Başbakan’ın “özel yetkili mahkemeler”den yakınmalarını dinlerken gülmek mi gerek ağlamak mı bilemiyorum.
Bunları “devlet içinde devlet” olarak niteleyen, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal, Yalçın Küçük, Soner Yalçın değil, Başbakan’ın ta kendisi.
Karar verme, düzenleme ve düzeltme makamında olduğu halde, esas işlevini bir yana bırakıp, eleştirmenliğe soyunmak, AKP iktidarının sıkça başvurduğu bir yöntem.
“Rol difüzyonu” denen bu anomaliye hiç bu dönemdeki kadar sık rastlanmamıştı.
Dostlarınız, meslektaşlarınız, ülkenin aydınları üç yıldır tutukluyken gıkı çıkmayan, kulakları feryatlara tıkalı birinin, şimdi yakınmasının samimiyetine inanılabilir mi?..
Başbakan’ın ÖYM’lerden şekvacı olmasının nedeni ise “cemaat” ile “özel yetkili mahkemeler” üzerinden fena bir kapışmaya girişmiş olmasıdır.
Tayyip Bey, hele son zamanlardaki bazı kararlarıyla ÖYM’lerin kendisini de kuşatmaya başladığından kuşkulanıyor, kaygı ve şikâyetlerini seslendiriyor.
Şimdi Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinde değişiklikle bu kuruluşların yetkilerinin kısılması yolu tutulacak.
***
AKP iktidarının DGM’ler yerine kaim olmak üzere, getirdiği “özel yetkili mahkemeler” düzenlemesinin, kendilerine de dert olacağını, İstanbul Barosu eski Başkanı ceza hukukçusu Av. Turgut Kazan, Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda yaptığı konuşmada şöyle dile getiriyordu:
- Yarattığınız Frankenstein şimdi sizinle bilek güreşine başladı. Sakın dokunulmazlığımız var diye güvenmeyin! Yarın sizi de tutuklarlarsa şaşırmayın!
Kazan, aynı gerçekleri Ankara Barosu toplantısında da dile getiriyordu.
Turgut Kazan, ÖYM’lerin,12 Mart ve 12 Eylül’ün askeri mahkemelerinden daha kötü olduğunu vurgulamayı da ihmal etmezken bir noktayı da şöyle açıklıyor:
- Aman yanlış anlaşılmasın! Ben 12 Mart ve 12 Eylül mahkemeleri “daha iyiydi” demiyorum. Demek istediğim bunların onlardan da kötü olduğu, yoksa ortada iyi bir şey yok. Ama ÖYM’ler hepsini aşar, postmodern engizisyondurlar.
Türkiye’de ceza yargısı sürecini, hem tutuklu sanık, hem hükümlü, hem de savunman olarak yaşamış olan Turgut Kazan, yaptığı uyarıların gerçekleştiğini, ÖYM’lerin İlker Başbuğ ve Hakan Fidan olaylarında doğrudan Başbakan’ı kuşatmayı amaçladığını vurguluyor ve ekliyor:
- ÖYM’ler kaldırılmalıdır. Ama 12 Eylül 2010 referandumundan sonraki haliyle HSYK’yi korumak da yanlıştır. Onun da düzeltilmesi gerekir.
***
Gerçekten de, Turgut Kazan haklıdır. ÖYM’lerin yetkilerinde kısıtlamaya gitmek yetmez, bunların tümden kaldırılmaları gerekir.
Demokrasilerde özel yetkili mahkemelere yer yoktur. Bu yüzden CMK 250, 251, 252. maddeleriyle özel yetkili mahkemeler kaldırılmalıdır.
Özel yetkili mahkemelerin demokrasilerde yeri yoktur, terör dahil bütün suçların sanıkları aynı usul hükümlerine tabidirler. Çünkü usul hükümleri sağlıklı ve adil yargının sağlanmasına yöneliktir. Şimdi bazı suçların sanıklarına “Ben sana bunları uygulamıyorum” demek, “Seni adil yargının bu güvencelerinden yoksun kılıyorum” anlamını taşır.
Bu yüzden, eğer amacı, bağımsız ve adil yargı ise Tayyip Erdoğan hem ÖYM’lerin kaldırılması hem de HSYK’nin bu amaca hizmet edecek biçimde yeniden oluşturulması için gerekli düzenlemenin yapılmasına önayak olması gerekir.
Eskiler “müsademeyi efkârdan, barikayı hakikat çıkar” (fikirlerin çatışmasından gerçek şimşeği çıkar) derler.
Ama, “Müsademeyi cemaat ve hükümetten barikayı adalet çıkmıyor ne yazık ki”.
Çünkü taraflardan her ikisinin de amacı bağımsız yargı değil, “sadece bana bağlı yargı”dır
DUYURU: Mustafa Balbay’a Özgürlük Girişimi, Balbay için bugün saat 13.00’te CHP Beyoğlu İlçe binası önünde toplanacak. Ben orada olacağım, sizi de bekliyoruz.
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)