Aydınlatılmamış ve yüzleşilmemiş hiçbir sosyal yara kapanmaz. Bir yıl da geçse beş yıl da geçse yüz yıl da geçse bu yara sizi örselemeye devam eder.
Sadece örselemekle de kalmaz, her geçen gün büyüyen bir kar topu olarak çığa dönüşmeye müsait hale gelir. Gücün adaletin önüne geçtiği, kuvvetlinin güçsüzü ezdiği dönemlerle hesaplaşma aslında hiçbir zaman bitmez. Bu durum nesilden nesile devam edip durur.
Elli yıl geçmiş olmasına rağmen 27 Mayıs darbesi ve sonrasındaki idamların acısı geçti mi? 30 küsur yıl oldu ama 12 Eylül'ün açtığı yaralar kapandı mı? Adaletin pençesi, 90 yaşını geçmiş bir adamın ensesinde, yaptıklarının hesabını ahirete bırakmadan bu dünyada da soruyor. Kendisini kurucu irade olarak görmesine rağmen Kenan Evren'in adaletin hesap soran elinden kurtulması mümkün olmadı. 12 Eylül'le kamu vicdanını rahatlatacak şekilde hesaplaşılmadığı müddetçe de bu yara hepimizin içini kanatmaya devam edecek. Aynı şekilde Adnan Menderes'in idamıyla devlet tam olarak yüzleşmedikçe, darbe ortamları tam olarak ortadan kaldırılmadıkça o yara hep kanayacak.
Madımak olayının üzerinden de 19 yıl geçti ama yaşananlar bütün yönleriyle aydınlatılmadığı için, olayı tezgahlayanların kim olduğu kamu vicdanını rahatlatacak şekilde ortaya dökülmediği için bu konu sürekli olarak insanların içini acıtmaya devam ediyor. Aslolan adalettir, adaletin tecelli etmesidir. Adaleti tecelli ettirmediğiniz müddetçe, ötelemek, geçiştirmek ya da görmezden gelmek, sizin bu konulardan kurtulduğunuz anlamına gelmez. Tedavi edilmemiş bir yara sizi eninde sonunda bulur. Acı tecrübeler göstermiştir ki, defterler asla kapanmıyor, devir mutlaka değişiyor, devir değişince de birileri o defterleri bir bir açıyor.
Türkiye yıllarca yaralarını ötekileştirdi. Görmezden gelip kapatmayı tercih etti. Ama gün geldi Dersim'de işlenen cinayetler 80 yıl sonra bile olsa gün yüzüne çıkartılıp ifşa edildi. Bu cinayeti işleyenlerden belki bu dünyada hesap sorulmadı ama buna sebep olanların manevi mirasları bir hayli diyet ödedi. Gün gelecek İstiklal Mahkemeleri'nin kapanmamış yaraları da patlak verecek ve hakikatin ortaya çıkmasını kimsecikler engelleyemeyecek.
Tarih ispatlamıştır ki, suçlar ötelenebiliyor, geçiştirilebiliyor ama asla örtbas edilemiyor. Daha da önemlisi, yaşananlar yüzünden halkın yüreği kanamaya devam ediyor ve bunun önüne geçilemiyor.
Türkiye'yi, devlet suçlarının örtbas edildiği bir ülke olmaktan çıkarmadığımız müddetçe, arkamızdan kimseler iyi konuşmayacak. Bizden sonra birileri, örtbas ettiğimiz bütün suçları sündüre sündüre ortaya çıkaracak. Bugün olmazsa yarın tarihi mirasımızı çiğneyecekler. Suçlunun korunduğu bir ülkede devlet kılıklı cinayetlerin, provokasyonların ya da çetelerin olmasını önlemek mümkün müdür? Bu ülkede kim işliyorsa işlesin kriminali cezalandırmadıktan sonra hakikatin yarası kanamaya devam edecektir.
Bütün bunların olduğu bir ülkede bizim bir hayalimiz vardı. Yepyeni bir anayasa ve yepyeni bir ülke kurgulanacak, bu ülkede suç işleyen herkes cezasını görecekti. Hukuk herkese ve hepimize hesap sorabilir olacaktı. Devletin içine sinmiş ve bu millete ait ne varsa onunla kavgalı olan çeteler birer birer temizlenecekti. Her şeye rağmen umutsuz değiliz...
(Zaman gazetesinden alınmıştır)