Cumhurbaşkanlığı seçiminde Gül mü Erdoğan mı şanslı?



Konuyu dile getiren bir yazar daha var. Şubat ayında benim konuyu TV ekranlarında anlattığım sırada kendi blogunda Memduh Bayraktaroğlu da aynı konuyu işlemiş.

Ancak onun analizi Tayyip Erdoğan‘ın eğer bu yıl bir seçim süprizi ile karşılaşırsak aday olmayacağı, Abdullah Gül’ü destekleyeceği yönünde.

Bu da mümkün elbette, ama bana göre eğer Anayasa Mahkemesi iptal kararı verirse Tayyip Erdoğan aday olmayı daha fazla tercih edecektir.

Bunun nedenlerini dünkü ayrıntılı yazımda ile getirmeye çalışmıştım.

Önemli olan Anayasa Mahkemesi’nin ne karar alacağı.

Vatan’da Bilal Çetin 22 Şubat’ta şunu yazmıştı; “O yeni düzenlemeye ‘evet’ oyu veren Ak Partili çok sayıda hukukçu milletvekili bile yeni düzenlemenin AYM tarafından bozulacağını, bozulması gerektiğini söylüyormuş.”

Çetin’in yazdığı elbette duyuma dayalı bir bilgi ama, doğruluğu da bana göre kesin.

Çünkü hani “göz var izan var” diye bir deyimimiz vardır, tıpkı onun gibi bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu çok ortada.

Bunu elbette AKP’li hukukçular da biliyorlar. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen sonra yapılması gereken bir düzenleme bugüne bırakılınca, yapacak başka bir şey de kalmıyordu.

AKP o yasayı çıkarmak zorundaydı. Çıkardı da, ama “bilerek-bilmeyerek” hatalı çıkardı.

Kimbilir, belki de Anayasa Mahkemesi’ne bir mesaj verilmek istenmiştir. “Biz bu konuyu parti içi dengeler nedeniyle çözemiyoruz, artık top sende” denilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin ise çok kısa sürede bir karara varması gerekiyor. Hele karar “iptal” olacaksa daha da çabuk çıkması doğru olacaktır.

Çünkü eğer iptal kararı çıkarsa, ağustosta yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimleri için çok az bir zaman kalacaktır. Seçim takvimini işletmek için kararın bir an önce çıkarılması adeta zorunludur.



Erdoğan “Ben gelene kadar tartışın” diyerek dershane konusunu ortaya attı

Şurası bir gerçek ki, eğer Başbakan yurt dışındaysa ya da bir nedenle ortalıkta görünmüyorsa Türkiye’de hiçbir şey olmuyor.

Açıkçası Erdoğan yoksa gündem de yok.

Başbakan bu kez farklı bir şey yaptı.

Herhalde “Ben yokken canınız sıkılmasın” diye düşünerek “Üniversite giriş sınavları olmayacak, dershaneler kalkacak” dedi.

Üç gündür bakıyorum da televizyonlarda gazetelerde ve sosyal medyada bu konu tartışılıyor.

Kimi destekliyor kimi desteklemekle birlikte dershanelerin kaldırılamayacağını bunun hayal olduğunu söylüyor.

Bunları bir kenara bırakalım. Başbakan Erdoğan dershanelerin kapatılacağını ilk kez söylemedi ki.

Tam iki yıl önce de yine “Dershaneler kalkacak” demişti. O zaman da bugünkü gibi benzer tartışmalar yaşanmış ve her konu gibi unutularak bir kenara bırakılmıştı.

Medya aynı unutkanlığını sürdürüyor, iki yıl önceki tutulmayan vaade bugün de sahip çıkıyor.

İşte bu nedenle “Erdoğan giderken, ben gelene kadar oyalanın diye bir gündem maddesi attı” ortaya diyebiliyorum.


Üniversiteye giriş sınavsız olacakmış. “Kökten çözüm” dedikleri bu olsa gerek; sınav yok, şifre de yok... (Gani Yıldız)



Afganistan’da ne işimiz var?

Başlıktaki soruyu “feryat ederek” ilk soran kişi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmuştu biliyorsunuz. 10 Ekim 2001’de Meclis Afganistan’a asker gönderme tezkeresini tartışırken AKP Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla Abdullah Gül “Sonu belirsiz bir macera” demişti.

Şimdi başka bir gündeyiz ve dün “Afganistan’da ne işimiz var?” diyenler bugün aynı soruyu soranları azarlıyor.

İlginç olan, bazı AKP’liler TV ekranlarında “güzel laf ediyormuş” edasıyla “Zamanında Afganistan da bize yardım etmişti, Kurtuluş Savaşı’nda bize destek vermişlerdi” diyorlar.

Doğru, Afganistan Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün mücadelesine kendince katkıda bulunmuştu.

Okurlarımdan Coşkun T. buna dikkat çekerek “Evet ama” diyor, “Afganistan Türk ordusuna yardım göndermişti, İngilizlere veya Yunanlılara değil.”

Peki biz Afganistan’da Afgan halkına destek olsun diye mi oradayız, yoksa Afganistan’da konuşlanan Amerikan ordusuna mı yardım ediyoruz?

Herkesin bu soruyu iyice düşünmesi gerekmiyor mu?


“Şahane ortaklık” iyi bi şey mi?

Başbakan’ın dış gezileri özellikle ABD başkanları ile yaptığı görüşmeler medyamızda tam bir “zafer şöleni” gibi sunuluyor.

Obama’nın karşısında bacak bacak üstüne atması, Obama’nın Erdoğan’a sarılması, kızlarını nasıl yetiştireceğini sorması, Erdoğan’ı sürekli övmesi medyamızda müthiş bir “başarı sarhoşluğu” rüzgârı estiriyor.

Türkiye’nin dünyada daha önemli noktalara geldiği, bazı yerlerde sözümüzün dinlenmeye başlandığı, Türkiye’ye artık daha ciddi gözle bakıldığı gerçek.

Ancak söz konusu Amerika olunca “Şahane ortaklık” gibi tanımlamalar kulağa ilk geldiğinde hoş gibi algılansa da, şüphe de yaratıyor.

Ne demek “şahane ortaklık?”

Amerika’nın her sözünü yerine getirdiğimiz için mi “şahane” yoksa Türkiye her konuda dik duruş sergilediği için mi?

Amerika için önemli olan kendi çıkarlarıdır. İktidarda kimin olduğuna bakmaz bile. Eğer kendi çıkarı bozulmuyorsa bir ülkede kimin iktidarda olduğu umurunda değildir.

Örneğin birçok ülkede “demokrasi, özgürlük” savaşı veren Amerika sıra Suudi Arabistan’a veya Katar’a, Bahreyn’e gelince ağzını açıyor mu?

Yine örneğin Çin’de hâlâ komünist rejim var, ama aynı zamanda azgın kapitalizmin de merkezi oldu Çin. Amerika’dan hiç “Çin’de demokrasi yok, demokrasiyi getirmemiz gerek” gibi çıkışlar duydunuz mu?

“Şahane ortaklık” tanımı beni rahatsız ediyor açıkçası. Çünkü sonucunu kestiremiyorum.


Atatürk’ün vasiyeti

Kaç kere yazdığımı ben de unuttum. Atatürk’ün “Cumhuriyetin 50. Yılında açıklanacak” gizli bir vasiyeti olduğu iddia edilir yıllardır. Vasiyetin 12 Eylül döneminde bizzat Kenan Evren tarafından yasaklandığı, halen Genelkurmay’da tutulduğu ve bütün çabalara rağmen açıklanmadığı da söylenir.

Bunları hep yazdım. Hiç cevap gelmedi.

Dün Şeni Şafak aynı konuyu, zamanında Evren’e “darbe davası açmakla” ünlenen eski savcılardan Sacit Kayasu’nun sözlerine dayanarak haber yaptı.

Bu haber anında pek çok internet sitesinde de yer aldı.

Haberin ilk kez iktidara yakın bir gazetede yayınlanması çok ilginç.

Yakında bu vasiyetle ilgili başka haberler de yayınlanabilir.

Sorun, eğer varsa böyle vasiyet, çarpıtılmadan, orasından burasından kesilip biçilmeden yayınlanıp yayınlanmayacağındadır.

İktidar tarafı el attığına göre...

(VATAN)