Balık hafızamızla yüzleşmek

Benim sevgili balık hafızalı ülkem. Yaşananlardan, acılardan, ölümlerden, kazalardan, depremlerden, darbelerden asla ve asla ders almayan, geçmiş ve geleceği düşünmeden yaşayan, hayatı sadece o andan ibaret bilen benim güzel ülkem. Ders alınmadığı için tarihin sürekli tekerrür ettiği balık hafızalı ülkem.

Yaşanan hiçbir şey bizi ilgilendirmez, bizi etkilemez, değiştirmez, dönüştürmez, düzeltmez. Bir an aldığımız solukla soluksuz geçen uzun zamanları hiç hatırlamadan yaşayıp gideriz. Nedendir bilinmez ama celladımıza sevdalıyızdır, çocuklarımızı katlettikçe onu daha çok severiz. Cellât hakkında bazı konuşulanları dinleyince basiretimiz bağlanır, irfanın ve hikmetin unutulmuş olduğu hissine kapılırız. Sanki hiçbir şey yaşamamış, sanki hiçbir cendereden geçirilmemişiz diye düşünürüz. Sanki bütün hayatımız şartların olgunlaştırılmasıyla geçmemiş, sanki firavunlar fidanlarımızın kanlarıyla beslenmiş.

Biz neden balık hafızalıyız? Bunu anlamak çok zor. Ne darbeler uslandırıyor bizi, ne büyük depremler, ne kazalar ne acılar.

17 Ağustos 1999\'da depreminin acılarını günlerce televizyonlardan canlı izledikten hemen sonra bir tane bile yıkılmış görüntü bırakmadık. Her şeyi temizleyip sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ettik. 12 yıl sonra Van\'da aynı görüntüleri, aynı aymazlıkları, aynı hataları tekrar izledik. Tıpkı bundan 35 yıl önce aynı yerde aynı depremi yaşadığımız gibi. Van\'daki enkaz da temizlenecek ve biz yine hiçbir şey hatırlamadan bir başka felaketi bekleyeceğiz. Ve zihnimiz Van\'ın hiçbir acısını, yokluğunu ya da yorgunluğunu biriktirmeyecek. Başımıza gelenlerden hiç de ders almadan hayatı keyifle yaşamaya devam edeceğiz. Ta ki başka bir acı gerçeğin suratımıza çarpılacağı zamana kadar.

Deprem denince akla gelen ilk ülke olan Japonya\'da, toplumsal bellekte yer etsin, geçmiş yaşananlardan ders alınsın, yeni yetişenler geçmişte yaşanan acıları unutmasınlar diye depremlerden birer hatıra bırakırlar. Bir binayı ya da fay hattındaki kırığı koruma altına alırlar hatta müze yaparlar. Toplumsal bellek ne kadar da önemlidir oysaki! Yaşanan her şeyden çıkarmamız gereken bir ders, almamız gereken bir önlem yok mudur? Neden dedelerimizin yaşadıklarının aynısını babalarımız, babalarımızın yaşadıklarının aynısını bizler yaşıyoruz? Korkarım ki bu balık hafızalılığımızla bizim yaşadıklarımızı da çocuklarımız yaşayacak.

Yazıyı bu düşüncelerle yazmaya oturduğumda 12 Eylül iddianamesinin mahkemece kabul edildiği haberi geldi. Bu haber darbecilerin yargılanmasındaki güzellikten çok, balık hafızamıza öldürücü bir darbe indirmesi bakımından büyük önem taşıyor. Olgunlaştırma süreçlerini de dâhil edersek 35 yıl sonra o defterlerin yeniden açılması, acılar ve kanlar üzerine saltanat kuranlardan hesap sorulacak olması ne kadar güzel bir olay. İsterse on binlerce gencin ölümünden sorumlu olanlar bu dünyada hak ettiği cezaya çarptırılmasın. Varsın cellâtların hesabı mahkeme-i kübraya kalsın.

12 Eylül defterinin yeniden açılması bizi kendimizle yüzleştirecek. Celladımızın kim olduğunu, bu ülkeyi kimlerin karıştırdığını, gerçekte kime dokunanın yandığını yeniden hatırlayacağız. Acılarımız tazelenecek ki bir daha aynı acıları yaşamayalım. 12 Eylül davası, sadece darbecileri yargılamayacak, balık hafızamıza da öldürücü bir darbe indirecek.

Umut ediyorum tabiî ki!