Değişen Türkiye, değişen KKTC ve ayak uyduramayanlar

Avrupa Parlamentosu'nda milletvekili olarak iki buçuk yıl boyunca AB'nin İç İşleri ve Adalet Bütçeleri'nin bütçe rapörteri olarak sorumlu olduğum kurumlardan biri olan Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi (EMCDDA), tarafından Avrupa'daki uyuşturucu sorunun durumunu olağan yıllık raporda aralarında Türkiye'nin de yer aldığı 30 Avrupa ülkesinde yapılan araştırmada 2010 yılında Avrupa genelinde yakalanan 106 ton kubar esrarın yaklaşık yarısı (44 ton), Türkiye tarafından ele geçirildiği belirtilmiş. Uyuşturucuyla mücadelede Türkiye'nin önemli adımlar attığı kaydedilen raporda, "2010 yılında Avrupa genelinde yakalanan 106 ton kubar esrarın yaklaşık yarısı (44 ton), rekor bir miktarla Türkiye tarafından ele geçirilmiştir. Kubar esrar yakalamaları 2005-2010 yılları arasında Avrupa Birliği'nde stabil kalmasına rağmen, Türkiye'de bu süreçte yakalamalar 4 katına çıkmıştır" tespitinin yapılması polisimizin başarılı olması açısından bizi gururlandırmakta.


Rapordan öğrendiğimize göre Türkiye'nin de bulunduğu 30 Avrupa ülkesinde ise 7.300 olayda toplam 600 kg metamfetamin ele geçirilmiş. 2010 yılında Dünya genelinde 3,8 ton ecstasy yakalanmışt. Aynı yıl aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 30 Avrupa ülkesinde ise 9.300 olayda toplam 3,9 milyon tablet ecstasy ele geçirilmiş. Bunun 1,6 milyonunu Türkiye ve Fransa yakalamış!


2010 yılında dünya genelinde 694 ton kokain yakalanmış. Aynı yıl aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 30 Avrupa ülkesinde ise 88.000 olayda toplam 61 ton kokain ele geçirilmiş.


2010 yılında dünya genelinde 81 ton eroin yakalanmış. Aynı yıl aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 30 Avrupa ülkesinde ise 55.000 olayda toplam 19 ton eroin yakalanmış. Türkiye toplam yakalamanın üçte ikisini (12,7 ton) yaparak ilk sırayı almış.


Rakamlarla da belgelendiği gibi Türk Polisi uyuşturucu baronlarına göz açtırmamış.


Türkiye özellikle Afganistan kaynaklı uyuşturucu trafiğinin Avrupa'ya ulaştırılması açısından coğrafi konumu nedeniyle maalesef bir tür köprü gibi olduğundan Türk Polisi e çok uyanık olmak zorunda. Türkiye her açıdan çok zor bir coğrafyada.


2002 öncesinin Türkiye'sini hatırlatmakta yarar var. Frankfurt'ta bir uyuşturucu baronunun yargılandığı bir davada Alman medyası o yıllarda başbakanlık ve iç işleri bakanlığı yapmış şahısların da dava dosyasında yer aldıklarını yazdığında Türkler olarak bu durumlardan utanırdık ve üzülürdük. Türkiye kökenli uyuşturucu baronları Avrupa polisini çok uğraştırırlardı. Türkiye'nin imajı ise gerçekten çok kötüydü.


Günümüzde Türkiye'nin karanlık geçmişi sorgulandıkça ve hesap soruldukça sürekli o yıllara yönelik acı gerçekler ortaya çıkmakta. İtirafçılar konuştukça o karanlık yılların ne kadar "sefil dönemler" olduğunu öğrenmekteyiz.


Sadece 12 Eylül Cuntası'nın baş sorumluları Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya gibi "sanıklar" maalesef kendilerine sunulan hak etmedikleri koşullarda verdikleri ifadelerde bile gerçek yüzlerini teşhir etmekteler.


Türkiye ne mutlu tüm ülkesini seven ve demokrasiye değer veren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları içinki 2002 yılından beri çok değişti. Demokratikleşti!


TSK yapması gereken görevleri yapıyor. Türk Polisi Kopenhag Kriterleri'nin ön gördüğü demokratik koşullarda çok daha iyi eğitimli ve vatandaşına saygılı bir işleyiş içinde asayişi sağlamakta. bu nedenle de uyuşturucu ve benzeri "insanlık düşmanı" suçlarla mücadele de AB tarafından da haklı bir şekilde övüldüğü gibi başarılı.


Ülkenin tüm kurumları kendi görevlerini yerine getirmekteler.


"Ergenekon, Balyoz ya da 28 Şubat" gibi kavramlar günümüzde "geçmişte demokrasiyi Türk Halkına layık görmeyen" kafa yapıları ile hesaplaşma anlamına gelmekte.


KKTC'de ise Türkiye'deki bu demokratik gelişmeye ayak uyduramayan çevreler zaten herkesce bilindiklerinden açık isim yazmamaktayız. Kim olduklarını bilmesi gereken kurumlar da biliyor zaten. "Ergenekon" dediğimizde panik olanlar ve "sanki yarası olan gocunur" deyişini hatırlatanlar var.  KKTC kamuoyu tüm bunların farkında.


Türkiye'deki bu güzel gelişmeler ve Türkiye'nin demokratikleşmesinin rüzgarı yavaş, yavaş KKTC'de de hissedilmeye başlandı. Farkındayız bu bazılarının "varoluş" nedenlerini ortadan kaldırmakta.


Bu da "yıllar boyu cuntacılardan nemalanmadıysak ve demokrasiye değer veriyorsak!", "insan hakları", "düşünce özgürlüğü" ve "demokrasi" adına hepimizi sevindirmesi gereken bir gelişme.