Başbakan’ın yargıyla sınavı



Tahminlerin aksine, MİT Müsteşarı’nı “şüpheli” sıfatıyla ifade vermeye çağıran savcının apar topar görevden alınmasından sonra “nasıl olsa cesaret edemezler” denilen yeni savcılar düğmeye bastı.

Çok ilginç. Demek ki “iç kavga” sürüyor.

Gerçi savcıların Başbakan’dan izin isteyeceğini burnu iyi koku alan bazı gazeteciler meğer önceden biliyorlarmış da yazmamışlar. Ama onların asıl iddiası Başbakan’ın bu soruşturmaya “asla” izin vermeyeceği yönünde.

Çünkü aski halde Başbakan’ın sıkıntıya gireceği kesinmiş, bu nedenle hiç cevap bile vermeyecekmiş.

Bu tür bir talebe 60 gün içinde cevap verilmesi kuralı da burada geçerli değilmiş, Başbakan’ın bu hakkı varmış.

Başbakan’ın izin verip vermeyeceği konusunu bir kenara bırakalım, asıl konu Başbakan’ın yargıyla sınavıdır.

Yandaş medya tarafından yayınlanan ve şu ana kadar yalanlanmayan çok ağır iddia ve ithamların soruşturulmaması ve bunun bizzat Başbakan tarafından sağlanması yargı bağımsızlığına gölge düşüreceği gibi, devleti “suçla yönetme” gibi bir garabetin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Daha önce de yazdığım, yandaş medyada ortaya saçılan “suçları” bir kere daha sıralamak istiyorum.

Ne demişti yandaşlar:

- KCK’nın kuruluşunda MİT önayak oldu.

- MİT istihbarat toplamak amacıyla KCK içine pek çok ajan yerleştirdi. Bu ajanların bir kısmı üst düzey yöneticiliklere kadar çıktılar.

- Bazı MİT ajanları il ve bölge temsilcisi bile oldu.

- KCK’nın talimatıyla yapılan bazı terör saldırıları bilinmesine rağmen güvenlik birimlerine haber verilmedi.

- Haber verilmeyen bu saldırılarda 50’ye yakın asker ve polisimiz şehit oldu.

- MİT ajanlarının bizzat katıldığı bazı terör saldırılarında masum sivil vatandaşlar hayatını kaybetti.

Başbakan’ın MİT Müsteşarı’nın ifade vermesine engel olması bu ağır iddiaların da üstünün örtülmesi anlamına gelecektir.

Başbakan konuyu “kişisel gururu” açısından da ele alıyor. Kendi yetkisinde olmasına rağmen savcıların MİT Müsteşarı’nı sorgulamak istemesine öfke duyuyor.

Ancak devlet duygularla yönetilemez. Başbakan olayın gururunu kırdığını düşünmemeli, önceliği, doğru olmasa bile ortaya atılan iddiaların soruşturulmasına vermelidir.

*****

Uludere’de hâlâ ne soruşturuluyor?

Geçen yılın son haftasında yaşadığımız Uludere trajedisini hâlâ bir sonuca bağlayamadık.

Başbakan Erdoğan’ın eşi de bölgeye gitti, acılı kadınlarla konuştu, gözyaşları akıtıldı, ama sonuç yok.

Hâlâ raporlar hazırlanıyor, İçişleri Bakanı “son raporun oluşmadığını” söylüyor.

Bütün bunlar kamuoyunu “aptal” yerine koyarak sürdürülüyor.

Oysa her şey ortada.

1- Uludere’de PKK’lı bir grubun sınırdan sızacağı ihbarı alındı.

2- Bu ihbar değerlendirildi ve ciddiye alındı.

3- Bölgedeki yerel askeri birlikler devre dışı bırakıldı.

4- Operasyon için talimat verildi.

5- Savaş uçakları kaldırıldı ve belirlenen koordinatların vurulması istendi.

6- Jetler hedefleri vurdular ve üslerine geri döndüler.

7- Sonuç: Hepsinin de kaçakçı olduğu anlaşılan 34 vatandaşımız öldü.

Bu maddelerde hata var mı? Yok. Çünkü daha önce defalarca yazdım, tek yalanlama gelmedi. Zaten gelemezdi de, çünkü bunlar biliniyor.

O halde savcılar, milletvekilleri, soruşturma komisyonu üyeleri neyi araştırıyor?

Bu 7 maddenin tamamı resmi kayıtlarda yok mu? Var tabii.

Niye insanlar bu kadar yoruluyor?

Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve tabii ki Başbakan bu soruların cevaplarını bilmiyor mu? Biliyor.

Rapora falan gerek yok ki, biri çıkıp anlatsa her şey anlaşılacak.

*****

Hah işte böyle olun canımı yiyin

Bazen günlerce yazı yazarsanız, televizyonlarda anlatırsınız, hiçbir yararı olmaz. Okunur, dinlenir ama zihinlerde netlik kazanamaz. Çünkü “karşı fikir” olarak ortaya çıkanlar, söylediklerinizi yazdıklarınızı öyle bir çarpıtırlar ki, kafalar da karışır.

Sonra bir olay yaşanır. O saatlerce anlatmak istediğiniz gerçek herkesin suratına tokat gibi yapışır.

Ne zamandır iktidarın ülkedeki her şeyin kontrolünü tek elde toplamaya çalıştığını, bunu büyük ölçede başardığını, iktidarın kendi söylediklerine uyanları, kendilerini destekleyenleri demokrat kabul ettiğini, onları ödüllendirdiğini söylüyorum, kimileri hâlâ bunu anlamıyor.

“Yok canım, abartıyorsun, madem özgürlük yok sen nasıl yazıyorsun, ama onlar da terörist” diyerek çarpıtma yapanlar “pankart davasında” ne diyecekler çok merak ediyorum.

İki genç, Başbakan konuşma yaparken “Parasız eğitim istiyoruz” pankartı açtıkları için tutuklanmış ve 19 ay hapiste kalmışlardı. Savcı duruşmada yapılan eylemin anayasal bir hak olduğunu söylemişti ve gençler nihayet özgürlüklerine kavuşmuşlardı.

Bilmediğimiz şuymuş; çocuklar serbest bırakıldıktan sonra “suç yok” diyen savcı apar topar görevden alınmış yerine yeni savcı atanmış. Ve o savcı “Hayır bunlar terörist, 15 yıl yatmaları gerekir” demiş.

Deniz Feneri’nde bu oldu, HES direnişlerinde bu oldu, MİT olayında bu oldu. Neredeyse iktidar aleyhine gelişen her olayda bunu yaşadık.

Bilmem artık anlayabiliyorlar mı?

*****

Sorumsuz muhalefet

Savcıların MİT Müsteşarı’nı sorgulamak için Başbakan’dan izin istemesi AKP’de fırtına kopardı. Çok garip, neden acaba?

AKP Genel Başkan Yardımcısı Elitaş, muhalefeti “sorumsuzlukla” suçladı örneğin. Burada sorumsuzluk nedir?

Ortaya vahim iddialar atılıyor, bunları sormak neden sorumsuzluk olsun ki?

Ayrıca yargıya güvenmemiz gerekmiyor mu? MİT Müsteşarı’nın bir korktuğu yoksa neden Başbakan’ın arkasına sığınıyor, neden soluğu Cumhurbaşkanı’nda alıyor?

Nasıl yüzlerce aydın, gazeteci, akademisyen, emekli ve muvazzaf komutan, sendikacı, iş adamı kendilerini aklamak için yargı kararlarını bekliyorsa, MİT Müsteşarı da bekler. Ne var bunda?

Ayrıca MİT’i “terörle mücadele ederken vurmak” iddiası da çok şaşırtıcı. Terörle yıllardır mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en tepesindeki isim terörist olmakla suçlanıp hapse atılmadı mı? Aynı AKP’liler “terörle mücadele ederken askeri vurmaktan” söz ettiler mi?

*****

Cumhurbaşkanı, “Tutuklu gazeteciler Türkiye’nin imajını bozuyor” demiş.

Maşallah her büyüğümüzün onlarca danışmanı var; acaba “imaj danışmanları” yok mu da, Türkiye’nin bozulan imajı konusunda bir şey yapmıyorlar? (Gani Yıldız)

(VATAN)