Bir tebrik ve beklentilerimiz

On iki yıllık eğitim yasası Çankaya köşkünden geçti.  Ümid edelim ki, Anayasa Mahkemesi engeline takılmasın. 

Öncelikle, ‘Allah’ın ilk yarattığı benim nurumdur’ kutlu sözü ile anlatıldığı üzere, âlemin hayatı kendi hayat-ı seniyyelerine bağlı olan Efendiler Efendisinin hayatı ve onun vesilesi ile müşerref olduğumuz ezelî – ebedî kelâm Kur’ân’ın seçmeli ders olarak okul müfredatına girmesinden duyduğumuz memnuniyeti ifade edelim. 

Yasanın diğer olumlu bir tarafı, bizi, akademik lise - imam-hatip ikileminden kurtaracak hayırlı bir proje olması.  Velinin, isterse yetersiz bulunduğu imam-hatibe öğrenci göndermeme, ya da uygun görmediği liseye göndermeme, bunun yerine imam-hatibi tercih etme hakkının doğması iyi olmuştur.  Aynı zamanda, bu, toplumda istenmeden oluşan seküler – dinî ikilemini de aşmaya vesile olabilecektir.     

İlk dört yılda miniklerin, bedenî ve hissî olgunluk bakımından kendilerinden epeyce farklı olan ikinci dört yıldakilerden mekân olarak ayrı tutulması uygun olmuştur.  Böylece, gerek akademik olarak, gerekse disiplin yönünden her iki gruba da gelişimlerine uygun şekilde davranmanın yolu açılmış olmaktadır. 

Yine, küçük belde ve köylerde ilköğretimin ilk kısmının bulunabilmesi, ortaokulların ise daha büyük yerleşim yerlerinde açılacak olması miniklerin, taşımalı eğitim adı altında kışın soğuğu ve yazın sıcağında; sabahın çok erken, akşamın geç saatlerinde; virajlı, inişli çıkışlı yollarda zahmet çekmelerinin, hatta müessif kazalara kurban gitmelerinin de önüne geçebilecektir.   

Akademik eğitim ile meslekî eğitim arasında esnek geçişlerin olabileceği, isterlerse meslek liselilerin de üniversiteye gidebilme imkânlarının olması da müspet bir gelişmedir. 

Çekincelerimize gelince;

Okula başlama yaşının 60 ay ila 72 ay arası şeklinde belirlenmesi ve bunun Millî Eğitim Bakanlığının inisiyatifine bırakılması pek uygun düşmemiştir. 

Zira uzmanlar, akl-ı selimle hareket eden bilim insanları, altı yaşından küçük bir çocuğun anneden dört saatten fazla ayrı kalmasının ona psikolojik olarak zarar vereceğini söylemektedirler. 

İki üç yaşından beri, kreşler ya da bakıcılar vasıtası ile büyüye gelmekte olan çocuklar için, bu sakınca zaten var, ama hiç olmazsa evde annesiyle beraber bulunanlar için bu yaş sınırına dikkat edilmeli idi. 

Ancak, okula başlama yaşı olarak illa da bu altmış ayda ısrar edilecekse, yetmiş iki aya kadarki sürede miniklere, Batılıların kindergarten (ana sınıfı) dedikleri sınıflarda olduğu üzere, oyunlarla fazlaca süslenmiş hafif bir müfredat sunulmalıdır. 

Başka bir önemli husus, Kur’ân ve Siyer derslerinin müfredatlarının nasıl hazırlanacağı ile ilgilidir.  Bu müfredat ile yazılacak kitaplarda, Kur’ân’ın mahiyetine dair doyurucu metinler yer alacak mıdır?  Yoksa sadece kırâat ve tecvît ile mi yetinilecektir?  

Efendimiz takdim edilirken onun manevî şahsiyetine mi vurgu yapılacaktır, yoksa çocukluğu, gençliği, savaşları, seriyyeleri gibi beşerî yönlerine mi daha çok yer verilecektir?  

Bu dersleri verecek olanlar yeterli donanımda kimseler arasından seçilecek midir?  Yoksa Maliye Bakanlığı kadro vermiyor denilerek bu dersler ehliyetsiz kimselerin (özellikle köy enstitüsü kalıntıları ve malum bazı öğretmen okullarından mezun kimselerin) insafına mı bırakılacaktır?  

Bazı işgüzar idarecilerin, öğrenciler üzerinde baskı kurup, ‘yeterli dersliğimiz yok, bu seçmeli dersleri açamayız, zaten üniversite giriş sınavlarında bu derslerden soru çıkmıyor’ bahaneleri ile öğrencileri etkilemelerinin önüne geçilebilecek, bu husustaki şikâyetlerin gereği anında yapılabilecek midir? 

Bir o kadar önemli olan bir başka husus şudur:  Öğrenim süresi on iki yıla çıkarılır iken, hemen hepsi ya CHP’nin ya da silahlı bürokrasinin egemen olduğu zamanların (uzatmamak için, hemen üç tarih vereyim: bilenler bilir;1962, 1973 ve 1983) ürünü olan Millî Eğitime dair temel mevzuatı değiştirme yolunda adımlar atılacak mıdır?  Özlediğimiz insan tipinin tanımı, bin yıllık övünç vesilemiz olan değerlerimiz ile bütünleşecek midir?      

Unutmadan, yirminci yüzyılın birinci yarısında birtakım işler yapmış, sonra da ölüp gitmiş, hem fikirleri hem de yaptıkları tarihçiler tarafından çoktan tartışmaya açılmış bir faninin hayatı ve icraatı çocuklara zorunlu ders olarak okutulmaktan vazgeçilecek midir?  

Söz konusu yasanın, bu meseleleri de çözmenin yolunu açacağını umuyor ve çıkmasında emeği geçenleri tebrik ediyoruz.