Çaydanlıktaki tarih...

13 May 1662 tarihinde Portsmouth Limanı’na uzun ve fırtınalı bir yolculuktan sonra yanaşan gemiden çıkan ‘Catherine of Braganza’ bir fincan çay ister. İngilizler ne istediğini anlamadıkları için kendisine bir bardak İngiliz birası getirirler. Catherine, İngiliz Kralı II. Charles ile evliliği öncesi hastalanır.


Bugün İngilizlere çayı getiren Catherine’in kraliçe olmak için ülkeye ayak basmasının yıl dönümüdür, onu anarak çayın seyahatini yazmak ve çaydanlıktaki tarihe bakmak hoş olmaz mı?

Çayın Avrupa'daki serüveni bir yönüyle kahveye benzer ama kahve dışarıda, erkekler tarafından içilen ve politikanın karıştığı bir içecek iken çayda kadın zevki ve saray adetleri aranır.

Catherine, İngiliz adetlerinden sadece eğlence kültürünü benimsedi ve koyu bir katolik olarak yaşadı. Portekiz mutfağından ve çayından tabi ki vaz geçmedi. Hatta İngiliz mutfağının baş tacı etti. O kadar çok içti ki saray erkanında bir merak ve özenti uyandırdı.

Bu, tabi önce aristokrat kesime ve daha sonra da daha alt tabakalara yayıldı, gündelik bir içecek oldu. Ama yine de çayın halk arasında yaygınlaşması için William Pitt’in 1783 yılında başbakan olunca çaydan alınan verginin %120’den %12’ye indirmesini beklemek gerekti.

Tabi çay kadar kıymetli bir ticaret kalemini Portekizli kraliçeye mal etmek doğru olmaz da diye düşünebilirsiniz.

Çünkü ticaretin altında, devamında ve genişletilmesinde Doğu Hindistan Kumpanyası vardı…East India Company…

Ama yine de Catherine’in gelin gelirken yanında çeyiz olarak bugün çay ile özdeşleştirdiğimiz yerlerin de içinde bulunduğu geniş mi geniş bir coğrafyanın tapusunu da getirmişti.

1663 yılında Edmund Waller kraliçe Catherine’in doğum gününü bir şiirle kutladı ve dedi ki;

Mersin’dir Venus Phoebus koylarında,
Çay hepsinden de üstündür ve kutsanır.

Kraliçelerin en iyisi, şifalı otları bu ulusa getiren…

Kısaca, İngilizler 17. yüzyıl ortasından beri çay içiyorlar.

Hatta, kahve nasıl erkeklerin gittiği ‘kahvehane’de içilirken çay kadınların sosyalleşmesi için açılan ‘çay evi/tea house’ bünyesinde içilmeye başlandı. Twining’e teşekkür etmeli ki ilk çay evini açtı. 1706 yılından beri Londra'da Strand 216 numara. Logosu da halen kullanılagelen dünyanın en eski marka logosudur.

Bugün Birleşik Krallık’ta günde 100 milyon fincan çay içiliyor…SÜTLÜ… İngilizler Türklerden ve İrlandalılardan sonra en çok çay içen üçüncü ulus…

Türkiye yıllık kişi başı 3 kilogram ile dünya çay tüketiminde rekortmendir. Ancak dünya çay üretiminde yeri yoktur. Çin birinci sırada gelirken onu Hindistan ve Kenya izlemektedir. Ancak Hint diyarındaki çay üretiminde İngiliz markası Twinings ile beraber dünyanın ünlü markaları söz sahibidir.

Adına neden ‘tea’ diyorlar peki? Veya ülkeler aynı bitkinin yaprağına ‘çay’ veya ‘tea’ diyen ülkeler olarak neden ikiye ayrılır ve başka bir sözcük yoktur? Sadece ‘TEA’ veya ‘CHA’…

Avrupa’da çaya çay diyen Portekiz’den başka ülke yoktur.

Çünkü Portekiz, çayın kalbine ticaret yapıyordu ve Avrupa’ya taşıyordu…

Çünkü Portekizce’de çay ‘o chá’ demektir…

Çünkü çay ile erken tanışan milletler ona birbirine benzer sesler çıkararak çay/ça gibi şeyler derler, Çin'e işaret ederek.

Zaten çaya çay diyen uluslar direk olarak yaprağını haşlamak, kaynatmak suretiyle içerler ama içine süt ekleyenler tea veya tee gibi türev ismi kullanırlar.

Beş Çayı?

Sakın kraliyet mensupları ile alakalı olduğunu düşünmeyin. Bugün onlar dahil tüm İngilizler içiyor ama Leicestershire bölgesindeki Belvoir Kalesi’ne Rutland Dükü’nü ziyarete giden Bedford Düşesi’nin akşam yemeğine kalmaya karar vermesiyle alakalıdır. Günler uzun olduğu için ve yemek saatine daha vakit olduğu için çay ile bir şeyler atıştırmak zarureti doğmuş ve böylece de BEŞ ÇAYI…

Tabi zamanla çok önemli bir adet haline geldi. 1946 yılında George Orwell ‘çay İngiltere'nin en önemli yaşam dayanaklarından biridir’ dedi.

Farklılıklar da yok değil!

Türkiye’de kesinlikle cam bardakta içilen çay İngiltere'de porselende içilir ki neden süt eklendiği de bu kırılgan, narin ve kıymetli porselenlere kaynar surette dökülen çayın zarar vermemesi içindir.

Bir de Türkiye’de pakette satılan çay Avrupa ülkelerinde ve özellikle İngiltere’de neden kutuda satılır? Hoş göründüğü, müşteride kutu ile pahalı bir ürün satın aldığı hissini uyandırdığı için değil…Çay eskiden beri kutu içinde saklanır, taşınır ve korunur. Ayrıca eskiden altın değerinde olduğu için kutuların kilidi dahi olurmuş. Hatta ‘tea’ sözcüğünün anlamı da Portekizce’de çayların içine konulduğu büyük kutuların üzerine yazılan üç sözcüğün, Transporte de Ervas Aromáticas, ilk harflerinden oluştuğu da söylenir, yani T.E.A. İngilizler çay ticaretine yoğunlaşınca pratiksel sebeplerle bu üç sözcüğün kısaltmasını aldılar ve isim TEA olarak günümüze kadar gelir.

‘ÇAY’ diyen ulusların çay keyfine ‘TEA’ diyen uluslardan daha önce vakıf olduklarını söyleyebilirsiniz.

Yani; çayla bağlıyız aslında dünya ulusları aslında birbirimize…