Basına 'sansür yasası' çıkmamalı

Kamuoyunda "sansür yasası" olarak bilinen gizli ses kayıtlarının yayınlanmasına ilişkin tartışmalar büyüyor.

Üçüncü Yargı Paketi'ne iki AK Partili vekilin önerisiyle Meclis Komisyonu'nda giren madde, "aleniyet kesbetse de, gerçek ve suç içerdiği ortaya çıksa da, yayınlanmasında kamu faydası bulunsa da" gizli ses kayıtlarının yayınlanmasını 5 yıla kadar ceza gerektiren ağır suça dönüştürüyor.

Paket, yakında Genel Kurul'da ele alınacak.

Umarım düzenleme gazeteciliğin esasına ilişkin yasak getiren bu haliyle çıkarılmaz.

Kamu yararı istisna olmalı

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Hakeri, pazartesi günü Star gazetesinde yayınlanan röportajında Fadime Özkan'a şöyle diyor:

"2005'in sonuna kadar özel hayatı korumaya yönelik hiçbir şey yoktu. İlk defa 2005 yılında kondu. Basın o zamana dek rüşvet pazarlığı vs. için gizli çekimler yapıyordu. Şimdi kanun diyor ki 'sen gizlice bunları yapamazsın.' O zaman da basın rüşvet pazarlığını görüntüleyemeyecekse, fonksiyonunu göremez.
Ceza hukuku doktrinde bu büyük bir tartışma konusu. Alman kanunundan aldık bunu. Ama Almanlar açıkça hüküm koymuş: 'Basın yayının kamu yararına yapmış olduğu yayınlar bunun dışındadır' diye. Biz bu istisnayı koymamışız. Hâlbuki işin doğal yapısı gereği bu basının görevidir."

Prof. Hakeri yeni düzenlemeye ilişkin tespitlerini ise şöyle dile getiriyor:

"İnternete bir şeyi aktarıyorsanız ve internette yayınlanan şey haber değeri taşıyorsa ölçütlerimiz nedir bir haberin suç unsuru oluşturmaması için. 1) Olayın içeriği ve veriliş şekli itibari ile gerçek olması. 2) Kamu yararının olması gerekiyor. Diyelim ki iki bakan rüşvet pazarlığı yapıyorsa ve bu internete girmişse bunlar özel hayatlarında kendi aralarında konuşmuşlar bunu, bunu yayınlamayalım diyemezsiniz. Gerçekse, kamu yararı da var, bunu aktarabilirsiniz.

Ayrıca kayıt konusu olan şey bir suç oluşturuyorsa, kamuoyundan saklamak doğru değildir. O nedenle, konusu suç oluşturan kayıtlar yayınlanabilmelidir. Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu, konusu suç oluşturan delillerin devlet sırrı olsa bile saklanamayacağını yeni bir hüküm olarak 2005'te getirmişti. Basın açısından bunu yasaklamanın, geriye dönüş olacağı kanaatindeyim."

Avrupa Konseyi tersini istiyor

Today's Zaman'ın Ankara Temsilcisi Abdullah Bozkurt ise dün yayınlanan yazısında Avrupa ve ABD uygulamalarına ilişkin çok daha farklı bir bakış açısı getiriyor.

"Avrupa Konseyi, Türkiye'nin bilgi sızdıranları koruyacak bir yasa çıkarması için baskı yapıyor. Avrupa Konseyi Parlamento Meclisi'nin Hukuki İlişkiler ve İnsan Hakları Komitesi'nin hazırladığı bir raporda, bilgi sızdırmaya, özellikle de gazetecilerin bilgi kaynaklarını korumak bağlamında özel bir önem verdiğini ve bunun da bilginin ifşası kamuya yapıldıysa muhbirleri korumakla ilişkili olduğunu yazıyor."

Bozkurt çarpıcı raporun şu devam satırlarına da yazısında yer veriyor:

"Bir kere ifşa basına yapıldığında artık gazetecinin kendi kaynaklarını koruma hakkı vardır. Eğer bilgi sızdıran kişi kendi kurumu içinde bu bilgiyi ifşa edemiyorsa, böyle bir hamlenin kurumunun içinde ona yaptırım uygulanmasına sebep olacağını ya da hiçbir şey yapılmayacağını düşünüyorsa ve dolayısıyla bilgiyi 'dışarıya' sızdırmaya karar verirse o zaman bu kişi de gazetecinin kaynakları koruması çerçevesinde dolaylı olarak korunmalıdır."

Son olarak, WikiLeaks belgelerinin dünyanın en saygın medya kuruluşlarında sayfa sayfa yayınlanmasına da bakılabilir.

Suçu ifşa eden "kaydedeni belirsiz ses kayıtları" ile suçu ortaya çıkaran "sızdıranı belirsiz belgeler" arasında ne fark var?

Kamu yararına rağmen yasak getirmek ve 5 yıla kadar ağır ceza vermek çok baş ağrıtır.

Türkiye'yi "sansür ligi"nde zirveye oturtur.

Testi kırılmadan bizden söylemesi...

(Bugün gazetesinden alınmıştır)