürelerini 5 yıla indirmek bir nevi af çıkarmak.
Çünkü 'ben seni yargılayamadım hadi çık' demekten başka bir şey değil. Ayrıca geçen yıl yaşanan Hizbullah tahliyelerini de hatırlatmak lazım.

Peki CHP'nin ve PKK'nın başını çektiği 'tutukluluk süresi 5 yıla insin' kampanyası başarılı olursa ne olacak?
Hızlı bir tarama yaptığımızda bile karşımıza şu isimler çıkıyor:
Danıştay saldırısının faili Alparslan Arslan ve diğer sanıklar. 21 Mayıs 2006'da tutuklanan Arslan, geçtiğimiz mayıs ayında 5 yılı doldurdu. Yasa çıktığı gün serbest kalacak.
Tabii diğer sanıklar da.
Ergenekon sanıklarına baktığımızda ise durum şöyle: Semih Tufan Gülaltay 06.04.2012, Oktay Yıldırım 16.06.2012, Muzaffer Tekin 19.06.2012, Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz 26.01.2013 ve Doğu Perinçek 24.03.2013, Hasan Atilla Uğur 04.07.2013, Tuncay Özkan 27.09.2013, Levent Ersöz 16.01.2014'te serbest kalacaklar.
Listeyi uzatmak mümkün.
Çünkü 5 bini aşkın sanık kademeli olarak tahliye edilecek. Yaklaşık 800 sanık ise aynı gün tahliye oluyor. İçlerinde PKK'lı, Hizbullahçı, DHKP/C'li sanıklar yanında seri katiller, tecavüzcüler ve çocuklara karşı cinsel suç işleyenler de var.
O yüzden yapılacak düzenlemelerin torpilli sanıkları kurtarmanın ötesine geçip adalet sistemini tümden iyileştirecek şekilde olması lazım.