Tek tanrılı dinler ruhumuza işlenmeden önce insanların hemen hemen tamamı yer tanrısı, ateş tanrısı, su tanrısı gibi bir çok tanrıya tapınıyordu ve onlara belirli zamanlarda insan kurban ediyorlardı. Dünyanın genel hali buydu. Doğru muydu? Sonra insanların tamamına yakını dünyanın yuvarlak, elips, portakal şeklinde olduğundan habersizdi ve dünyayı düz bir tepsi gibi düşünüyorlardı. Doğru muydu? Amerika Kıtasının 1492 yılında Kristof Kolomb tarafından keşfedildiği ilkokul sıralarında beynimize kazındı. Halbuki burada bir ifade, kelime oyunu vardı ve algılamamızı istenildiği şekilde bu olayı tarihe yazdılar. Orada yaşayan insanlar vardı, keşif falan söz konusu değildi. İstila, işgal, vahşet, katliam, soy kırım söz konusuydu. Çoğunluğun, kitlelerin algılaması yanlıştı.
Atatürk’ü ve Türk subaylarını bazı kitleler bütün dünyaya dinsiz diye algılatmaya çalıştılar, kısmen başarılı oldular. Türk Milletini bütün dünyanın diğer milletlerinin insanları; barbar, vahşi diye bütün kıtaların kitlelerine, özellikle Avrupa’ya ve Asya’ya algılatmaya çalıştı, elbette yanlıştı. Barbarlıkta, vahşilikte dünya tarihinde geçilen süreci, en merhametli, en vicdanlı seviyede Türk Milleti geçmiştir. Diğer ulusların askerlerinin barbarlıkları yanında Türk milletinin barbarlıklarının sözü bile olamaz. Ama çoğunluğa belletilen Türk Milleti askerlerinin acımasız barbarlar olduğuydu ve buna kendimiz de inandık hatta bununla aptalca gurur bile duyduk.
İster kabul edelim, ister itiraz edelim ama dünyaya doğrular, hak olanlar, iyi ve temiz olanlar, çoğunluk tarafından değil, kitleler tarafından değil, azınlık tarafından, birkaç kişilik grup tarafından, hatta bazen tek adam tarafından getirilmiştir ve o adam o zaman çoğunluk tarafından öldürüldüyse de yüzyıllar sonra getirdiğinin doğruluğu kabul edilmiştir.
İlk insanların tümü ateşi bulmadan önce çiğ et yemekteydi. Doğru muydu? Eski çağlarda kadınla erkek arasında nikah diye bir bağ yoktu, doğru muydu?
Ateşli silahları, nükleer silahları, biyolojik ve kimyasal silahları buldu insanlar. Buldukları doğru muydu? Savaşlar doğru mu? Kimyasal atıklar, insan pislikleri denize dökülüyor, doğru mu? Çoğunluk arabaya, uçağa, gemiye, trene biniyor, doğru mu? Belki de birkaç yüzyıl sonra gelecek nesiller bizim ne kadar yanlışlıklar içinde olduğumuzu öğreneceklerdir.
Her ülkede gerçek denizcilerin, gerçek gemicilerin sayıları çok azdır ve ülkelerine tüm yenilikleri onlar getirmiştir ve ülkelerindeki tüm yanlışlıkları önce onlar fark etmiştir. Kıyısında denizi olmayan ülkelerin halkı deve tacirlerinin kervanlarından dünyada neler olup bittiğini anlamışlardır veya algılamalarında farklılıklar olmuştur.
Dünyada şu anda bütün insanların bildikleri gelecekte bir gün yanlış çıkabilir. Şu parti yüzde doksan dokuz oyla iktidara gelmiş olabilir ama şu partinin tamamen yanlış yolda yürüdüğünü, yanlış davanın peşinden sürüklendiğini yüzyıllar sonra tarihin kayıtlarından anlaşılabilir.
Çoğunluk kültürü ile biat kültürü arasında fark yoktur. Çoğunluk birbirine biat ediyor demektir. Kulaktan kulağa insanlar efsunlanıyor demektir.
İnsanlara belirli hastalıklar için aşı yapılıyor, belki de aşı vücut direncini sarsan, vücudu ve ruhu zehirleyen bir maddedir. Şu anda bütün bilim adamları bazı dönemlerde bazı aşılar olmamız gerektiğini söylese de ve biz bu aşıları yaptırsak da, gelecekte bir gün bu aşıların anlamsız ve çok zararlı olduğu anlaşılabilir.
Çoğunluğun dediğine doğrudur demek aslında koyun olmaktır, inek sürüsü olmaktır, hayvan gibi sürü liderine biat etmektir, kuş gibi kafile başkanının uçuş güzergahına doğru kanat çırpmak demektir. Ama eğer biz insansak bunun hakkını vermemiz lazımdır. Eğer kuş, koyun, inek değilsek bunu aklımızla göstermeliyiz.
Kuş liderleri bazen bir uçağın motoruna çarpıyorlar, koyun sürülerinin sürü başları bazen uçurumdan atlıyorlar ve bütün sürü kafilesi buna uyuyor, çünkü önünde neler olup bittiğini göremiyorlar.
Yani demokrasi yönetimi yüzde yüz güvenli, doğru bir yönetim değildir. Faşizm, komünizm, kapitalizm, diktatörlük yönetimleri ise bilinen en berbat yönetim şekilleridir. Pekiyi biz nasıl yönetilmeliyiz? Cevabım biz yönetilmeyelim! Görevlendirdiğimiz kişilerin bizi yönetmeyi düşünmelerini söz konusu etmeyip , bize hizmet etmelerini, bizim için görev yapmalarını sağlamalıyız ve bunun için aklımızı çok iyi kullanmamız lazımdır.
Bugün uçaktan inen politikacı için kırmızı halılar seriliyor ve gazeteciler, muhabirler resim, görüntü ve laf kapmak için koşturuyor. Yüzlerce yakın koruma ateş etmeye hazır robotlar gibi, siyah cam gözlüklerinin ardından etrafı radar gibi tarıyorlar ve kulaklarında dinleme aletleri bulundurup; şefleri, komiserleri, ekip başkanları ile temas sürdürüyorlar.
Bizim algıladığımız ne? ‘’ Bu kişilerin bütün dünyada korunması gerek ve bu korunma için yüzlerce özel eğitilmiş ajanlar, muhafızlar görevlendirmek gerekmektedir.’’ Doğru mu? Bence yanlış! Mustafa Kemal Atatürk’ü ne zaman, kimler, nasıl korumuş? Onu öğrenmek lazım ve köşkten çıkmak için ikide bir korumalarını atlatıp tek başına niçin yürüyüşlere çıktığını anlamak lazım.
Sürekli korunan ve bol mevcutlu ajanlar tarafından korunan insanlar tedirgin olurlar, stresli olurlar, psikolojileri asabi ve korkulu olurlar. Çünkü etraflarında sürekli ‘’ korunuyorsun, korunmalısın, yoksa öldürülürsün!’’ imajı işlenmektedir. Bu korunan kişide huzursuzluk yaratır ve huzursuz birisi kitlelere sadece huzursuzluk sunar ve bazen savaş da çıkartır.
Çoğunluğa uymak bana göre akıl karı değil. Deprem, yangın, sel olduğunda çoğunluk ne yapıyor? Binayı terk etmek için birbirini eziyor, paniğe kapılıyor. Paçayı kimler kurtarıyor? Paniğe kapılmayanlar, çoğunluğun yaptığını yapmayanlar paçayı kurtarıyor.
Bir diktatör seçim yapar ve tek aday kendisidir ve tabi ki oyların yüzde yüzünü diktatör alır! Şimdi bunları bilerek, çoğunluk böyle istedi, halk bunu seçti, insanların tercihi bu diye martaval okumanın alemi yok.
Uyuşturucu ile mücadele başarısız olabilir ve bütün insanlar uyuşturucu kullanabilir! Doğru mu olur? Yakın geçmişte insanların yüzde 99.99’u sigara ve alkol kullandı, doğru muydu? Bir ara erkeklerin ayakkabılarının arkasına basması ve teşbih çekmesi bir modaydı, ama doğru muydu, iyi miydi, güzel miydi, estetik miydi?
O yazarın, şu yazarın, bu gazetecinin, benim fikirlerim doğru mu?
Dünyanın en fazla nüfusuna sahip ülke Çin ve bu ülkede böcek yeme, geyşalarla arkadaşlık yapma ve etnik farklılıklarına rağmen sınırları içinde kalan bütün etnik halklara Çin kültürüne ve kanunlarına göre hükmetme durumu var. Pekiyi bu doğru mu? Dünyanın bütün halkları böcek mi yesin ve bütün dünya erkekleri kendilerine birkaç geyşa mı bulsun ve bundan sonra Çin alfabesi mi kullanalım ve Çin kanunlarına mı biat edelim? Dünyanın bütün kadınlarının, Çinli kadınların belki yüz yıllarca yaptığı gibi, çocuk yaşlardan itibaren dar ayakkabı giyip, ayak numaralarını küçük tutmak ve böylece seksi olduklarına inanmaları mı gerekiyor? Çoğunluğun yaptığı doğru ise o zaman en doğrusunu Çin ve Hindistan halkları yapıyor ve sokaklardan kutsal inekler geçtiği zaman ,bütün dünya insanları o ineğe saygı duruşuna geçmelidir.
Bütün Amerika, Avrupa, Asya halkları, devletleri, ülkeleri, milletleri; ‘’ Osmanlı Devleti ve Türk Milleti Ermeni halkına soy kırım yapmıştır ’’ diye konferanslar, seminerler, kongreler düzenleyebilir. Kitaplar, dergiler, günlük gazeteler çıkartılabilir. Sinema ve televizyon filmleri, dizi filmler yapılabilir. Ama bunun yanlış ve yalan olduğunu dürüst ve vicdan sahibi bir Ermeni arkadaşın kendisi de söyleyebilir.
Çoğunluğun söylediği bazen sinek sürülerinin vızıltısından veya kargaların sürüler halinde uçtukları zaman topluca çıkardıkları ‘’ gak! ‘’ seslerinden farklı olmayabilir.
Yeryüzündeki tüm savaşlar çoğunluğun sürü gibi bir adamın peşine takılmaları yüzünden çıkmıştır.