Danıştay Başkanı'nın dediği gibi, 'Başkanlık Sistemi' demokratik bir sistemdir. İster ABD'deki gibi 'Tam Başkanlık Sistemi', ister Fransa'daki gibi 'Yarı Başkanlık Sistemi' olsun, bunlar milletin temsili ve iradesine dayanan demokratik sistem çeşitleridir. 'Yeni Anayasa'nın yazılması safhasına gelindiği şu günlerde -biraz geç de kalınsa- sistem tartışmasından daha tabiî bir şey olamaz.
Osmanlı-Türk İmparatorluğu, en geniş sınırlarına dayandığı 23 milyon kilometrekareden, fazla uzun olmayan bir süreçte 800 bin kilometrekareye düşmüştür. Bu itibarla, sistem tartışmalarına başlarken bu gerçeğin görülmesi ve artık son vatan topraklarının bütünlüğünden ve üniter devletten hiçbir şekilde tâviz verilmeyecek bir sistemin kurulması esas şart olmalıdır.
Millî Mücadele döneminin 'Meclis Hükûmeti' modeli, Atatürk'ün 'Kuvvetlerin Birliği' prensibini uyguladığı, olağanüstü şartların bir sonucudur. Ancak, 'Şeflik Diktası' devresinde, 'atanmış' parlamento, 'Millî Şef' İnönü'nün gölgesinde işlevsiz bir hâle dönüşmüştür.
Aslında Başkanlık Sistemi'nin bazı özellikleri, Türkiye'de Cumhuriyet'in kuruluşundan beri câridir. Şöyle ki, Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde, 'Yarı Başkanlık Sistemi'nde olduğu gibi, Başbakan ve Bakanlar Kurulu bulunmuştur ama fiiliyatta devlet Çankaya'dan yönetilmiştir. Özellikle Atatürk'ün vefatından sonra, Avrupa'daki ideolojik dikta yönetimleri örnek alınarak kurulan 'Şeflik Diktası', Başkanlık Sistemi'ni aşan totaliter bir uygulamaya yol açmıştır.
Çok partili parlamenter rejime geçildikten sonra, demokratik rejim darbelerle kesintilere uğratılmış ve devlet yönetiminde dikta uygulamaları görülmüştür. Bunun en tipik örneği olan 12 Eylül Dönemi'nde hazırlanan 1982 Darbe Anayasası, asker cumhurbaşkanları dizisi ile militarist vesayetin devam edeceği varsayımıyla, Cumhurbaşkanı'na parlamenter sistemi çok aşan yetkiler vermiştir.
Hâlen üzerinde çalıştığımız Türkiye Cumhuriyeti devlet sistemi, tam bir 'Parlamenter Sistem' değildir. Cumhuriyet'in temel organları incelendiğinde, 'Yürütme Organı'nda 'Yarı Başkanlık Sistemi'nin özellikleri fark edilebilir. Hiçbir parlamenter sistemde cumhurbaşkanının görevleri, 9 madde hâlinde 6 sayfada düzenlenmiş değildir. Esasen, sadece sembolik ve protokeler bir göreve sahip bulunan bir cumhurbaşkanının parlamenter sistemdeki yeri bu değildir.
Mevcut sistemde, Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından doğrudan seçilmesi ve birkaç maddelik ilâve yetki verilmesi ile sistem kendiliğinden yarı başkanlık sistemine dönüşmüş olacaktır.
Bizde karizmatik liderler hep 'Başkanlık Sistemi'ni istemişlerdir. 'Başkanlık Sistemi'ni en fazla arzu eden karizmatik lider merhum Özal'dır. Esasen rahmetli Özal, 1982 Anayasası'ndan haklı olarak şikâyetçi idi. Bana, kısa, öz ve esnek bir Anayasa taslağı hazırlama görevi verdi. Her üç sisteme göre 35'er maddelik anayasa taslakları hazırlayarak kendisine verdim. Beğendiğini söyledi. Lâkin, 1989 Mahallî Seçimleri'nden sonra ANAP süratle güç kaybetmeye başlamıştı.
Bugün TBMM'de milletvekillerinin çoğunluğuna sahip, partisine ve grubuna hâkim, karizmatik bir lider var. Başbakan Erdoğan ısrarlı olmamakla beraber 'Başkanlık Sistemi'ni istiyor. Biz de Erdoğan'ın, hangi sistem uygulanırsa uygulansın iyi bir 'Başkan' olacağına inanıyoruz.
Yarınki yazımızda 'Başkanlık Sistemi'nin fayda ve mahzurlarını değerlendirmeye çalışacağız.
(Sabah gazetesinden alınmıştır)