Çeteler bitmeden Kürt meselesi bitmez

AK Parti ile CHP'nin liderleri, birkaç gün önce Kürt meselesinin çözüme kavuşturulması için bir araya geldi. MHP bu projeye inanmadığını, dolayısıyla dışarıda kalacağını kamuoyuna deklare etti. Hükümetin, daha önceki Kürt açılımından istediği sonucu alamayınca, eskiye oranla konuya yaklaşımını daha sıcak gördüğü CHP ile temasa geçmesi ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmesi kamuoyunu heyecanlandırdı.

İktidar partisi ile anamuhalefetin, Türkiye'nin önemli meseleleri hakkında ortak hareket etmesi tabii ki çok önemli. Ancak bu girişimin Kürt meselesini çözmekte yeterli olmayacağını düşünüyorum. Her iki partinin de, PKK terörünü asıl domine eden şeyin ne olduğu konusunda belirsizlikler yaşadığına inanıyorum. PKK terörünün tarihi sürecini, ortaya çıkartılmasını, ilişkilerini, neden ısrarla çözümsüzlüğe oynadığını analiz etmeden Kürt meselesini çözebilmek mümkün görünmüyor.

Cumhuriyet'ten sonra, kültürel haklar alanında Kürtlerin ihmal edilmişliğini, ötelenmişliğini inkâr etmemek, terörün 12 Eylül darbesiyle iradi olarak ve kasten üretildiğini unutmamak, problemin çözümü için de anahtar olacaktır. Bütün ülkeyi perişan eden 12 Eylül darbesinin Güneydoğu'yu ekstra bir batağın içine atmasındaki sinsi oyunu görmek lazım. Darbecilerin bu bölgedeki politikaları Kürtlere adeta, dağa çıkıp elinize silah almazsanız hepinizin hem onurlarınızı hem de hayatlarınızı perişan ederiz, diyordu.

30 yıldır yaşananlara baktığımızda; Kürtlerin o dönemde ellerine aldıkları silahtan kurtulmayı bir türlü beceremediklerini, bırakmayı her denediklerinde ise büyük provokasyonlarla karşılaştıklarını ve silahı elde tutmaya devam etmek zorunda kaldıklarını görürüz.

Turgut Özal ve Eşref Bitlis'in bu konuyu çözmedeki kararlılıklarının canlarına mal olduğunu, onlar hayatlarını kaybettikten sonra da 33 erin şehit edildiği Bingöl katliamıyla bölgenin çok kanlı bir sürece yeniden sokulduğunu hatırlayalım.

Kürtlerin bu ülkede yaşayan diğer vatandaşlar gibi kültürel olarak büyük mağduriyetlere uğratıldığı, bunun da Kürtler arasında siyasî bir anlayışın doğmasına yol açtığı gerçeğini inkâr etmeden diyorum ki; PKK terörü laboratuvarda üretilmiş bir projedir. Onu üretenler müsaade etmedikçe ortadan kaldırılması mümkün görünmemektedir.

Politik açılımlar, iyi niyetli yaklaşımlar, siyasî çözüm yolları havanda su dövmekten öteye gidemiyor. PKK terörünün Türkiye'yi yorma, yıldırma hatta canından bezdirme görevi olduğu müddetçe, siyasî görüşmelerle bir çizgiye gelinmesi asla mümkün olmayacaktır. Herkesin bildiği gibi bugüne kadar bütün girişimler bilinçli bir şekilde akim bırakılmıştır. PKK içindekilerin hatta başındaki Murat Karayılan'ın bile silah bırakmak istedikleriyle ilgili sözleri, beyanatları daha büyük gürültülerle bastırılmış, o silahın hep elde kalması sağlanmıştır. Uludere katliamının da tıpkı 33 erin şehit edilmesi gibi terör örgütünün hayatiyetini devam ettirmesi adına planlı bir tezgâhtan başka bir şey olmadığı herkesin malumu.

Hasılı yakın tarihimiz gösteriyor ki, bu habis ruhtan kurtulmadıkça Türkiye'nin Kürt meselesinde bir arpa boyu yol alabilmesi mümkün değil. Siyaset gerçekten terörü bitirmek istiyorsa, Türkiye'deki habis ruhu mutlaka temizlemeli. Yoksa dün 33 erin şehit edilmesi, bugün Uludere yarın başka bir şeyle kanın bitmesine müsaade etmeyeceklerdir.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)