Bir kuşakta bu kadar değişim olur mu?
O dönemlerde bir taksi ile arka sokaklardan geçerken, o sokaklardaki insanların günlük yaşamlarını da gözlemlerdiniz.
Ev kadınları ayaklarında terliklerle ve etek yerine giydikleri pijama altı benzeri giysilerle bakkala giderlerdi. Esnaf dükkânlarının önündeki kaldırıma sandalyelerini koyar ve gelip geçeni seyrederlerdi. Sokakta oynayan çocuklar arada bir araç geçtiğinde kenara çekilip, ellerinde topları ile o aracın gitmesini beklerlerdi.
Pencerelerde kurutulmak için asılmış çamaşırlar olurdu.
Derken o sokaklar yoğun trafiği taşıyan arka caddeler oluverdiler.
O sokakların insanları da yavaş yavaş ve çaresiz "Büyük kent" yaşamına girmeye başladılar.
Eski Bodrum
Eski Bodrum ile yenisi arasında eski İstanbul sokaklarındaki değişime benzer bir farklılaşmanın bulunduğunu görmemek mümkün değildir.
Eski Bodrum büyük kentlerin çalışan insanları için bir "Kaçış" mekanıydı. "Gidipduru, gelipduru" diyerek konuşan Bodrum yerlileri, Mavi Yolculukların balıkçı kaptanları, ahşap tirandiller, guletler, dar sokaklar ve bükler arasındaki yola benzer patikalar... Akşamları ya büyük kentten Bodrum'a sığınan bir tanıdığın derme çatma mekânında lokantacılık hevesine katkıda bulunurdunuz, ya da büklerden birindeki bir balıkçının ızgarasında pişen lagosları, orfozları, sinaritleri rakı eşliğinde mideye indirirdiniz.
Rakı yerine cin and tonik
Bu değişimin ilk ipucunu bir Mavi Yolculuk'ta hissetmiştim.
Her yıl bizi konuk eden Mehmet Kaptan'ın tirandilindeki tayfası güneş batarken yanıma gelir "Abem, sana bir rakı dökeyim mi" diyerek kerahet vaktinin geldiğini hatırlatırdı.
Bir yeni yaz mevsiminde yine o teknedeydik.
O tayfa güneş batarken yine geldi yanıma ve "Abem sana bir cin and tonik dökem mi" dedi.
Bodum'da iki gün önce bir yaz tatilini başlatırken, ilk gece Ahmet Ümit ve Selim İleri'nin de aralarında bulunduğu bir arkadaş topluluğu ile Yalıkavak'ta "Hasan"ın yerinde yemek yedik.
Büyük rekabet
Hasan yine kan ter içinde ızgara başında balıkları pişiriyordu. Tanıdık eski personel yine bildiğimiz mezeleri, kabak çiçeği dolmasını, yoğurtlu semizotu salatasını, haydariyeyi servis ediyorlardı.
Ertesi akşam ise Azeri girişimci Mübariz Mansimov'un Cefi Kamhi'den satın alıp büyüttüğü Yalıkavak Marinası'ndaki eğlence ve yemek merkezine gittim.
Cipriyani lokantasında İtalyan garsonlar da servis yapıyorlardı. Tıklım tıklım dolu olan bu mekandaki müşterilerin en az yarısı yabancılardı.
Yemek listesindeki yiyecekler, Bodrum'dan çok Milano'yu yansıtıyordu.
Biraz ileride ise "Milyarderler Kulübü" (Billioners Club) adı verilen görkemli diskotek, müşterilerini ağırlamaya hazırlanıyordu.
Türkbükü'nün, Yalıkavak'ın bilinen Bodrum'u, şimdi bu tür rakiplerle karşı karşıya.
Gulet yerine süper yat
Artık büklerde ahşap tekneler değil, süper yatlar demirliyor.
Eskinin pansiyonlarının yerinde 5 yıldızlı oteller var.
"Imsık"ın Rus yapısı küçük uçakları ile indiğimiz toprak havaalanı da, yerini gerçekten etkileyici yeni Bodrum-Milas Havalimanı'na bıraktı.
Artık Bodrum, İstanbul'un arka sokağı veya İstanbul'un bodrumu değil.
"Selülit Krizleri" bile çok yerel kalmakta şimdi.
Bodrum da başlı başına bir dünya markası. Bir yaşam döneminde bu kadar büyük değişime tanık olmak bizim kuşağa nasip oldu neticede...
(Sabah gazetesinden alınmıştır)