Bahanelerin Gülüşü

Olduğum gibiliğimle geldiğim gözlerine,

Ne ağız dolusu yalan dedim ne de cinsellikle belemedim sözlerimi...

Konuşulanları kapadım gözümü kulağımı, tek senin sesinle seslendim yüreğime...

Olan, olacak olan, ölmüş ne varsa senli zamanlara dair, senin ellerinden dokundum hepsine...

Zamansız sancılarla gelmedim kalbinin otağına...

Kimliksiz, kimsesiz, koca bir sen sundum sana, benden yana...

Alangırlı laflarla süslemedim hiç birşeyi,

Oysa iyi bilirim yüreğe girmenin dilini, iyi öğrendim bilenlerden...

Şimdilerde bir sessizlik, bir gitmişlik, bir yitmişlik sendeki bende...

Gidiyormuşsun "güle güle...."

Yanlışmış duyguların "hay hay...”

Zamana ihtiyacın varmış "başım gözüm üstüne..."

Daha kaç yalanına gebe kalacak bilemediğim seni sana bırakıyorum,

Bahanelerin tükendiğinde beklerim bir kahve içmeye...

 

Ne vakit döküldüyse bu dizeler şimdilerde gene çıktı karşıma. Sebepsiz yazılmaz der çoğu kişi bir satır bile, yaşamadan yazılmaz derler; hayır efendim yazılır. Siz sanırmısınız ki her yazar, her şair öyle büyük aşklar, acılar yaşamıştır. Yazmak demek bakmakla görmeyi, duymakla işitmeyi, empatiyi iyi kurabilmek demektir. Birde sınır tanımaz bir hayal gücünüz varsa; ordan oraya sürüklersiniz okuyanı. Varsın insanlar siz büyük açılarda, aşklarda yüzüyorsunuz şansın. Yaşamak denir buna kısaca. Geçmişden ders alarak, yarına aktarım yaparak, an`ın tadını çıkarmak.


Yaşamaktan kaçılan sorgulanmaya mahkumdur; her zaman.


Bir yılda kaç gün var desem hepiniz hemen bilir; 365 diye.


Aynı zamanda 365 dün ve 365 yarın var. Yani toplamda 365x3=1095 gün var yaşadığımız yıl içinde; geçmişe yönelik yaşanan tekrar anlar hariç. Bu kadar zamana sığdıramadığınız yaşanmışlıkları, rüyalarınıza sığdırın o zaman.


Geldiği gibi giden nice yaşanmışlık saydıklarımızın arasından sıyrılır bir ikisi tüm düşlerimize, düşüncelerimize, rakı kadehlerimize, zamansız gelen şarkı ezgilerine ince ince dökülerek sızlatır içimizi. Yaşanmamış, yaşanamamış ya da eksik bırakılmış olanlardır işte bunlar. Ne söylenmek istenen söylenmiştir ne yapılmak istenen yapılmıştır; yarım bırakılmıştır. İşte tam da bu yüzden arsız zamanlara yayılan bir irin gibi sarmıştır en görünür yerimizde, ne saklayabiliriz ne de yok edebiliriz.


Tekrar: Yaşamaktan kaçılan sorgulanmaya mahkumdur; her zaman.


Satırlar arasında kaybolurken çoğunuzun zihninde, yüreğinde sevdaya dairler belirmiştir eminim ama hayat denilen sadece aşk ile dolu değil. Ertelenmiş yaşanmışlıklarımızın boşluğunu aşka sarılarak ve bunun eksikliğini dillendirip kendimizi inandırarak yaşamak sadece kolayı seçmekten ve varoluşumuza inkardan öte geçmek değildir.


Sahip olduklarının değil, olmadıklarının peşinde sürüklenmek insanoğlundaki egonun en büyük sonucu iken kim bana diyebilir ki ben gerçekten mutsuzum. Kimse beni anlamıyor ve yalnızım. Bunun gerçekliğini savunuyor ve bununla yaşıyorsaniz; uyanın sabah oldu. En büyük yalana bulanmış, satır aralarında ihanet dolu hayatınızın tadını çıkarmaya devam edin.


Yenden tekrar: Yaşamaktan kaçılan sorgulanmaya mahkumdur; her zaman.


Kimseyi hayatında tutmak için cambaz olmaya çalışmayacaksın, yoksa soytarılığa terfi edersin...