Başbakan ve Uludere ve...

Başbakan'ın, Pakistan yolunda Uludere konusunda yaptığı açıklama, yeni bir merhaleyi oluşturuyor.

Önce o açıklamayı okuyalım:

"Biz güvenlik güçlerimize, askerimize, polisimize yetkiyi veririz. Onlar da yetkileri dairesinde kullanır. Yetkiyi vermişiz, TSK bunu kullanmış. Eğer, kuruluşlar olarak TSK'mıza, polisimize güvenmiyorsak, terörle mücadeleyi kiminle yapacağız?

Hantepe, Gediktepe olayında doçkalar katırlar sırtında taşınırken, medyamız 'niye onlar vurulmadı, uçaklarımız, helikopterlerimiz neredeydi, niye vurulmadı' dedi.


Katırı da vardı, yürüyen insanlar da vardı. Ben izlediğim CD'de bir hareket gördüm. Bizzat izledim. Bir konvoy gidiyor. 30-40 kişi var. O yüksekten görebilmek mümkün değil. Bizim gözcülerimizin (Heronların) vermiş olduğu CD. Silahlı Kuvvetlerimiz de gerekli adımı atmıştır. Bu bölge, terör bölgesidir. Halkın, sivilin oturduğu bir bölge değildir. Böyle bir bölgede Silahlı Kuvvetler bu Ahmet midir Mehmet midir bilemez ki...
Operasyonun hemen ardından haberimiz oldu. Ama öncesinden olmadı. Ben 'tuzağa düşürülmek' şeylerine pek iltifat etmiyorum. Bizim Silahlı Kuvvetlerimiz bu görevi samimi bir şekilde yapmıştır. Hata da olabilir. Hatayı da özrü de açıkladık. Tazminatı da açıkladılar. Ama birileri istismar ediyor. Bir hatanın, hatamızın olduğunu söyledik. Allah aşkına tazminatsa tazminat. Resmi tazminatımız ötesinde yaptık. İlla terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz? Kusura bakmasınlar."

Başbakan'ın duruş zemini

Bu açıklamada şunlar var:

Öncelikle "Hata" kabul ediliyor. Sonra "Özür beyan edildiği" belirtiliyor. Bunun yanında, resmi miktarı aşan tazminatın özür yerine geçmesi gibi bir yaklaşım görülüyor.

Bu arada, Silahlı Kuvvetler'in tutumuna yönelik bir eleştiri yok. Aksine "samimi mücadele" ifadesiyle, bir bakıma hatanın mazur görülmesi bekleniyor.

Ayrıca, Hantepe ve Gediktepe'de teröristlerin katırlarla silah taşıması ve yapılan baskınlar, "hata"nın doğduğu psikolojik zemin olarak işaretleniyor. Başbakan, daha ötesini, terör örgütünün propaganda hanesine yazıyor.
Ve, vurulma sürecine kadar kendisinin herhangi bir dahli olmadığını, olayı olduktan sonra öğrendiğini belirtiyor.

Sanırım Başbakan'ın ifade ettiği hususlar, işin taa başında olmasa bile, ilk günlerde varılan sonuçlardır.
Ama kamuoyu önüne çıkılıp açıklanamamıştır.

Çünkü ortada, 34 genç insanın ölümü vardır ve bu herhangi bir mazeretle içe sindirilecek bir iş değildir.
Ama yara kanıyor ve bir yerde birisinin "Devlet" ve "Hükümet" adına bir şey söylemesi gerekiyor.
İşte Başbakan bunu yaptı.

Belki zamanı geldi, diye düşündü.

Yara sarılır mı?

Acaba bu açıklama yarayı sarar mı?

Mazeret kabul edilir mi?

Zor.

CHP cenahından da, BDP cenahından da, siyasi bir fatura kesilmek isteneceği, sorumluların istifasına yönelik taleplerin geleceği kuşkusuzdur.

Tabii ki, böyle bir siyasi faturanın reel şartlarda karşılık görmesi ihtimal dahilinde gözükmüyor.

Diyelim Başbakan istifa etti, sonraki adımlar konusunda muhalefetin bir öngörüsü mevcut mudur, sorusunun bir cevabı olduğunu sanmıyorum.

Yani, hükümet istifa etse, seçim olsa, sonunda ne bir CHP iktidarı söz konusu olabilir ne de başka bir iktidar alternatifi. Mevcut bütün kamuoyu yoklamaları hâlâ yüzde 50 civarında bir AK Parti oyundan söz ediyor. Öyleyse, aynı noktaya geleceksek neden bir seçim kaosu yaşatmalı Türkiye'ye?

Ama ben de başından beri, yaranın en azından bir ölçüde kapanabilmesi için Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın Uludere'ye gidip, annelerin gözyaşını paylaşması gerektiğini ifade ediyorum.

Ben bugün de aynı şeyi söylüyorum.

Hükümet, devlet, Uludere'yi çok çok ciddiye almalı diyorum özetle. Uludere kolay unutulmaz.

(BUGÜN)