BCSE iksiri

Bir komedyen, ‘insanlar, benim söylediklerimi bir başkası söylese gülmezler, sıradan bulurlar, ama ben söyleyince gülüyorlar’ demişti. 


Birkaç yüzyıldır Batının hemen her söyleyip yaptığında bir keramet arama hâlimiz, sözünü ettiğim komedyenin dediğine benziyor. 


Evet, kutlu söz gereği, ‘hikmet müminin yitiği olmalı, gördüğü her yerde almalı’, insanlığın ortak mirası olarak ortaya çıkmış hikmetlere nerede olurlarsa olsunlar sahip çıkılmalı, ama bu benimseyiş körü körüne de olmamalı. 


Hele bu hikmet, ithal edilmesi hususunda çok düşünülmesi gereken sosyal bilimler, eğitim, terbiye ve aile konularında olunca daha bir dikkatli olunmalı. 


Kendi yaşadığım bir yanlışla örneklendireyim:  çocuklarla etkili ve verimli konuşma konusunu işleyen, Türkçeye çevrilmesinde – o zaman için- fayda gördüğüm bir kitap vardı.  Yazışma, telefonlaşma, telif ajansı ile temasa geçme derken o iş olmadı.  Birkaç yıl sonra başka bir yayınevinin kitabı yayımladığını gördüm.


Ancak, geriye dönüp baktığımda, çeviri teşebbüsümün yarıda kalmış olmasının pek de büyük bir kayıp olmadığını anladım.  Şöyle ki,


Kitabın ele aldığı konulardan biri, çocuklarla, moda deyimi ile iletişim kurmada, “ben mesajı (I message)” ile konuşmanın yerinde olacağı hususuydu.  Mesela, ‘oğlum ders çalış’, ‘kızım, bulaşıkları yıka’, demek yerine, oğlum, derslerine çalışıyor olmandan mutluluk duyacağım, ya da ‘kızım, mutfağı tertipli kullanman, bulaşıkları zamanında yıkaman benim çok hoşuma gidecek’ gibi.   


Bu iletişim şeklinde elbette bir nezaket, deyim yerindeyse bir diplomasi var, ama sözün niteliği yine de değişmiyor.  ‘Ders çalış’ desem de ben özneyim, ‘derslerine zamanında ve yöntemine uygun olarak çalışmandan mutluluk duyacağım’ desem de.  ‘Bulaşıkları yıka’ desem de ben buyurganım, ‘mutfağın düzenli ve tertipli olmasından memnun oluyorum’ desem de…


Yani, mesajın daha usturuplu ve nazik söylenmesi meseleyi hafifletiyor, ama kökünden çözmüyor. 


Tıpkı, Ahmet beyin oğlu sayısal derslerde çok üstün bir başarı gösterdi de, falan üniversitenin şu mühendislik bölünme girdi demenin çözmediği gibi. 

Gelen misafirle çocuğu tanıştırır tanıştırmaz, doktor olacak bu amcası, demenin kâr etmediği gibi. 

Çocuğu, çalışmıyor, başarmıyor diye başkasının yanında rezil etmenin fayda vermediği gibi. 

‘Bu hayat senin yakışıklı, sen bilirsin, benden bu kadar!’ deyip havlu atmanın bir yararı olmadığı gibi. 

Oysa anlaması kolay gibi gözüken, ama yaşanması için bir ömrün verilmesi gereken “altınsı” Altıncı Söz ne güzel özetler meseleyi…


Bu vücudu, bu bedeni, dimağı, aklı, kalbi… İç ve dış diğer duyguları biz yolda bulmadık, bunlara tesadüfen de sahip olmadık, bunlar bize kâinatı ve içindekileri Yaratan tarafından birer vedia olarak verildi.


Sen ve hepimiz bu âleme Tek ve Bir olan tarafından gönderilen biricik varlıklarız.  Her insanın bir biricikliği (uniquness) olduğuna göre, onun bu dünyada farklı bir rol üstlenmesi gerekmektedir.  O yüzden herkesten aynı mesleği, aynı işi; aynı beceri ile yapması beklenmemelidir.    O sebeple, ‘arkadaşının veya komşularının senden daha başarılı olmalarından tedirgin olma!’ mesajını anlamalı, anlatmalı ve de hissettirmeliyiz.     


Sana verilen en büyük hazine olan vaktini boşa harcama, fıtratına yaratışına uygun bir iş mutlaka bulunur gerçeğini anlamalı ve dillendirmeliyiz.   


Önemli olan elimize verilen ve istesek de istemesek de bizden gidecek olan gençliğimizi, güç ve kuvvetimizi, dimağımızı, aklımızı, kalbimizi ve hayalimizi onları emanet olarak Verenin rızası yolunda kullanarak zayi etmemektir.     


O’nun yolunda kullandığımız zaman burada çekirdekler mesabesindeki kuvvelerimiz öte âlemde meyveler suretinde bize verilecektir.   Zahiri ve batıni duygularımızı O’nun yolunda kullandığımız zaman bize gözün görmediği kulakların işitmediği bir diyarda had ve hesaba gelmez nimetler verilecek gerçeğini izan etmeli ve dillendirmeliyiz.   

Başta kendimiz olmak üzere, herkese; aklına, öğrenim derecesine, hayat tarzına uygun olarak sunulabilecek bir iksirdir BCSE: Bu can sana emanettir. 

Bu can sana emanettir; ömrünü boş işlerde, kahve köşelerinde, kumar masalarında, meyhane izbelerinde harcama. 

Bu can sana emanettir; bilgini, makamını, mansıbını yerinde kullan. 

Bu can sana emanettir; sana verilen yetenek ve istidatları yerli yerinde kullan. 


Ah, bir anlasak ve anlatabilsek…