Çocuk bayramı üzerinden bir çözümleme arayışı!

23 Nisan’ları severim. Çocuk ve bayram sözcükleri yan yana gelince neşelendirir insanı. Ya da öyle olmalı. Ama olmuyor. Yine bir bayram çocuklara eziyet olsun diye kurgulanmış ve tüm parıltılı süslemelere karşın siyasetin ucuz boyunduruğu altında ezilmiş vaziyette geçti, gitti. Çocuklar döneme ve duruma göre yine garnitür oldular günlük siyasal iklime.


Sabah kutlama için bizim oradaki bir okulun bahçesine gittik. İki gündür heyecandan neredeyse uyku uyumayan Nisan, özel okul sahibinin pazarlama teknikleriyle karşılaşacağını bilmiyordu elbet. Ben biraz tahmin etmiştim gerçi ya, neyse. Kimi zaman koşullar sizi esir alır. Başınıza geleceği bilirsiniz ama direnemezsiniz.


GENERALLERİN DİLİ VE BAYRAMI

Çocukları tek sıra halinde, garnizon disipliniyle hizaya getiren beden eğitimi öğretmeninin sesi irkiltti hepimizi. ‘Rahat, hazır ol’ diye başladı tören. Garip olan velilerin bu duruma kendiliğinden uyum göstermesi, itiraz etmemesi! Anaokulu çocukları için düzenlenen törende bu dilin kullanılması, kimsenin askeri darbelerle sorunu olmadığını da gösterir mi? Ben söyleniyorum, eşim hak veriyor, ama sus, diyor.


Kurucu tacirin istediği biçimde bir çocuk elinde mikrofon, büyümüş de küçülmüş iticiliğiyle konuşmaya başlıyor. Tiz bir ses, hamaset dolu sözlerle, çirkin bir drama izlediğim duygusu uyandırıyor. Metni yarım akıllı bir öğretmenin yazdığı kesin. Asla bir çocuğun aklına gelmeyecek ağdalı, bayağı cümleler işitiyoruz. Çocuklar sabah serinliğinde donuyor, tören uzadıkça uzuyor, yavruları eğlendireceğiz diye boktan müzikler eşliğinde aptal oyunlar oynanıyor ve veliler her nedense bu anı ölümsüzleştirmek, fotoğrafını çekmek için birbirini eziyor…


‘Ulu önder’, ‘Türklük’, ‘Varlığını armağan etmek’, ‘Minnet duymak’ türü kavramlar boca ediliyor kafamıza. Ardından iki saattir esir alınmış çocuklarımız kurtuluyor ve onlara bu eziyet karşılığında rüşvet olarak cips, dondurma, pasta, paketli kek sunuyor okul yönetimi. Tamamı sağlıksız ürünler. Öğretmenlerin sahte gülüşleri, velilerin nedeni belirsiz mutluluğu, kurucunun ellerini ovuşturması arasında geçiyor zaman. Kendimi tutamıyorum ve itiraz ediyorum. Kurucu denen zat, ne kurduğu belli, bilime ve pedagojik birikimlerine saygı beklediğini söylüyor bana. Küfür edeceğim ama… neyse…


AKP’NİN DİLİ VE BAYRAMI

Ruhuma uygulanan şiddet bir türlü bitmiyor. Eve gelince Ankara’daki törenlere tanık oluyorum ekran karşısında. Hamaset dolu dil, iç sıkan görünümlü çocuklar eşliğinde pazarlanmaya devam ediyor. Bir çocuk kindar gençlik uygulayıcısı milli eğitim bakanına övgüler düzüyor. Fatih projesinin öneminden söz ediyor, tabletlere kavuşmanın mutluluğunu dile getiriyor kendinden geçerce! Bakan gülüyor, yılışık biçimde yanına gelen görevli çocukları bir baba(!) şefkatiyle öpüyor. Yetişecek olan yeni nesli gözüne kestirmiş belli.


Geleneksel zırvalık koltuk bırakma törenini görüyoruz. Başbakanın yanına ona uygun bir çocuk iliştirilmiş. Daha önce koltuğu bıraktığı çocuğa “ister as, ister kes yetki sende!” diyen başbakandan söz ediyoruz. Demokrasi bilinci bu çok şükür! Seçilenlerin bedenleri çocuk, giysileri ve konuşmaları maaaşallahhh büyümüş de küçülmüş, diller pabuç. Gazeteciler aynı geyik soruları soruyor, çocuklar aynı şımarık yanıtları veriyor, siyasiler, bürokratlar ve devlet erkanın da kim varsa işte, sahte sırıtışlarla sonlandırıyor töreni.


Akşam milli sorun da halloluyor. AKP’liler eşleriyle geliyor resepsiyona. Kıyamet kopmuyor ve eziyet bitiyor. Ancak anlıyoruz ki, yeni cumhuriyetin yeni ‘ulu’ları, ‘önder’leri, ‘hitabe’leri var. Ve yeni duruma uygun törenleri ve çocukları…


SIKIŞMIŞ ÇOCUKLAR/ÇOCUKLUĞUMUZ

İki tören biçimi de beni 23 Nisan’dan soğuttu. Kendime ve çocuğuma yer bulamadım. Özgürlükten, sanattan, oyun oynamaktan kimse söz etmedi. Sıkıştırılmış çocukluğumuz ve başka biçimde tutsak edilen çocuklarımız geldi gözüme. Esaretin türlü biçimleri var. Hapisteki çocukların bayramını da gördüm. Duygulandım.


BDP törenlere bahane uydurdu, katılmadı. İtirazı neye? Bu törenlerdeki estetik yoksunluğuna, içerik zaafına, etik sorunlara mı? Yoksa kendi ‘Ulu’su/‘Önder’i/‘Ata’sı tutsak olduğu için mi?‘Varlığını armağan edecek’ bir devleti olmayışından mı şimdilik?


Beş yaşında kızım boşuna uykusuz kaldı ve öyle görünüyor ki daha uzun sürecek bu süreç!

(BirGün gazetesinden alınmıştır)