En sonda söyleyeceğimi ilk başta yazayım. Özür treni çoktan kaçsa da Cemaat'in yine de özür dilemesi gerektiğine inanıyorum.
Çünkü 17 Aralık operasyonuna en çok destek veren, darbeci savcı ve polisi ölümüne sahiplenen, "Erdoğan düşmanı" medyadan ziyade Cemaat basını ve Cemaatin sözcüleriydi.
11 yılda 15 kat büyüyen bir Cemaat'in, bir hizmet hareketinin, bu ülkenin sivilleşmesine, bu ülkenin demokrasisine faydası dokunacak yerde aksine seçilmiş Hükümete karşı "öldürücü" biçimde saldırması, dindar kesim arasında da ciddi bir kızgınlığa ve öfkeye neden oldu.
***
Dini duyarlılığa sahip gruplar ve cemaatler arası de facto bir sözleşme vardır. Hiçbir cemaat diğer bir cemaate açıktan tavır almaz, söz söylemez. Ama 17 Aralık sürecinden sonra, bu de facto durum ilk kez şaşırtıcı şekilde değişti.
Nur cemaatlerinin temsilcileri, din alimleri, tarikat liderleri, kanaat önderleri, Cemaati net bir şekilde eleştirerek demokrasinin yanında yer aldıkları açıkladılar.
Bedüzzaman'ın hizmetinde bulunmuş talebeleri yaşayan tek tek açıklama yaparak demokrasinin yanında yer aldı.
Ehli Sünnet Alimler Birliği bile gazetelere tam sayfa ilan vererek "Tarihten Ders Almak" diye demokrasinin yanında yer aldı.
Türkiye'de sivil toplum kuruluşları bu tür durumlarda pek aktif değildir. Buna rağmen birçok sivil toplum kuruluşu, ülkenin dört bir yanında bilboardlarla, gazete ilanlarıyla demokrasinin yanında yer aldı.
***
Bütün bu insanlar 17 Aralık sürecinin "yolsuzluk" ambalajına giydirilmiş bir darbe olduğunu gerek gazetelere verdikleri ilanlarla gerek verdikleri röportajlarla açık ve net olarak ifade etti.
Türkiye'deki demokratlar, vicdanlı solcular, liberaller, dindarlar bu yaşanan süreci bir darbe olarak görüyor ve tanımlıyor.
Hizmet camiasının, AK Parti iktidarına karşı göstermiş olduğu bu tahammülsüz ve gaddarca tutum gönülleri incitiyor. Cemaat tabanındaki yüz binlerce gönüllünün de aynı acıyı taşıdığına inanıyorum. Konuştuğum birçok insan bu incinmişliği, bu şaşkınlığı ifade etmekte bile güçlük çekiyordu.
Bir yandan "Savcıları tanımıyoruz", "Polislerin bizimle ilgisi yok" denilirken, öte yandan aynı operasyoncu savcı ve polislerin görev yeri değişikliğine görülmemiş bir şiddette tepki gösteriliyor.
İnsanlar bu çelişkiyi anlamayacak kadar öngörüsüz, fehimsiz değil!
Anketler, araştırmalar kimsenin "oyuna" gelmediğini gösteriyor.
Bizzat fert ve grup olarak insanların deklarasyonu ile "yolsuzluk" kılıflı darbe girişimine kanmadığını görüyoruz.
Şimdi Cemaat basınına sormak isterim. Bunca insan, bunca cemaat, bunca kanaat önderi yanılıyor da bir tek siz mi doğrusunuz?
Bir tek siz mi haklısınız?
***
Eğer Hükümet'in ve Başbakan Erdoğan'ın yanlış yaptığından eminseniz, halk Ecevit'e, Çilller'e yaptığı gibi AK Partiye de sandıkta dersini verir!
Ama Cemaat için "sandık" mevzu bahis değil.
Cemaat'in sivil alana, eğitime, sosyal meselelere geri dönüp biran önce bu "devletleşme" aşkından vazgeçmesi gerekiyor.
Tabi helalleşme ve özrün en büyük erdem olduğunu unutmadan…
(Aktüel'den)