Büyük Britanya’da hristiyanlık dışında görkemli mimarisi ile göz dolduran diğer dinlere mensup ibadethanelerin olması imparatorluğun temel unsurlarının çeşitlilik arzetmesinden kaynaklanır diye de düşünebilirsiniz. Bu sebeple, değişik kentlerde ziyaret etmeye değecek görkemde ve enteresanlıkta ibadethaneler bulunur.
Bunlardan biri Brick Lane Camisi… Önce kilise, ardından havra ve en son olarak da cami. Bir kere kutsal…hep kutsal!
Ama en önemli tarafı göçmen grupların toplandığı yer olması tabi. Önce hristiyan, daha sonra musevi ve. son olarak da müslümanların politik ve ekonomik sebeplerle ülkelerinden ayrılarak buldukları enteresan bir çatı diye de bakılabilir.
Önce kilise…çünkü Katolik Fransa’da protestan olmak çok zordu ama İngiliz Kilisesi’nin otoritesi, uygulamaları ve gelenekleri de garip geldi bu göçmen gruba…’nonconfirmist’ dediler kendilerine. Kilise otoritesini, uygulamalarını ve gücünü reddettiler.
Bugün Brick Lane Camisi olan yapı ilk önce Fransa’dan kaçan bu gurubun ibadet yeridir, 1743 yılı itibariyle. Kendilerine ‘Huguenot’ diyen bu Fransız protestanları İngiltere’ye göç ederken yanlarında ipek dokuma becerilerini ve tekstil sektöründeki tecrübelerini de getirdiler. Kilise, Kraliçe Anne döneminin ve İngiliz barok üslubunun önemli mimarlarından Nicholas Hawksmoor tarafından inşa edildi. Kendisinin BBC’nin İngiltere’nin Mimar Sinan’ı dediği kıymetli mimar Christopher Wren ile çalıştığı hatırlanırsa. mimarlık tarihindeki önemi de ortaya çıkacaktır. Aziz Paulus Katedrali’nin inşaatında, diğer Londra kiliselerinde, Greenwich Hastanesi’nde, Blenheim Sarayı’nda ve Howard Kalesi inşaatlarında…
Fransız protestanlarının sığınağı 1891 yılında Rusya baskısından kaçan musevilerin sığınağı oldu. Rus Çarı II. Alexander Rusya ve Orta Avrupa musevilerini kıymaya başlayınca İngiltere’ye kaçabilenlerin geldiği yer oldu. 140 bin civarında göçmen bu bölgeye geldi ve kilise de onların ibadethanesi haline geldi. Ancak yüzyılın başında Büyük Londra Sinagogu inşa edilince ve Brick Lane civarındaki nüfus Londra’nın doğu ve kuzeyine doğru taşınınca göçmen ibadethanesi başka bir görev üstlendi.
Müslümanlara kapısını açtı.
1950’li yıllarda Bangladeşliler geldi, Spitalfield ve Brick Lane civarına yerleşti. Bu defa ekonomik sebepler göçü zorunlu kıldı. Daha iyi kazanç ve yaşam şartı arayan Bangladeşliler fabrikalarda ve tekstil atölyelerinde çalışmaya başladılar, nüfusları artı ve bir ibadethaneye ihtiyaç doğdu. Protestan kilisesi musevilere kucak açtığı gibi bu defa Müslümanların bir araya gelerek ibadet ettiği yer haline geldi.
Caminin içine girmek istemeyebilirsiniz. Zaten, ‘Neden geldiniz’ Ne yapacaksınız? gibi sorular sorulur size baştan ayağa kadar süzülürken ama etrafında dolanarak İngiliz barak üslubunun ayrıntılarına vakıf olabilirsiniz.
Bir de üzerindeki güneş saati güzeldir. Latince kitabesi der ki: ‘Biz gölgeyiz…Umbra sumus….’