Bir şair, bir kıta ve özgürlükler mücadelesi
1942'den 1997'ye kadar kaldığı İngiliz yönetimi tüm ruhunu biçimlemiş. Kısaca anlatmam gerekse 'Batılılar Doğu'da kendileri için bir uç beyliği kurmuşlar' derdim. 'Doğu'daki Batı' tanımından da öte bir manzara. New York'u taklit eden devasa bir finans merkezi. Muazzam büyüklükte bir liman şehri. 'Yeryüzünde 14. katın üstünde en fazla çalışanı olan tek şehir burası' diyorlar yüksekliğini anlatmak için. Kilometre başına düşen altı küsur bin nüfusun geçim kaynağı finanstan tekstile epeyce geniş. Özellikle son yıllarda tekstil, moda, sinema ve medya alanlarında adı iddialı şehirler listesine girmiş.
Hong Kong'a, bu yıl ikincisi düzenlenen 'Hong Kong Şiir Festivali' için davet edildim. Festivalin direktörü Bei Dao, modern Çin şiirinin en iddialı ismi. Tüm dünyanın hayranlıkla izlediği şiir serüveni Çin'in yakın dönem tarihi ile doğrudan ilgili. Bei Dao, yetmişli yıllarda demokrasi adına yola çıkmış bir grup entelektüelin öncüsü. Jintian (Bugün) dergisi etrafında toplanan bir grup genç şairle Pekin'deki 'demokrasi duvarı'na rejimi eleştiren şiirler yazmakla başlıyor hikâyesi. Daha sonraları yıkılan duvarı yer altına çekildiği yıllar takip etmiş. Misty (Türkçeye puslu diye çevrilebilir, görünmez anlamında) şiir akımının en etkili ismi. Ünlü Tiananmen Meydanı ayaklanmasını ateşleyen dizeler ona ait. Meydanı dolduran gençlerin poster olarak taşıdığı şiirleri ülkedeki özgürlük hayalini dillendirdiğinden hemen arkasından sürgün yılları başlamış. Berlin'de yakalandığı Tiananmen hüsranı Bei Dao'nun sürgününün başlangıcı olmuş. Yaklaşık yirmi yıl uzak kaldığı ülkesine ancak bir kez, babasının cenazesi için gidebilmiş. Sürgünü bugün de bitmiş değil. 'Şiir, dilin anahtarıdır' diyen Bei Dao, anahtarını eline geçirdiği bu nadir sanatın onu demokrasi idealine yaklaştıracağına inancı yitirmediğinden şimdilerde Hong Kong Üniversitesi'nde 'hümanities' profesörü olarak edebiyat dersleri veriyor. Üniversite hocalığının yanı sıra dünyadan biriktirdiği dostlukları, şiir mirasını direktörlüğünü yaptığı festival aracılığıyla Hong Kong'lularla paylaşıyor. Çin'in dünyaya kısmen de olsa açılma kararı, onun Hong Kong'daki yarı sürgününün vesilesi olmuş. Dilini konuştuğu, şiirini yazdığı Mandarin, yani kuzey bölgesine giriş izni hâlâ yok. Kitapları Çin'de yasaktan kurtulabilmiş değil. Hâlbuki şiirdeki adını bile kuzeyden alacak kadar ülkesine bağlı biri. Bei Dao 'kuzeyli ada' anlamına geliyor. Doğduğu Mandarin bölgesi kuzeyde olduğundan ve bir ada kadar yalnız duran uzun ince haliyle arkadaşları onu öyle çağırmışlar. O da şiire müstear adla devam etmiş.
Festivalin açılışında konuşan Bei Dao 'Neden burada toplandık?' sorusuna cevap arayanlara biraz da şakayla; 'İşgal etmek üzere değil herhalde. Ama paranın işgali altındaki Hong Kong'a unuttuğu şiiri hatırlatmak gerekiyor.' dedi. Bei Dao, haklı. Giderek şiirden uzaklaşan bir dünyaya şiiri hatırlatmak az şey değil.
Asya'nın doğu ucuna bir gözetleme kulesi gibi dikilen Hong Kong şehrinin, neyi, kimin adına gözetlediğini sormak için artık çok geç. Ama kaybettiği bir değeri, kültür adına, hayat adına ona hatırlatmak ülkesini seven şairin görevi olmalı.
Belki de bu nedenle festivalin açılışında şiirin dünyadaki yerine dair eleştirel sorular soran gazetecilere, Pekinli bir şairin verdiği cevap kayda değerdi: 'Şiir geceleri göğümüzü süsleyen yıldızlar gibidir. Aydınlatırlar mı hayır. Ama yıldızsız bir dünya, ruhunu yitirirdi!'
Hong Kong'da dünya şairleri ile tanışmanın değeri elbette ölçülemez. Ama benim için çok daha değerli olan, on yıl önce yine şiir vesilesiyle tanıdığım ve daha sonra ABD'de Bloit College'a beni davet eden Bei Dao'yu görmek oldu. Yarı sürgün gibi yaşadığı Hong Kong'a kazandırdıklarının parasal değerini bilemeyebiliriz. Ama adı her sene Nobel adayları arasında geçen bir şair olarak sadece edebiyat adına değil, demokrasi adına verdiği mücadeleden dünyanın öğreneceği çok şey olduğu kesin.