Bu yüzden mi susuyorsunuz?



Yıllarca PKK, bu cinayetler üzerinden propaganda yaptı. Örgüt, devlet zırhına bürünmüş kişilerin pervasızca cinayet işlediğini anlattı Kürt gençlerine. Sadece onlara mı? Uluslararası bütün platformlarda bu cinayetler dile getirildi. Tâ ki devlet, faili meçhul cinayetler dosyasını açıncaya kadar.

Hukuk devreye girdi ve Diyarbakır\'da savcılar yıllardır raflarda duran dosyaları incelemeye aldı. Ne kadar faili meçhul cinayet varsa hepsi mercek altına yatırıldı. Müştekiler adaletin kapısını çaldı ve yakınlarının akıbetini sordu. Adı geçen zanlılar bir bir hesaba çekilmeye başlandı. Mesela faili meçhul cinayetler ile ilgili ismi en sık geçen Albay Cemal Temizöz, görev yaptığı kışladan alındı ve sanık sandalyesine oturtuldu. Hâlâ tutuklu yargılanıyor Temizöz.

Görgü şahitleri, itirafçılar, devlet görevlileri, meçhul cinayete kurban gidenlerin yakınları... Herkes bildiği ne varsa anlatmaya başladı. Vakıa önemli görgü şahitlerinden bir kısmı, tuhaf bir şekilde ifadesini geri çekti; ancak adalet mekanizması durmadı. İfadelerin paralelinde kazılar yapıldı, cesetler bulundu.

Bütün bu gelişmeler yaşanırken \"Kürt sorunu\" üzerine yıllardır konuşan, özellikle faili meçhul cinayetleri gündemden düşürmeyen PKK\'ya yakın çevreler derin bir sessizliğe büründü. Her fırsatta medyatik şovlar yapan örgüt yanlısı parti vitrini, bu önemli davanın duruşmalarına adım bile atmadı. Sembolik birkaç demecin, zoraki birkaç beyanın dışında faili meçhuller üzerine örgüt yanlılarından bir hamle gelmedi. Yargı olayın üstüne giderken, konuyu Meclis\'e taşıyıp medyatik şovun parçası kılmaya çalıştılar.

Ortaya çıkan bu manzara karşısında PKK yanlısı yapıların samimi olmadığı sonucunu çıkarmıştım. Meğer yanılmışım. Aslında meselenin hiç aklımıza gelmeyen bir yönünü hesaba katıyor, o yüzden susmayı tercih ediyorlarmış. 17 bin civarında telaffuz edilen faili meçhul cinayetlerin tamamı devlet zırhına bürünen kişiler tarafından işlenmemiş. Nereden çıkarıyorsun bu sonucu? Gayet basit.

Hafta içinde medyaya yansıyan bir bilgiye göre faili meçhuller konusunu araştıran savcılar, o hunhar cinayetlerin bir kısmının örgüt tarafından gerçekleştirildiğini tespit etti. 8 bin civarındaki cinayetin örgüt içi infaz olduğunu düşünen yargı, dosyaları tek tek inceleme altına almış. Örgütten kaçmak isterken öldürülen gençlerden, \"ajan\" ilan edildikten sonra katledilen insanlardan, namaz kılıyor gerekçesiyle infaz edilen örgüt mensuplarından söz ediliyor. Sadece bir kuşkuya ya da şaibeye dayanmıyor bu iddialar. Hadiseleri tek tek inceleyen yargı mensupları, somut bilgilere ve görgü şahitlerine ulaşmış durumda.

Aslında örgüt içi infazların varlığı öteden beri biliniyordu. Mesela örgüt, HADEP eski Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Fidan\'ı ibret-i âlem olsun dercesine katletmişti. Cenazeye, çok yakın dostları bile katılamamıştı. Taziye için Fidan ailesini ziyaret eden Leyla Zana ve Orhan Doğan, hadiseyi açıktan kınama cesaretini bile gösterememişti. O günleri ıstırapla anlatan Kürt aydını Orhan Miroğlu, örgütün insanlar üzerine kurduğu korkunç baskıyı yeterince deşifre ediyor. Aslında insanlar Kürtlerin suskunluğunu çok da yadırgamadı. PKK\'nın Stalinist yöntemlerle Kürtleri nasıl ezip geçtiğini herkes biliyordu. Örgütün gerçekleştirdiği mezalimden hesap soracak bir kudret de gözükmüyordu ortada.

Şimdi durum değişti; değişiyor. Devlet, kendi içindeki zanlıları tek tek arayıp buluyor ve adalet huzuruna çıkarıyor. Özellikle 90\'lı yıllarda yaşanan korkunç cinayetlerin hesabı o günkü \"devlet görevlileri\"nden soruluyor. Bu süreç içinde yeni bir durum ortaya çıktı: Faili meçhullerin örgüt infazıyla yapıldığı hadiseler de tek tek araştırılıyor. Demek ki faili meçhul soruşturmasına sessiz kalanlar bir gün sıranın kendilerine geleceğini biliyordu. 8 bin örgüt içi infaz ne demek? Böyle gaddar bir örgüt kaldı mı yeryüzünde? Böyle bir örgütün demokrasi, barış, özgürlük talebinde bulunmasının inandırıcı bir yanı olabilir mi?

Ne güzel söylüyor Kur\'an-ı Kerim: \"Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.\" İster devlet adına isterse örgüt adına işlenmiş olsun cinayetleri araştırmak, soruşturmak, zanlıları bulup yargılamak, suçu sabit görülürse cezalandırmak hem adalete duyulan güveni tazeleyecek; hem de yakınlarını kaybeden insanların gönüllerine su serpecek. Ancak bu sayede \"halkların kardeşliği\" tesis edilebilir, ancak bu şekilde \"kalıcı barış\" gerçekleştirilebilir, ancak bu sayede \"demokratik ve özgür\" bir gelecek kurulabilir.

\'Kar Musikisi\'ne davet

Hafta içinde kar yağdı ya, bizim medya feryadı basıverdi. Nasıl bir felaket dili kullanılıyor; hayretlere düşersiniz. Güya \'beyaz kâbus\'u anlatıyorlar. Haberlere kulak verseniz sanırsınız ki Türkiye, Afrika\'nın göbeğinde bir ülke ve ülkeye hiç kar yağmamış. Oysa hepimizin çocukluk düşlerini kardan adamlar süsler. Kar topu oynamanın zevki bir başkadır bu güzel ülkede. Kızakla kaymanın mutluluğunu tatmayan mı var? Haydi bunlardan vazgeçtim; bütün kâinatın bembeyaz bir urbaya bürünüp arz-ı endam etmesi karşısında hayretlere düşmeyen mi vardır?

Ne var ki her hadiseyi \"şok haber\", her yaşananı \"flaş gelişme\" olarak gören ve tansiyon yükseltmeyi reyting hesabına çeviren bir anlayış karın da tadını zehir ediyor, yağmurun lezzetini de. Mübalağa dolu donuk cümleler saçaklardan kopup yüreğinize yüreğinize çarpıyor. Tabii ki bu arada fakr-u zaruret içinde olan insanları düşünmek, onlara yardım eli uzatmak gerekiyor. Kamu kuruluşlarının ve sivil toplumun o insanlara yardım etmesine her bir ferdin iştirak etmesi şart. Bu maslahatı bir kenara yazdıktan sonra medyanın felaket senaryolarına ve karamsar yaklaşımına karşı çıkmak bir insanlık borcu olsa gerek.

Tabiatı bembeyaz haliyle görünce kar üzerine yazılan şiirleri hatırladım. Yahya Kemal\'in Kar Musikisi listenin en tepesinde duruyor; ama o yalnız değil. Ahmet Muhip Dıranas\'tan Ataol Behramoğlu\'na, Sezai Karakoç\'tan Nâzım Hikmet\'e kadar pek çok şair kar üzerine inciler dizmiş.

Neden medya hadiselere; hatta tabiata bu kadar sert ve haşin yaklaşıyor? Gündemin asap bozan gergin maddelerinden dolayı mı; yoksa şiir, musiki ve edebiyattan (daha doğrusu hayattan) kopuk oldukları için mi? Aslında \"medya tower\"lardan kafasını çıkarsa gazete yöneticileri, bir çocuk masumiyeti içinde karla yeniden tanışacak, onun ipekten dokunuşlarıyla barışacak ve \"Hayatı kendimize zindan etmeyelim ya hû!\" deyiverecek. O sese o kadar çok ihtiyacımız var ki!

KiTAPLIK

Taha Akyol, düşünme, araştırma, soruşturma konusunda herkese örnek olabilecek bir insan. Fikirlerine topyekûn karşı çıkanlar bile ona saygı duyar. Çünkü o, hürmeti hak eder. Sabırla yaklaşır araştırdığı konulara, yüzlerce binlerce belgeye titizlikle eğilir. Elde ettiği bilgileri derin okuma birikimleri sayesinde yeni bir terkip haline getirir. Yeni çıkan kitabı \"Atatürk\'ün İhtilal Hukuku\", zor bir tarihî süreci olabildiğince objektif bir gözle mercek altına alıyor. En kritik konuları gerçeğe ta\'zîm sadakatiyle analiz eden Akyol, yorumlarını sağduyuyla ve dönemin özelliğini göz önüne alarak sunuyor. Yakın tarihe ilgi duyanlar; hatta bugünü anlamak için çaba sarf edenler için önemli bir kaynağa imza atmış yazar.

Kürt aydını Orhan Miroğ-lu\'nun \"Kürt sorunu\"nun hep içinde yer almış biri olarak kaleme aldığı \"Silahları Gömmek\" isimli eser bu alanda yazılmış önemli kitaplardan. Silahlı mücadeleye karşı çıktığı için tehdit edilen Miroğlu, PKK\'nın iç infazlarında 15 bin dolayında kişinin hayatını kaybettiğini söylüyor ve ekliyor: Hem devlet, hem de haklar talep eden Kürt toplumunun büyük çoğunluğu şiddeti reddeden bir tutum içinde şu an. Artık silahlı mücadelede ısrar, Kürtlerin tecridine yol açacaktır.

Medyatik lince maruz kalanların bir listesi yapılsa sanırım Fethullah Gülen Hocaefendi\'ye yapılan haksızlığı en başa yazmak gerekir. 8 sene boyunca yargılandığı davadan beraat üstüne beraat almasına rağmen bazı çevreler maalesef aynı yanlı(ş) bilgileri yazmaktan usanmadı da, utanmadı da. Mahkeme öncesi medya infazını yazan Ferhat Barış, beraat kararlarına rağmen kara propagandaya devam edenleri bir kez daha deşifre ediyor. Belli dönemlerde yapılan kara propagandaların hangi stratejiye hizmet ettiğini bu kitabı okuduğunuzda daha iyi anlıyorsunuz. Karanlık odalardan \"dokunan yanar\" gibi bir palavrayı dünyaya pazarlayanlar biraz da madalyonun öbür yüzüne bakarak iftira kelimesinin ne anlama geldiğini düşünmeli. İbretlik bir eser; yazanın eline sağlık.