Başbakan’dan esinlenerek yazdığım bir yazı

CUMHURİYET yazarı Bekir Coşkun’un geçen ay bir yazısında tasması da olan “Paşa” isimli bir köpek ile kurdun hikâyesini anlatmasına Genelkurmay Başkanlığı çok kızdı, 3 Mayıs’ta yaptığı bir açıklama ile bu askeri unvanın “alay konusu” yapılmasını “seviyesiz” bulduğunu duyurdu.

Bu yazıya kızan yalnızca Genelkurmay değildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da fena halde içerlemişti Coşkun’a.

KÖPEK İLE BENZETME HAKARETTİR TALİHSİZDİR

Başbakan, İtalya gezisinden dönüşünde 8 Mayıs’ta yaptığı açıklamada Coşkun için çok ağır sözler etti, bu arada Genelkurmay’ın açıklamasını ise “gayet kibar” bulduğunu söyledi.
Erdoğan, “Orada yapılan benzetme çok talihsiz bir benzetmedir. Ama bu zat, ne yazık ki bütün kaleminden hep pislik akan bir zat olduğu için bu şeyleri yapıyor” dedi.
Yazıda “köpek ile bir benzetmenin yapıldığını” belirten  Erdoğan şöyle devam etti: “Bu tür bir hakarete o makamın ve o makamda bulunanların eyvallah etmemeleri gerekir. Bu tür şeyler cevapsız kalmamalı diyorum. Hakaret ve eleştiri aynı değil. Bunu daha iyi öğrenmeleri lazım.”
Başbakan, açıklamasında “Bence paşaların bu işin hukuki yönünde de haklarını aramaları lazım” diyerek Genelkurmay’a Coşkun’u mahkemeye vermeleri yönünde kuvvetli bir mesaj gönderdi. Genelkurmay’ın Coşkun hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine Ankara Cumhuriyet Savcılığı soruşturma açtı. Coşkun, geçen hafta Adliye’ye giderek savunmasını yaptı, generalleri kastetmediğini, yazıyı özgürlüğün önemini vurgulamak için kaleme aldığını belirtti.

BAŞBAKAN ÇELİŞKİYE DÜŞÜYOR

Başbakan’ın 8 Mayıs tarihli açıklamasını analiz ettiğimizde, bir şahsa ya da kuruma “köpek benzetmesi” yapılmasını (Coşkun reddediyor) mahkemeye verilip cezalandırılması gereken bir “hakaret” ve “talihsizlik” olarak gördüğü sonucuna varabiliriz.
Şimdi bu sözlerini bir kenara yazıp Başbakan’ın bundan tam 19 gün sonra 27 Mayıs tarihinde partisinin Türk Telekom stadyumunda düzenlenen İstanbul İl Kongresi’nde medya için söylediği sözlere bakalım. Başbakan, sözü Uludere konusundaki eleştirilere getirerek şöyle konuşuyor:
“On yıllardır, demokrasiye müdahale edenlere, kendi alanı dışına çıkanlara çanak tutanlar, bugün kalkmış, bu ülkenin şerefli askerlerine dil uzatıyorlar. Ya siz kimsiniz? Siz, daha düne kadar, birileri karşısında hazır ola geçip, selam çakıp, aldığınız emir doğrultusunda köşe yazısı yazıyordunuz. Daha düne kadar, üniformalılar sizi arayıp, yazdıklarınızdan, söylediklerinizden dolayı sizi azarlıyordu. Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk. Ama bunların boynundaki tasma dün ulusaldı, bugün terfi ettiler, uluslararası tasmaları boyunlarına taktılar.”
Başbakan’ın bu sözleri hiçbir şekilde kabul edilemez. Kendisi bu sözleri sarf ederken aklında Bekir Coşkun’un tasmalı köpekten söz ettiği yazısı var mıydı yok muydu, bilemeyiz. Ama gördüğümüz, Coşkun yazısında köpek benzetmesi yapınca bunu “talihsiz” bir “hakaret” olarak karşılayan Erdoğan’ın, konu medya olunca kendisinin aynı benzetmeye başvurmakta hiçbir beis görmediğidir.
Eğer Erdoğan’ın 8 Mayıs tarihli ilk açıklamasına itibar etmek durumundaysak, 27 Mayıs tarihli ikincisini “talihsiz” bulmamız gerekiyor. İkinci açıklamadaki çizgiyi benimsersek, bu durumda mantıken ilk açıklamasını geçersiz saymalıyız.

FATİH SULTAN MEHMET’İN HOŞGÖRÜSÜ VE ERDOĞAN

Ayrıca, Başbakan ikinci açıklamasında kendi içinde de çelişkiye düşüyor. Geçmişte asker kadroların gazetecileri azarlamasını olmaması gereken bir durum olarak değerlendiriyor. Ama bunu belirtirken, kendisi de medyaya karşı açıkça azarlayıcı bir üslup içinde konuşuyor.
Bir başbakan, medyayı, gazetecileri sevmek zorunda değildir. Ayrıca medya eleştirilmez de değildir. Bir başbakanın katılmadığı noktalarda medyayı eleştirmesi de doğaldır. Başbakan ile medya arasındaki ilişkinin gerilimli bir ilişki olması zaten demokraside işin doğasının gereğidir.
Sorun, Erdoğan’ın medyayı eleştirmesi değil, bunu yaparken kullandığı dil, başvurduğu üslupla ilgilidir. Başbakan hakaretamiz bir dille, azarlayıcı bir üslupla konuşuyor. Oysa ileri demokrasilerin yazılı olmayan temel kurallarından biri seçilmişlerin kendilerini nezaket ölçüleri ile bağlı saymalarıdır.
İleri demokrasi kültüründe hoşgörü gibi hasletler de çok önemli bir yer tutar. Hoşgörü, ayrıca tarihi mirasımızın da bir parçasıdır. Nitekim basına “tasma” benzetmesini yaptığı konuşmasında Başbakan, Fatih Sultan Mehmet’in bu yönünü övmüş, “Bu sultan hoşgörünün sultanıdır” demiş.
Başbakan’ın bizlere hoşgörü alanında rol modeli olarak gösterdiği Fatih Sultan Mehmet’in bu alanda kendisine de ilham vermesini temenni ediyoruz.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)