Büyük şehirler büyük felaketleriyle de hatırlanırlar ve bu felaketlerin en büyüklerinden bir de yangınlardır sanırım, salgınlardan daha ölümcül belki.
Büyük Londra yangını bugün hala okullarda okutulur, anması yapılır, filmlere, belgesel ve araştırmalara konu olur. Ülkenin belleğinde şaşırtıcı derecede mühim bir yere sahiptir.
17. yüzyıl Londralılar için yoğun acıların çekildiği ve felaketlere katlanıldığı bir dönemdir. Siyasi sıkıntılar, kutsanmış kralın idamı, parlamentonun varlığı, veba ve diğer öldürücüler, en çok da Hollandalılarla girişilen ticaret savaşları ve yangın…
1665 yılında şehri istila eden veba salgını ve ardından sadece 4 günde binaları yutan yangın felaketi.
Büyük Londra Yangını Kral’ın fırıncısı ve deniz kuvvetlerine ekmek sağlayan bir fırında 1666 yılında 2 Eylül Perşembe günü ortaya çıktı, rüzgarın da etkisiyle şiddetlendi. Her 10 evden 8’ini, toplamda ise 13000’den fazla evi ve o zamanki Aziz Paulus Kilisesi’ni de içine alarak 87 kiliseyi yuttu.
Hatta günümüzde şehrin gece ve gündüz önemli simgelerinden biri olan Aziz Paulus Katedrali de yangınla birlikte anılır. Kubbe çapı ile Ayasofya’ya yetiştiğini hemen ekleyerek yangının faydalarında biri olarak adından söz edildiğini hemen belirteyim.
Üzücüdür ki şehrin ticaret ve finans merkezi, borsa binası ve para rezervleri yandı, posta ve gazeteler yok oldu.
Yangınla ilgili çeşitli suçlamalar oldu, protestanlar ve katolikler birbirini suçladılar. Yangından 1 hafta önce İngiliz donanması Hollanda şehirlerini ateşe vermişti ve bir misilleme beklenmekteydi diye söylenir. Ayrıca yangın öncesi yabancı devlet misyonlarının ellerinde kibrit ile işe gittikleri de görülmüş.
Ne düşmanlık! İyi ki Avrupa Birliği kuruldu dedirten bir kin içindeymişler.
Bu büyük yangın fırsatları ve tedbirleri de beraberinde getirdi. İstanbul yangınları sonrasındaki uygulama gibi inşaat malzemesini değiştirilerek ahşaptan tuğlaya geçildi ve bugün hayranlıkla seyrettiğimiz oldukça yakışıklı fırın tuğla binalar ortaya çıktı. Ayrıca İngiltere’ye riske karşı sigorta sistemini geliştirme fırsatı verdi.
Bir de bir anıt dikildi yangın bölgesine…görmemek ve tırmanmamak olmaz. Dor üslubunda ve ‘monument’ olarak anılan anıt sütun 1666 yılında II Charles’ın krallığı ve protestanlığın yeniden tesis edilmeye çalışıldığı dönemdendir. BBC’nin İngiltere’nin Mimar Sinan’ı dediği kıymetli mimar Christopher Wren tarafından inşa edildi. Kendisi yetenekliydi ama bir de hem bu yüzyılda yaşanan veba salgını, çiçek hastalığı ve hem de iç savaştan sağ kurtulmuştu. Altı hanedan eskitip hayatta kalarak şehrin inşasına imzasını attı.
Hem Londra’da ve hem de ülkenin başka şehirlerinde kendisinin adı ve eserleri ile sıklıkla karşılaşırsınız.
Anıtta yangın Troy şehrinin yanmasına benzetilerek alevlerin şehri ve Aziz Paulus Kilisesi’ni yutuşu betimlenmiştir, etrafından birkaç defa turlayınız.
Dünyanın en uzun yalnız sütunudur da denilebilir. Lakin bu 62 metre yüksekliğindeki sütun şehrin siluetinde yoktur maalesef! Etrafındaki yüksek modern binalar sebebiyle…Şehrin ‘the city’ denilen bölümünde yürürken Monument Street ile Fish Street Hill arasında birden bire karşınıza çıkabilir. Galata Kulesi gibi, bir nevi! Eğer Camekan Sokağı’ndan kuleye doğru yürürseniz. Orda olduğunu bilmeyene şaşırtıcı gelmez mi modern ve uzun binaların bu kadar yakın olması. ‘Nerde bu anıtlar kurulu!’ dedirtecek kadar iç içe olsa da hala pek hoş bir sütundur ve altında Latince ve İngilizce dillerinde biz yabancıların bile anlayabileceği sadelikte bir kitabe vardır. İşte, o etrafında atacağınız birkaç tur ile yangını tarif eden şahane kabartmaları seyredebilirsiniz. Hemen yanı başındaki oturma sıralarına oturarak soluklanmanızı da tavsiye ederim.
Devamında 311 basamakla tepesindeki seyir terasına çıkacağınız kule ayrıca güzel bir şehir manzarası sunar size. Şehir terasının 1842 yılında eklenen korkulukları da bir o kadar tarihidir. Önce bir fırıncı, sonra bir kuyumcu, sonra diğer bir fırıncı, fırıncının kızı, genç bir çocuk ve son olarak da hizmetçi bir kızın üzüntü verici ölümleri neticesinde intiharların önüne geçmek amacıyla eklenmiştir. İntiharlar bir tarafa terasta son yıllarda yükselen binalara rağmen o sözünü ettiğim hoş bir şehir manzarası dalarsınız.
İyi seyirler dilerim…