Bugün biraz acıtacağım, ona göre

YILBAŞI gecesi, küçük bir arkadaş grubuyla Alaçatı’dayız..

Burası yüzde 100 bir “Beyaz Türk gettosu...”
Kasabanın meydanına kurulmuş sahnedeki orkestrayı seyrediyorum.
Adı “Luxus”.
Görüntüleri itibariyle, 1970’lerin San Francisco tarzını yansıtan insanlar.
Bu, 70’lerde, sadece oraların fotoğrafıydı. Artık dünyanın her yerinde görüyoruz.
Her şeyi söylüyorlar. Goran Bregoviç’vari Balkan şarkıları, Avrupa, Amerika şarkıları.
Grubun solisti, Joe Cocker tarzıyla, “Neden saçların beyazlamış arkadaş”ı söylemeye başlayınca bütün meydan koroya dönüşüyor.
Ee... Burası Alaçatı... 30 kilometre ötesi Urla. Tanju Okan’ın memleketi...
* * *
İnsanlara bakıyorum... Eğleniyorlar... Harbiden eğleniyorlar...
Burası da Türkiye... Başka bir Türkiye... Farklı bir Türkiye...
Hissediyorsunuz ki, çok uzaklarda bir yer, her gün biraz daha bölünüyorsa, buralarda başka bir yer de her gün biraz daha uzaklaşıyor.
Kendi ülkesinden mi? Hayır kendi ülkesinin bir başka yerinden...
Ve anlıyorsunuz ki, her geçen gün bu realiteyi bize biraz daha güçlü bir şekilde anlatacak.
Bizler de her gün o realiteyi daha kolay anlar ve kabullenir hale geleceğiz.
Peki bu gidişi tersine çevirecek bir güç yok mu? Bir gün yeni rüzgârlar esmez, yelkenler başka istikamete doğru dolmaz mı...
Belki başkaları söylemez, açıkça söyleyemez; ama ben söyleyeyim.
Bu gidiş tersine dönmez kardeşim...
Onun için...
* * *
-  ARTIK REALİST OL
Sen burada daha kışa henüz girmişken, yanı başında yalancı bir Arap baharının tomurcukları patlamışsa; bu ok yayından, bu cin şişesinden çıkmışsa, Pandora’nın kutusu bir defa açılmışsa; bil ki, bir daha kolay kolay kapanmaz.
-  YİNE DE UMUDUNU YİTİRME
Türk’ü Kürt’le birlikte yaşatma arzundan bir santim bile taviz verme.
-  ONDAN SONRAKİ ADIMI DÜŞÜN
Türk’ü Türk’le nasıl birlikte yaşatacaksın...
Korkmuş, sinmiş, anayasa tartışmasına giremeyecek kadar sinmiş, hevesi kaçırılmış, cesareti öldürülmüş insanlardan oluşan bu topluma nasıl yeniden şahsiyet, özgüven kazandıracaksın?
-  BİRAZ DA SAMİMİ OL
Dersim’in hesabını büyük bir iştahla sorarken, iş Kahramanmaraş’takini sormaya gelince, o acayip entelektüel iştahın neden birden kapanıyor.
-  BİR DE ŞUNU DÜŞÜN
Türk’ün Kürt’le meselesini konuşmaya alışmışım, ama iş Türk’ün Türk’le meselesini konuşmaya gelince, birden ayağım frene mi gidiyor?
Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, artık yüzde 50 ne Kürt meselesini, ne de Türk meselesini çözmeye yetmiyor mu?
Çünkü “o tarafta” yüzde 50 varsa, bir yüzde 50 de “bu tarafta” var.
Eğer ikiye bölünmüş bir yüzde 100, kimseye yetmiyorsa, bunu nasıl bir araya getireceğiz?
Biliyorum, hemen diyeceksin ki: Yeni anayasa...
Acele etme, onu da yan tarafa bırakıyorum.

BUGÜNLERDE benimle karşılaşırsanız, sakın şu soruyu sormayın:
“Yeni anayasa konusunda ne düşünüyorsun?”
Çünkü hiçbir şey düşünmüyorum. Ayrıca dünyanın en sıkıcı sorusu.
Ama ille de bir cevap istiyorsanız, size geçen pazar günü Radikal İki’de okuduğum bir yazıyı tavsiye ederim.
Adı Murat Sevinç... Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi.
Benim gibi yapıp, elinizi vicdanınıza koyar ve tarafsız bir gözle okursanız, eminim çok yararlanacaksınız.
Siyah puntolarla dizilmiş cümleleri onun yazısından aktarıyorum:
-   Eğer (anayasa konusunda) görüş isteniyorsa önce ana meselenin ne olduğu söylenir. Sonra o mesele üzerinde söz söyleyeceklerin tedirgin olmaması sağlanır.
-  Ardından, insanlarda ciddiye alınacakları duygusu yaratılır. Yani şu anda Türkiye’de ne yapılıyorsa tersi yapılır.
-  İNSANLAR CAYIR CAYIR TUTUKLANIRKEN
Peki şu anda Türkiye’de iyi bir tartışma yapılamaz mı?
-  Cayır cayır insan tutuklanırken;
-  Basında üç kuruşluk muhalefet yapan kim varsa tepesine çökülürken, rahatsız edici ve kibirle açıklamalar yapılır ve berbat yasalarda sözcük değiştirilmezken;
-  İçişleri Bakanı dehşet verici açıklamalar yaparken;
Görüş verilmez...
Tabii buna bir de, “İleri demokrasiyle geçiyoruz” gerekçesiyle yapılan anayasa değişikliği ile sadece yüksek yargı organlarına yeni tayinlerin amaçlandığının ayan beyan ortaya çıktığı gerçeğini eklersek...
Yapılanlar, yapılacakların teminatı ise, yeni bir anayasaya niye ihtiyaç duyalım ki...
-  SAMİMİ GÖRÜŞÜM: İKTİDAR ANAYASAYI TEK BAŞINA YAPMALI
Bence yüzde 50 oy gücüne, yüzde 60 Meclis gücüne sahip iktidar partisi kendisi bir anayasa hazırlamalı. Oylatmalı. Kabul ettirmeli.
Neticede kaybedecek bir şeyimiz yok.
30 yıl boyunca askeri idarenin tek yanlı yaptığı bir anayasa ile yönetildik.
Bir süre de sivil idarenin tek yanlı yaptığı anayasa ile yönetiliriz.
Belki de ondan sonra gerçek bir uzlaşma anayasasına ihtiyacımız olduğu görüşüne gelir, korkusuz, özgür, etkili ve yapıcı bir anayasa yapma işine gireriz.
Peki bu arada Türkiye geri dönülmez bir noktaya gitmez mi?
Niye gitsin? Netice itibariyle Tayyip Erdoğan’ı, askerlerin yaptığı 12 Eylül Anayasa’sı, seçim kanunları getirmedi mi? 28 Şubat neyi engelleyebildi?
Onu getirdiği gibi bir başkasını da iktidara getirir...