Bu yazıyı bir daha okuyun lütfen...

Mücadele, öğrenilmiş çaresizliğe karşı farkındalıkla başkaldırıdır...

Hiç unutmayın değiştirmek için yola çıktıklarını değiştiremezseniz, değiştiremediğiniz sizi acımasızca değiştirir.
Öğretilmiş, öğrenilmiş, alıştırılmış çaresizlik yenilmedikçe yok olmak kaçınılmaz bir yazgıdır. Şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun çıkış yolu vardır... Öğrenilmiş çaresizliğe karşı mücadelede tepedekiler önder olamaz... Bunu da asla unutmayınız.


Ülkeyi gözlüyorum.
Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanları gözlüyorum.
Kıbrıslı Türkleri gözlüyorum.
Politika vitrininin bubbacıklarını, kuklacıklarını, bebeciklerini de gözlüyorum.
***
İnsanımızla hiçbir dönemde bu kadar dalga geçilmedi.
Politika iyice oyunlaştırıldı.
Bizim sorunlarımızın kaynağı siyasetteki sivil görünümlü, güler yüzlü “işgal güçleridir”.
Bütün roller işgal edilmiş durumda.
İnsanlara söylenenleri boş verin, halka satır aralarında söylenen ve öğretilen çaresizliktir.
Çaresiz insanlar, süreç içinde tüm mücadele enerjilerini de tüketirler.
İşte o zaman “çobanlar” nöbet değişir gibi gelir, çaresizlikle “koyunlaşanları” güder, gider...
***
Aşağıda okuyacağınız yazı 5 Şubat 2012’de bu sayfada yayımlandı.
Aradan bir yılı aşkın bir süre geçti.
5 Şubat 2012’de yazdıklarım, toplumsal sorgulama için anımsanması gereken içeriktedir.
İşte, “Öğretilmiş, öğrenilmiş, alıştırılmış çaresizlik yenilmedikçe...” başıklı o yazım...

***
“Gündem bizi, denizdeki göz gibi içine alıp yutmayı genelde beceriyor.
İnatla gündemden kaçmaya çalışanlardanım.
Yukardan aşağıya akan gündeme hiç itibar etmedim.
Oralardan akan gündemin hayrımıza olmadığına inandım hep.
Kendi yazacaklarıma devam etmeden sizlerle hayvanlar üzerine yapılan bazı deneyleri ya da insanlara ders olabilecek öyküleri sizlerle paylaşmak isterim.
***
KÜÇÜK BALIKLARI YİYEMEYEN KÖPEKBALIĞI
Araştırmacılar bir köpekbalığını oda büyüklüğündeki bir cam bölmeye koymuşlar. Cam bölmenin diğer tarafında da balıklar var. Köpekbalığı ne tarafa gitse cam bölmeye çarpmış. Bir süre sonra cam bölmeye çarpmamayı öğrenmiş. Çünkü ne kadar uğraştıysa da diğer taraftaki balıklara ulaşamamış. Köpekbalığı 21. günden sonra cam bölmelere hiç çarpmamayı öğrenmiş. Bunun üzerine cam bölmeyi çıkarmışlar. Köpekbalığı oralı bile olmamış. Kendisinin sadece o bölme alanına kadar yüzebileceğini sanıyormuş. Artık diğer balıkları yiyemeyeceğini anlamış ve balıklara dokunamamış. Çünkü köpekbalığı çaresizliği öğrenmiş.
ZIPLAYAN PİRELER

Öğrenilmiş çaresizlikle ilgili psikologlar bir pire deneyi yaparlar. Pirenin ne kadar zıpladığını ölçerler ve 50 cm zıpladığını görürler. Pireyi yüksekliği 30 cm olan cam kavanoza koyarlar. Kavanozun ağzını kapatırlar. Kavanozun altından ısıtırlar. Pire ısındıkça zıplar ve zıpladıkça kapağa çarpar. Bir süre sonra pire kapağa çarpmamak için 29 cm sıçrar, düşer. Ama kapağa çarpmaz. Pire bunu alışkanlık haline getirdikten sonra kavanozun kapağını açarlar. Pire hala 29 cm sıçrıyor. Halbuki eskiden 50 cm sıçrardı. Pire bu deneyle 29 cm’ den fazla sıçrayamayacağını öğrenir.
FİLLER NASIL EĞİTİLİR?
Filler daha yavruyken, kalın bir zincirle bacağından bir direğe bağlanır. Önceleri hayvan kaçmaya çalışır ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın ne zinciri koparabilir ne de direği yerinden oynatabilir. Fil yavrusu ayağında zincirle büyür ve kaçamayacağını kabullenir. Özgürlük kavramını yitirir. İşte bu noktada ayağındaki zincir çözülür ve yerine konulan ince bir halatla birkaç santimetre boyunda tahtadan bir çubuğa bağlanır. Fil, bu koşullarda kolaylıkla kaçabilecek olmasına rağmen olduğu yerde kalır. Çünkü hâlâ var olduğunu sandığı zincirini asla kıramayacağına inanır. Fil büyüyünce ipten kurtarılır. Ama artık o alanın dışına çıkamayacağını öğrenmiştir.
KURBAĞALAR
Bir gün kurbağaların yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar. Ve yarış başlamış. Seyirciler arasında hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece su sesler duyulabiliyormuş:
“Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!” Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş.
Seyirciler bağırıyorlarmış: “...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!..” Sonunda, kurbağaların bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş bu işi nasıl başardın diye. O anda farkına varmışlar ki kuleye çıkan kurbağa sağırmış!
KARTAL YAVRUSU
Kartal yavrusu, bir nedenle civcivlerin arasına düşmüş. Civciv olduğunu zannederek civcivler gibi yürürmüş. Civcivler gibi yeri gagalayıp yiyecek arıyormuş. Bir gün havada bir kartal görmüş. 
• Muhteşem bir kuş bu ya. Ne kadar yükseklerden uçuyor. Keşke bende onun gibi olabilsem. Onun gibi yükseklerden süzülerek uçabilsem. Diye söylenirken. Yanındaki civcivler demiş ki: 
• Bak biz civciviz, o ise kartal. Boşuna hayallere kapılma. Onun gibi yükseklerden uçamazsın.
Kartal yavrusu çok üzülmüş. Çünkü kendisinin de bir kartal olduğunu bilmiyormuş. Birilerinin ona kartal olduğunu söylemesi ve onu buna inandırması gerekiyormuş. Ama söyleyen olmayınca hayatının sonuna kadar civcivler arasında yaşamış.”

***
Şimdi yeniden bizim mahalleye yani Kuzey Kıbrıs’a dönelim.
Kıbrıs Türk halkı için nutuklarda seslendirilen övgüleri bir yana bırakın, kişilikli oluşumuzdan korkanlar, yerli işbirlikçileriyle Kıbrıs Türkü’ne çaresizliği öğretti.
Bu öğretmeye direnmek yerine öğrenme süreci çeşitli yöntemlerle ileri taşındı. Yelpazenin farklı taraftaki dilimlerinde olanlar da çaresizlik öğretisine katkı koydu.
Sonuç ortada.
Azıcık samimi bir ortamdaysak herkes çaresizliğin itirafını yapar...
Halk da bunu çok doğal olarak kabul eder.
İnsanımızın ezici çoğunluğuna göre Cumhurbaşkanımız çaresizdir.
Gene halka göre Başbakanın elinden önemli kabul edilen konularda hiç bir şey gelmiyor.
Bakanlar, TC Yardım Heyeti’ndeki müşavirlerin memuru gibidir.
Milletvekillerine ödenen maaşlar  boşunadır çünkü vekillikleri sözdedir.
***
Her fırsatta altını çizerim.
Sıfır, sayı doğrusunun sağına konulursa o sayıya on kat değer büyütmesi yapar.
Aynı sıfırı sayı doğrusunun sola tarafına yani sayının ön tarafına koyarsanız hiç bir değer değişimine neden olmaz.
Sayının soluna istediğiniz kadar sıfır yerleştirin değer değişimi söz konusu değil.
Acı ama gerçek Kıbrıs Türkü’ne bir biçimde değersiz, değer değişimine neden olamayan sıfır gibi değersiz olduğu öğretildi.

***
Bu saptamayı cebimden çıkarmadım.
Elinizi vicdanınıza koyarak düşünün ve doğruyu söyleyin.
Haksız mıyım bu yazdıklarımda?
Yüreği sevgiyle dopdolu bir Kıbrıslı Türk olarak bu öğrenme programının kapsama alanına girmemek için direniyorum.
Direnmek kolay mı?
Öğrenilmiş çaresizliğin ne olduğunu kavrayıp karşı savunma mekanizmanızı harekete geçirdiğiniz zaman zor değil.
Güveninizi çoğaltarak yansıtacaksınız.
Ne kadar mütevazi olursanız olunuz özellikle çaresizliği öğretmeye çalışanlara karşı kendinizi beğenmiş, UKALA DAVRANIŞ SERGİLEMEKTEN ASLA ÇEKİNMEYECEKSİNİZ.
Size gariban diyeceklerini ukala desinler, hiç umurunuzda olmasın.

Kendinizi beğenmek, oyunu kendi sahanızda oynamak yerine topla rakip sahada oynamayı başarmaktır. Kendi sahanızda oynadığınız sürece gol yeme olasılığınız doğal olarak yüksektir.
Her gol yiyişinde kazanma arzunuz erozyona uğrar.
***
Haklı olduğunuza yürekten inanıyor ve de kaybetmeyi kendinize layık görmüyorsanız kaybetmeyi asla aklınızın ucundan bile geçirmeyin.
Hayat devam ettiği sürece son söz söylenmemiş, son düdük çalmamıştır.
Son düdük çalmadığına göre de karşı atak için mücadeleyi sürdürmek gerek.

***
En acı gerçekleri görürüm. Ama acı gerçeklere teslim olmam.
Olumsuz yaklaşım içine girmem, olumsuz düşünenleri yakın çevremde tutmam ya da onların yanına gitmem.
Olumsuz insanlar enerji kaçağı gibidir. Boşa enerji kaybını tetiklerler. Böyle insanlara neden yakın olayım ki?
Bu tür insanların etrafımda olmasını, olumsuzluktan kurtulma tedavisini kabul etmeleri halinde evetlerim.
***
Birileri bize değersizlik anlamında zurnanın son delikliğini layık görebilir.
Eğer kendinize değer veriyorsanız son delik olacağınız zurnanın üzerinde yer almaya kabul etmeyin.
Olmanız yerde olmak için inadına mücadele edin.
Yüz sene garagöz gibi yaşamaktansa bir gün adam gibi yaşamayı göze alırsanız, bir gün değil ömür boyu adam gibi yaşama şansını yakalarsınız.
İşte bu yalın yaklaşım nedeniyle inanarak mücadele edenleri gözü kapalı desteklerim.
Kısa bir süre önce Kıb-Tek’te grev uygulayan El-Sen üyelerini tam da bu nedenle destekledim. Hem de toplumun ezici çoğunluğu El-Sen’e kesin, acımasız bir şekilde tavır koyup saldırırken.
Mücadele, öğrenilmiş çaresizliğe karşı farkındalıkla başkaldırıdır...
Hiç unutmayın değiştirmek için yola çıktıklarını değiştiremezseniz, değiştiremediğiniz sizi acımasızca değiştirir.
Öğretilmiş, öğrenilmiş, alıştırılmış çaresizlik yenilmedikçe yok olmak kaçınılmaz bir yazgıdır. Şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun çıkış yolu vardır... Öğrenilmiş çaresizliğe karşı mücadelede tepedekiler önder olamaz... Bunu da asla unutmayınız. ”

Günün sözü:
Disiplin adı altında çaresizliğin öğretilmesine izin vermeyin.




(Havadis'ten)