Aziz Yıldırım\'ın Atatürk vurgusu

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, beklenen savunmasını yaptı.

Şöyle dedi:
“Şike iddiaları beni ve arkadaşlarımı 100 yıldır süren Atatürkçü yoldan çevirmekten başka bir şey değil. Fenerbahçe Atatürk’ü ve Türk gençliğini sembolize eder.”

Aziz Yıldırım’ın eski statükonun yıkıldığını, yeni bir statükonun kurulduğunu bilmeyecek kadar saf biri olduğuna zerre kadar ihtimal vermem.
İşte bu nedenle...
Savunmasında “Atatürk vurgusu” yapmasını fazlasıyla cesur, fazlasıyla kahramanca, fazlasıyla yiğitçe buldum.

Neden mi?
Şundan dolayı:
Eski statüko döneminde “Atatürk vurgusu”, kurtarıcı bir rol oynardı.
Suçlama ne olursa olsun suçlanan kişi “Ben Atatürkçüyüm” dedi mi, işi bitirirdi.
Oysa bugün sözü Atatürk’e getirmenin herhangi bir kurtarıcı tarafı kalmadı.
Ne kurtarıcılığı!
Sözü Atatürk’e getiren, durumu kendi açısından daha da zora sokmuş oluyor.

Geçmişte her türden ithamdan yırtmak isteyenler, “Atatürk vurgusu”na sığınırdı.
Oysa bugün her türden ithamdan yırtmak için şu türden savunma cümlelerine ihtiyaç var:
- Küçükken Kuran’ı hatmetmiştim...
- Hocaefendi ile geçmişte çok diyalogum oldu.
- Gençken MSP’li gençlerle takılırdım.
- Eniştem Süleymancı idi...
- Bu hükümet çok büyük hizmetler yaptı.
- Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü’nü ezbere bilirim.

Aziz Yıldırım bunların hiçbirine tenezzül etmedi.
Yavşamak yerine düzene başkaldırmayı tercih etti.
Bu açıdan...
Aziz Yıldırım’ın 2012 Türkiye’sinde “Atatürkçüyüm” diye haykırması, Deniz Gezmiş’in 70’lerin başındaki konjonktürde mahkemede “Tek yol devrim” diye bağırması gibi bir şeydir.

Galatasaray’ın efsane isimlerinden Hakan Ünsal, bir zamanlar dini inancı nedeniyle kendisine yapılan zulümleri anlatmış.
Demiş ki:
“Futbol oynadığım dönemlerde odamda takke ve seccade bulundurduğum için bana ‘cemaatçi’ dediler. Hatta bu nedenle kadro dışı bırakıldım”.
Hiç sevmem zor zamanda suspus olup kolay zamanda ortaya çıkma durumunu...
Hakan Ünsal’ın “bir zamanlar zulümlere uğramıştım” açıklamasını da işte bu yüzden sevmedim.
Ben mazlumdan, zalim zulmünü icra ederken diklenmesini beklerim.
Zulüm yapılırken kenara köşeye saklanmayacak.
Çıkacak, “bana zulmediyorsun” diye haykıracak.
Hadi diyelim ki bunu yapacak mertliği, yiğitliği ve delikanlılığı gösteremedi...
O zaman da hiç olmazsa...
Zor zamanda suspus olmanın verdiği utançla kolay zamanda sesini çıkarmayacak.

Cumhur-başkanı Abdullah Gül ile Başbakan Erdoğan Huber Köşkü’nde buluşmuş.
Önceki gün Hürriyet, Posta, Habertürk, Milliyet, Vatan ve Yeni Şafak gazeteleri bu buluşmadan şu fotoğrafı yayınladılar: Erdoğan ve Gül oturuyor, eşleri ayakta.
Sabah gazetesi ise Gül ve Erdoğan’ın eşsiz fotoğraflarını yayınladı. Fotoğrafta iki isim de oturuyordu.
Basında Huber buluşmasını tek farklı fotoğrafla yansıtan Star gazetesi oldu: Star’ın yayınladığı fotoğrafta hem Gül ile Erdoğan, hem de eşleri oturuyordu.

Buradan anlaşılan şu:
Huber Köşkü’nden bir değil, birkaç fotoğraf karesi yollanmış gazetelere:
Birinde hanımlar ayakta, eşler oturuyor... Diğerinde sadece Gül ve Erdoğan oturuyor... Bir diğerinde ise dördü de oturuyor.
Sonuç: Akıllarda gazetelerin kahir ekseriyetinin yayınladığı “beyler oturuyor / hanımlar ayakta” diye yorumlanan o fotoğraf karesi kaldı.

İddia ediyorum: Bu fotoğraflar basına servis edilmeden önce Cumhurbaşkanı Gül ya da Başbakan Erdoğan’ın önüne konsaydı, her iki isim de “beyler oturuyor / hanımlar ayakta” fotoğrafının derhal yok edilmesini isterlerdi.
Çünkü her iki isim de o fotoğraf karesindeki çarpıklığı sezecek denli sağduyu sahibidir.

Tıp dünyası bir büyük başarıya imza attı.
19 yaşındaki bir gence yüz nakli gerçekleşti.
Bu başarının hakkı yeterince verildi.
Ameliyatı gerçekleştiren doktorlar takdir edildi, manşetler bu haberle süslendi, tıp dünyası alkış üzerine alkış aldı.
Ancak...
Her zaman olduğu gibi yine kıvam kaçtı.

İş artık bir tıp başarısının nesnesi olan genç adamı, “fil adam” gibi teşhir etme noktasına kadar geldi.
Ve bu açıdan olay müstehcenlik sınırlarını zorlamaya başladı.
“Yüz nakli” ile sağlığına kavuşan genç adamın, teşhirden doğacak zararları düşünememesi normaldir.
Medya ise bu tür konularda fazlasıyla düşüncesiz ve agresif...
Peki ya doktorlar?
Onlara ne oluyor?
19 yaşındaki bir genci teşhir etmeye doyamamalar, başarının tatlı kokusunu daha fazla almak için abartmalar, hastayı kullanmak için abanmalar falan...
Unutulmasın:
Tıp adamlarının görevi hastalarının sadece fiziki sağlığını korumak değildir, hastaların onur ve haysiyeti de onlara emanettir.

CHP Milletvekili Nur Serter’in adı ATV’nin bir dizisinde kadın satıcısı tipine verilmiş.
Tepki büyük.
Tepki gösterenlerden biri de AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik.
Ömer Çelik, Twitter’da lafı hiç eğip bükmeden şunları yazdı:

“CHP milletvekili Nur Serter’in isminin bir dizide o şekilde kullanılması utanç vericidir. Ayıptır. Serter’den çok güçlü özür dilenmelidir. Nur Serter’e bu hakareti yapanlar, açık, dolaysız ve güçlü şekilde özür dilemelidirler. İnsanların, bilhassa kadınların şahsiyetlerine saldırmak, polemik konusu yapmak, hakaret etmek hiçbir şekilde mazur gösterilemez. Ayıptır”.

(Hürriyet)