PKK şiddetinin gölgesinde siyasetini boğmak zorunda kalan BDP bir imkân şu an. Neyin imkânı olduğunu soranlar, son günlerin kan deryasına bakabilirler.
Kabul edin etmeyin, BDP Meclis'te olduğu sürece şiddetin kör dili yontulmaya mahkûm. Fakat bunun gerçekleşmesi için BDP'nin 'apolitika'dan politikaya geçmesi gerekiyor. Yani siyasetsizlikten, siyaset üretmeye geçmesi. Kendi olması.
BDP'nin siyaseten inisiyatif alması gerektiğini söylemek, kabul ediyorum fazlaca sığ. Söylemek istediğim şu: Kürt siyasetinin genel nabzından BDP seçmeninin siyasetten beklentisine, PKK'nın otoriter çizgisinden BDP kadrolarının niteliklerine, hatta BDP'li vekillerin 'emanetçi'liğine değin pek çok unsur bu konuda etkin. Durum böyleyken BDP'nin aktif siyaset yapıp, Türkiye partisi olması kısa vadede elbette mümkün değil. Ancak ilkeli durmak, siyasî kararsızlıklara düşmemek ve daha önemlisi Meclis çalışmalarında hızlandırıcı etki yapmak için sosyolojinin değişmesini beklememize gerek yok. Çünkü çifte standart uygulayıp uygulamamakta içinden geldiğiniz siyasî sosyoloji değil, ilkesel duruşunuz belirleyici olur. Parçası olduğunuz siyasî sosyolojinin etkisi hep ikincildir.
BDP'nin çifte standartçılığına son günlerin kanlı olayları açık birer örnek; 'Ölümlere son, barış istiyoruz' diyen BDP'liler, Siirt'te uzun namlulu silahla taranan 4 genç kadının öldürülmesini kınarken (ki onlar Kürt), Dersim'de halı sahada oynarken öldürülen polis memuru ve karısı konusunda (ki onlar Türk) sessizliğe bürünebiliyorlar. BDP'nin ilkeli durması gerektiğini söylerken kastettiğim, sıklıkla düştükleri çifte standardı terk etmeleridir. Çünkü bir siyasî parti olarak etkinliğini arttırmak ve şiddetin dışında bir seçenek olmak istiyorsanız, dik durmanız gerekiyor.
Bu bakımdan yeni anayasa yapım sürecinde BDP'nin alacağı rol, özellikle kendisi açısından altın anahtar değerinde. BDP'yi her fırsatta PKK'nın dümen suyunda siyaset üretmekle suçlayanlara da iyi bir yanıt olur bu. Ama bunun için BDP'nin anayasa yapım sürecine altı boş, afaki, sloganvari taleplerden kaçınması gerekiyor. Bu türden afaki talepler yerine, somut, muhalif, kendi tabanının demokratik beklentilerine değen önerilerle gelmesi BDP'nin meşruluğunu, PKK'dan devşirdiği gücün dışına çıkarabilir.
'Bu onlar için bir ihtiyaç mı ki?' diye soranlarınız olabilir. BDP'li bazı vekiller için bunun bir ihtiyaç olmadığını ben de kabul ediyorum. Ancak Türkiye'nin demokratikleşmesi için bu bir ihtiyaç. Kamuoyunun BDP'ye bu yönde baskı yapması, BDP'yi de dönüştürecektir. Bu da gayet doğal ve olması gereken. Ve daha da önemlisi PKK içinde yapıcı politika ve sağduyulu yaklaşım sergileyen kanadın da buna itirazı olamaz. Çünkü çıkışsızlığın devamlılık kazandığı siyasetlerde bile bir çıkış ümidi hep aranır. Siyaset yapanların yüzüne yansıyan o umutsuz ifadenin çok iyi yansıttığı o beklenti ancak karşılandığında değişim başlar.
Aslına bakılırsa her ne kadar yaz boyu sürdürdükleri boykot ve ayak direme ile uzlaşmaz görünseler de gerek BDP'nin kendisi, gerekse seçmeni uzlaşmaya müsait görünüyor. Burada uzlaşamayacak biri varsa o da PKK'dır. Doğası gereği, kendi ile ilgili talepleri mevcutken uzlaşması kolay değil. Çünkü BDP açısından uzlaşma sınırını siyaseten beklentileri belirler. Kürtlerin kültürel, siyasî haklarını önemseyen ortalama seçmeninin beklentileri ile uyumlu bir beklenti bu. PKK'nin beklentisi ise kendi varlığını güçlendirerek devam ettirme ve otoriteye ortak olmayı istemesinde.
Ama bütün bunların doğru seyretmesi için hatırlanması gereken bazı temel kurallar var. Öncelikle siyasetin mümkün olan için yapıldığını akılda tutmak gerekiyor. Seçim sandığına referansla ekim devrimi yapamayacağınıza göre, değişimini arzu ettiğiniz yapının eksiklerini doğru hesaplayarak yol almalısınız. Değişim meydana getirmenin en etkili yolunun bir sistemin içinde kalarak mevcut durumu zorlamak olduğu kuralı geçerliliğini koruyor çünkü. Aksi ütopik bir gerçeksizlik demek. Ölümleri, acıları getiren öylesi bir akıl tutulmasında güç hesabının kimin işine yarayacağının da hiçbir garantisi yok ayrıca.
NOT: Bu konuya çarşamba günkü yazıda devam edeceğim.