Hava durumu ile insanın moral seviyesi arasında çok yakın bir ilişki var…
Bunu bizzat kendimden biliyorum.
Çünkü yağmurda başkayım, güneşte başka…
Soğukta başkayım, serinde daha başka…
Mesela, havanın açık olduğu günlerde öyle enerjik oluyorum ki; sanki içimden iki-üç kişi daha çıkıyor!...
Keyiften dört köşe etrafa gülücükler saçıp; başladığım her işi yorulmadan bitiriveriyorum…
Yaşantımızı doğrudan etkileyen ama bizim pek dikkat etmediğimiz öyle faktörler var ki hayatta!...
Renkler de bunlardan biri…
Gördüğünüz renk sizin enerjinizi; görüldüğünüz renk ise karşınızdakinin enerjisini doğrudan etkiliyor…
Bu konularda yapılmış onlarca bilimsel araştırma var…
Yerel seçim kampanyalarının yoğun bir şekilde sürdüğü şu günlerde, hava durumu ve renkler gibi insan davranışlarını doğrudan etkileyen hususların dikkate alınmaması ne kadar yanlış değil mi?
Hazırlanan görsellerin renkleri mesajların içeriğinden daha önemlidir…
Çünkü içerik unutulabilir, ama o renkler insan bilincinde kalıcı izler bırakır!...
O halde, afiş ve pankart gibi görsellerde kullanılan renkler mesaj içerikleriyle örtüşmeli…
Gücünü göstermek isteyenler kırmızıyı,
Saflığını ve masumiyetini göstermek isteyenler beyazı,
Mutluluğunu ve enerjisini göstermek isteyenler turuncuyu,
Sağlık ve sakinlik isteyenler maviyi,
Sevincini paylaşmak isteyenler de turkuazı tercih etmeli…
Lacivert, sarı, siyah ve gri gibi renkler ise negatif enerji üretir… Üzüntü, korku, endişe, güvensizlik ve şüphe gibi duyguların depreşmesine yol açar!...
Şöyle bir deney yapalım:
Birimiz seçime giren siyasi partilerin adını okusun; diğerimiz de o partilerin çağrıştırdığı renkleri söylesin!...
Sonra o renklerin hangi anlamlara geldiğine bir bakalım…
Nihayetinde de, başarı karşılaştırması yapalım… Hangi renk diğerlerine daha üstün gelmiş görelim…
Seçimlere dünyanın parasını harcıyoruz… Emekli ve dar gelirli kesimden esirgiyoruz ama siyasi partilerden asla esirgemiyoruz… Devletin kasasından bol kepçe yardımlar yapıyoruz…
Bari bu paralar amacına ulaşsın… Ve doğru şekilde kullanılsın…
Gördüğüm bir başka manzara da şu:
- Ülkenin sorunları başka, ülkede yaşayan insanların sorunları daha başka!...
Bir taraf beka meselesini, mavi vatanı, küresel krizi falan tartışıyor…Diğer taraf ise; vadesi gelmiş borcunu, yetiştiremediği bütçesini, ortada kalmış mahsulünü, hastaneye kaldırdığı hastasını, işsiz kalmış gencini, ertelenmiş düğününü düşünüyor!...
Böyle bir ikilemde siyasetçinin mesajı ne anlam ifade edecek?
Zaten bu yeni dünya düzeninin siyasetçisi de ayrı bir alem!...
Onlar mı ekonomiyi yönetiyor; yoksa ekonomi mi onları yönetiyor henüz anlamış değilim…
Vatandaşın içine düştüğü yangın onlara göre kibrit çöpü!...
…
Adamın biri lüks bir otele gider… Kaldığı odada tahtakurusu görüp, durumu otel müdürüne şikayet eder…
Otel Müdürü; “minik bir tahta kurusu, üstelik de ölmüş, önemli değil beyefendi” der, geçiştirir…
Ertesi sabah, resepsiyonda yine karşılaşırlar… Bu kez müşterinin cevabı ilginçtir:
- “Tahtakurusunun cenaze töreni çok kalabalık oldu, sabaha dek de sürdü, bilginiz olsun…” der…
Her yerde, “vatana millete hizmet etme nutukları” atan siyasetçilerimizin ve yetkilendirdikleri bürokratların buna benzer kurnazlıkları karşılık bulmuyor artık…
Fakat, durum karşısında vatandaşın yapabileceği fazla bir şey de yok maalesef!...
Anlatacağım fıkra, seçmenin halini özetliyor sanki:
Genç bir kadın, emekli polislerin çalıştığı dedektif bürosuna başvurur…
- “Kocamın, der; beni aldattığından kuşkulanıyorum… Acaba kendisini, biraz sersem ve salakça bir elemanınız tarafından izletemez misiniz…?”
Büronun sorumlusu, kadına; “Neden kocanızı izleyecek elemanın biraz sersem ve salak olmasını istiyorsunuz, anlamadım?” der…
Kadın şöyle cevap verir:
- “Çünkü ne kadar az inanırsam, kendimi o kadar iyi hissedeceğim!...”
Değerli siyasetçiler;
Bizim seçmenimiz artık sizden pek bir şey beklemiyor…
Hepinizin durumunu da, gücünü de ve rengini de iyi biliyor…
Sandık gününde, muhtemelen ülkenin genel hava durumunu da buna ekleyecek ve öyle niyetlenecek…
Giresun tabiriyle, siz dua edin de;
- Ayam o gün “alamuk” ya da “pusaruk” olmasın!...