Büyük direniş
Adamın yüreği ağzına geliyor hep.
Fırtına gibi başlıyor, golü de buluyor hatta ikincisini de atıyor.
Sonra başlıyor seyirciye ecel teri döktürmeye.
Tamam futbol sonuç oyunu.
İyi futbol olmuş olmamış, maçın sonucu galibiyetse kimsenin pek umurunda olmuyor ama o 90 dakika nasıl geçiyor bir de taraftara sorun bakalım.
Anlamadığım şu; F.Bahçe öne geçtikten hatta farkı ikiye çıkardıktan sonra niye panikliyor?
G.Saray maçında da oldu, dün de aynısını yaşadı F.Bahçe.
İki farkın üzerine yatmayı amaçlıyor olabilir, ama zaman kazanalım derken öyle akıl almaz hatalar yapıyorlar ki, maç bir anda yürek daraltan hale geliyor.
Üç dakika topu rakibe vermiyorsunuz, adeta ortada sıçan oynuyorsunuz, ama alanı giderek daraltıyorsunuz, sonra ya amaçsız biçimde top uzağa bir yere atılıyor ve rakibe geçiyor ya da o daralan alanda rakip topu kapıp atağa geçiyor.
DÜN F.Bahçe 3-1 kazandı ama eğer Trabzon beklemediği anda kazandığı topları beceriksizce harcamasaydı sonuç böyle olmayabilirdi.
Yine de haksızlık yapmayayım. F.Bahçe çok zor bir maçı kazandı.
Çünkü F.Bahçe artık sadece sahada mücadele etmiyor.
TRABZON ÇOK SERTTİ
TRABZON dün çok sertti.
Ama seyirci daha da sertti.
Sürekli şike üzerinden yapılan kötü tezahürat, futbolcuları yıldıran sertlik, kafa göz demeden sahaya atılan paralar, çakmaklar.
Bu atmosferden 3-1’le çıkmak çok büyük başarıdır.
Buna karşı F.Bahçe “büyük” direniyor.
Sahada, tribünde, havaalanında, mahkeme kapısında.
Kolay değil. F.Bahçe Türkiye’de direnişin de sembolü haline geldi.
Bu direniş final maçında şampiyonlukla taçlanırsa, amacına kısmen ulaşmış olacak.
Yenilen bütün “dayakların” acısı bir parça çıkacak.
(Vatan gazetesinden alınmıştır)