Değişim...



Dün TSK’nın internet sitesinde böyle bir açıklama okuduk.

Açıklamada, yapıcı eleştiri sınırlarını aşan iddia ve yorumların sıklaştığı anlatılıyor.

Basın ve ifade özgürlüğünü istismar eden kişilerin tahrik amacı güttükleri ancak bunların işe yaramayacağı anlatılıyor.

“TSK mensuplarının hiçbir tahrike kapılmadan parlamenter demokratik sisteme sıkı sıkıya bağlı” kalacağı belirtiliyor.

TSK’nın parlamenter demokratik sisteme bağlılığının “çelikleşmiş bir birlik ve bütünlük içinde” olacağı da özellikle vurgulanıyor.

Tarifler, Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun ile İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın muhatap alındığını düşündürüyor.

Bekir Coşkun’un Paşa adı verilmiş bir köpek üstüne kurduğu eleştiri beni de rahatsız etmiş, kurguyu yeteneklerini takdir ettiğim eski dostuma yakıştırmamıştım.

Meramını rahat ve açık anlatma gücüne sahip bir kalemin, TSK komuta kademesini hangi tavrı nedeniyle eleştirdiğini ve onlardan ne beklediğini, ne istediğini kolayca öğrenmek okurlarının hakkıdır.

Askerin alınganlığı haksız değildir.

Baro Başkanı Kocasakal’a gelince.. Bir konuşmasında şöyle seslenmiş:

“Biz zannettik ki ordumuz var; o güçlü ordu bizi korur. Artık TSK vesaire yerine Türk silâhsız kuvvetleri var. Siz Türk silâhsız kuvvetlerisiniz. Bu yüzden durmadan çalışacağız...”

Askerlerin hassasiyeti “Biz zannettik ki ordumuz var” sözlerine yönelik olmalıdır.

Çünkü son olaylar ve eşlik ettiği değişim TSK’nın iç siyasi gelişmeler karşısındaki tavrını tarifini değiştirmiştir. Askeri vesayet anlamı doğuracak müdahaleler dönemi kapanmıştır.

İyi ki de kapanmıştır.

O nedenle Baro Başkanı Kocasakal’ın “silâhsız kuvvetler”le ilgili ifadelerinin yanlış olmadığını düşünüyorum.

Burada demokratik rejimi savunmakta silâhsız kuvvetlere nöbeti devralması çağrısı yapmıştır ve dediği doğrudur.

Askeri müdahaleler sivil toplumu, aydınları tembel, gamsız, kaygısız ve sorumsuz yaptı.

Sınırları asker koruyacak, demokrasiyi siviller koruyacak.

Bu değişimi desteklemek lâzım.

Yeter ki rövanşist günahlar değişimin bahanesi olarak kullanılmasın, hak, hukuk, adalet katledilmesin!

Başbakan aldı sopayı...

Kredi derecelendirme kuruluşu S&P Başbakan Erdoğan’ı kızdırdı.

Kuruluşun Türkiye’nin görünümünü pozitiften durağana çekmesini haksızlık, saçmalık ve ideolojik yaklaşım olarak niteledi.

Türkiye kriz dönemini, olumsuz dış etkilere rağmen büyüyerek geçirmenin ayrıcalığını yaşadı.

Bu iyi ama bir yandan da bazı sıkıntılar örneğin cari açık ve inatlaşan enflasyon yakamızı bırakmadı.

Başbakan’ın kılıcı çekip bir derecelendirme kurumunu ideolojik davranmakla suçlaması “seni tanımıyorum” demesi, geri tepen bir silâhın zararını doğurabilir.

S&P’nin muhatabı Başbakan Erdoğan olmamalıydı. Yanlış yaptı.

Bu kuruluş Türkiye’nin notunu yükseltirken iyiydi de şimdi indirdi diye “komünist” mi oldu?

(Vatan gazetesinden alınmıştır)