Çin kritik kavşakta
İster devlet kapitalizmi, ister devlet-özel karışımı olsun; eğer kapitalizmden söz ediyorsak, ekonomik krizlerin kaçınılmazlığından, siyasi sonuçlar yaratma kapasitelerinden de söz ediyoruz demektir. Öyleyse, bir aşamada Çin ekonomisinin krize girmesi kaçınılmaz. Bu krizin zamanını, şiddetini, siyasi sonuçlarını önceden bilmek olanaksız. Ancak, bu yılın sonunda toplanması beklenen parti kongresine giderken ortaya çıkan kimi olgular, bu krizin sanılandan daha yakın olduğunu düşündürüyor.
İkinci ‘vazgeçilmez ülke’
Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi, 1980’lerden bu yana yılda ortalama yüzde 10’luk büyüme hızıyla da önemli bir lokomotifi. Bu süreçte Çin, gerek 3.2 trilyon dolarlık rezervleri, Asya’dan Latin Amerika’ya doğal kaynaklar, mineraller üzerinde elde ettiği etkinlikle, yüksek teknolojili elektronik ürünler için yaşamsal öneme sahip “değerli madenler” (precious earths) piyasasındaki egemenliğiyle, sunduğu yatırım alanlarıyla, ucuz işgücüyle üretilmiş mallarıyla, yüksek teknoloji ve lüks tüketim malları pazarıyla, BM Güvenlik Konseyi’ndeki, çoğu zaman ABD ve Batı’yı durduran vetosuyla, siyasi açıdan da “ikinci vazgeçilmez ülke” konumuna yükselmiş durumda.
Bu arka plan üzerinde genel kanı, Çin ekonomisinin 2007’de patlak veren ve sonra “büyük resesyona” dönüşen mali krizden de etkilenmediği, en azından korunabildiği yönünde. Ekonomi üzerindeki merkezi denetim, beş yıllık planlar, liderliğin istikrarlı ve temkinli yönetimi, bu bir ölçüde gerçek payı içeren kanaatin oluşmasını kolaylaştırdı. Ama, yukarıda işaret ettiğim gibi bir kapitalist ekonomi açısından, kriz ertelenebilir ama engellenemez. Üstelik, Batı ekonomilerinde 1990’larda ve 2003-2006 arasında izlediğimiz gibi, erteleme çabaları, sorunları daha da büyüterek gündeme getiriyor.
Ve kriz eğilimleri...
Son veriler, küresel kapitalizmin mali krizinden kendini bir süre için koruyabilen, kriz eğilimlerini öteleyebilen Çin’in, bu öteleme sürecinde aldığı önlemlerin tükenmeye, klasik kriz eğilimlerinin güçlenmeye başladığını gösteriyor.
Mali kriz başladığında, Çin devleti yaklaşık 700 milyar dolarlık bir ekonomik destek paketini devreye sokmuştu. Bu kaynak, tüketimi ama daha çok yatırımları güçlendirdi, ekonomik büyümeyi destekledi. Resmi veriler de bu kaynağın üretken yatırımlardan daha çok, demiryolları, otoyollar, diğer altyapı yatırımlarına, inşaat sektörüne gitmiş olduğunu gösteriyor. Bu süreç bir taraftan “kapasite fazlası” sorununu büyütürken, diğer taraftan, bu yatırımları gerçekleştiren yerel yönetimlerde büyük borçların birikmesine yol açmış. Bloomberg’in yerel yönetimlerin 2011 sonunda açıkladıkları hesaplardan derlediği veriler, en büyük 232 yerel yönetimin toplam borçlarının 622 milyar dolara ulaştığını gösteriyordu.
JP Morgan analistleri resmi verilerin, araba satışlarında, çimento, demir üretiminde ve inşaat sektörü stoklarında büyük düşüşler gösterdiğine işaret ediyor, gerçekte durumun çok daha kötü olabileceğini söylüyorlar (CBS Money, Watch, 16/03). Kısacası, Çin kapitalizminin, sermaye birikim sürecinde “aşırı üretim” sorunu ağırlaşıyor, bu sorunu hafifletmeye yönelik krediler bir mali balonu şişirmeye devam ediyor.
Çin ekonomisi 2004-2007 döneminde yatırımların getirdiği “kapasite fazlası” sorununu, ucuz işgücünden, Batı’da şişmekte olan kredi balonundan yararlanarak ihracat yoluyla dışlaştırmayı başarmıştı. Bu kez koşullar farklı. Dış piyasalar daralmaya devam ediyor, Çin eski düşük ücret avantajını da kaybediyor (Zhan Lijuan, China.org, 15/03).
Bu koşullarda da olması gereken olmaya başlıyor, ekonomik büyüme yüzde 10’lardan yüzde 7 düzeyine iniyor, dış ticaret dengesi açık vermeye başlıyor. Küresel mali kriz başlamadan önce GSMH’nin yüzde 10’u düzeyinde seyreden cari hesap fazlası 2011’de yüzde 2.5’e düşüyor (The Economist, 17/03). Bu gelişmeler gerek döviz “forward” piyasalarında, gerekse de Çinli ihracatçılarda, ithalatçılarda, yuanın geleceğine ilişkin güveni sarsıyor, değerlenme beklentisi yerini aşınma beklentisine bırakıyor. İhracatçı şirketlerin elinde yuana çevirmeden tuttukları, 52 milyar dolarlık döviz birikirken, ithalatçılar 75 milyar dolarlık döviz stoklamışlar (Financial Times, 09/03). Yavaşlayan ekonomik büyüme, aşırı üretim basıncı, borç balonu üçlüsü nasıl bir döngü oluşturacak, dünya ekonomisine ne gibi yeni sorunlar getirecek önümüzdeki dönemde göreceğiz.
Buradan nereye...
Bu koşullarda ağırlaşan kriz eğilimlerine paralel olması gereken bir başka şey daha oluyor: Çin Komünist Partisi bu 5 yıllık kongrede liderlik kadrosunu yenilemeye hazırlanırken, Çin yönetici sınıfı içinde, iktidar kavgaları sertleşiyor, hem de toplumsal huzursuzluğun hissedilmeye başlandığı bir dönemde.
Olması gerekenin olmaya başladığını, Başbakan Wen Jibao’nun çarşamba günü meclisin 10 günlük çalışma seansının ardından yaptığı basın toplantısındaki “Siyasi reformlar gerçekleşmezse, yeniden ‘kültür devrimini’ anımsatacak siyasi bir trajedi yaşayabiliriz” sözlerinden de çıkarmak olanaklı.
Jibao’nun sözleri iki açıdan önemliydi. Birincisi, ölçülü konuşmanın erdem olarak kabul edildiği bir kültürde Başbakan, gelecekte yaşanması olası bir siyasi krize karşı uyarmak için, yakın tarihin en kanlı parti “içi savaşı”nı anımsatmıştı. İkincisi, perşembe günü, partinin hızla yükselen yıldızlarından biri, 30 milyon nüfuslu Chongquing kentinin Komünist Parti Şefi Bo Zilai görevden alınarak, yükselme yolu tıkandı. Bo Zilai, hızlı yükselmesinin yanı sıra, Mao döneminin kültürünü yeniden canlandırma kampanyalarıyla, serbest piyasadan ziyade devlet işletmelerine verdiği önemle, kırsal nüfusa kent olanaklarını açan halkçı politikalarıyla da dikkatleri üzerinde toplamaya başlamıştı. Jibao’nun uyarısı, Zilai’nin görevini kaybetmesi, bu sırada, Çin - Dünya Bankası ortak çalışmasıyla hazırlanmış bir liberalleştirme programının partinin gündeminde olması (Justin Yifu Lin, Project Syndicat,15/03), farklı ekonomik program önerilerini savunan fraksiyonların arasındaki pazarlıkların hızlandığını düşündürüyor. Ancak, son derecede kapalı, kendine özgün siyasi kodlarla çalışan bir egemen sınıfın sinyallerini anlayabilmek, hele reflekslerini öngörebilmek, örneğin Zilai’nin tasfiyesinden, “reformistlerden” yana bir sonuç çıkarmak kolay değil. Zilai’nin yerine geçen Zhang Ming de devlet işletmeleri “nomenklaturası”na yakın biri olarak biliniyor; 5. kongrede ÇKP genel sekreterliğini devralacak olan Zi Jinpin’in, Zilai’yle benzer siyasi görüşleri paylaştığı da... Bir yaklaşıma göre Zilai’nin başını, medyada kendi reklamını yapma merakıyla, kabul edilemez bir hızla yükselmeye çalışmış olması yedi. Jinpin’in, Zilai’yi korumak için bir çaba göstermemiş olması da bu bağlamda anlamlı bulunuyor.
Şöyle veya böyle, Çin ve dünya ekonomisini, bir Çin atasözündeki gibi “ilginç zamanlar” bekliyor...
(Cumhuriyet)