Ünü kontesliğinden değil romantik şair Lord Byron’un kızı ve bilgisayar programcılığının öncüsü olmasından gelir. Bu sebeple bilgisayarın kontesi de denilir kendisine.
Ada, babası Lord Byron ve annesi Ana Isabella’nın sadece bir yıl kadar süren evliliklerinden olan çocuğudur. İngiliz kaynakları Lord Byron’ın tek meşru çocuğudur diyerek diğer gayri resmi çocuklarına ve yaşadığı dönemde ahlaksızlık olarak kabul edilen huylarına işaret eder.
Romantik şair Lord Byron’un 1 aylıkken terk ettiği Ada annesi tarafından bilinçli olarak matematik ve fen alanında yetiştirilir ve babasının romantik ve zarar verici karakterinden uzaklaşması amaçlanır. Zaten Ada annesine daha çok benzer. Zira Ana Isabella da bir matematik uzmanıdır ve Lord Byron kendisine ‘paralelkenar prenses’ der. Annesi ayrıca Lord Byron konusunda katı bir tutuma sahiptir ve kızına ‘dengesiz, batak ve tehlikeli’ olarak tanınan babasının portresini 21. yaş gününe kadar göstermez. Ada’nın da zamanla annesi gibi de matematiğe yeteneği olduğu anlaşılır. Elektriğin mucidi Faraday’a 14 yaşındayken mektup yazar ve onun öğrencisi olmak ister.
Erken yaşta rahim kanserine yakalanır, hayatının sonuna doğru ateist olmayı seçtiği için annesi hastalığı sürecinde acılarını dindirmek için morfin kullanmasına izin vermez. Şartı tekrar hristiyanlığa dönmesidir ve öyle de olur. Babası gibi 36 yaşında, 27 Kasım günü ölür ve isteği üzerine babasının yanına gömülür. Bir gün Robin Hood’un memleketi Nottingham’ı da gezmeye çıkarsanız kabirlerinin Aziz Mary Magdalene Kilisesi’nde olduğunu da eklemek isterim.
British Heritage da Ada’nın yaşadığı ve en önemli eserini verdiği eve mavi plaka koyarak kendisini onurlandırılır.
Londra’da en merkezi ve mutlaka görülecek yerler arasında yer alan Aziz James Sarayı yanı başındaki St. James Parkı sokağında, 12 St James’s Square, İtalyan üslubu evde bilgisayarın ve programcılığın gelişiminin öncüsü kabul edilen Lovelace Kontesi Ada King adı mavi plaka ile ölümsüzleştirilir. Bu park etrafında kısa bir tur atarsanız Avam Kamarası’nın ilk kadın üyesi Nancy Astor dahil başka birkaç tarihi şahsiyetin evine de rastlarsınız.
Burası ne de olsa 17. yüzyılda bürokratlar için gösterişli ve o oranda pahalı ve küçük bir bölgedir. Denir ki 200 veya 300 yıl boyunca şehrin en pahalı ve popüler ikamet bölgesiyken 19. yüzyılda erkeklerin takıldığı, kadınların gitmediği, alınmadığı veya ilgilenmediği klüpler bölgesi olarak anılmaya başlar. Bizdeki kahvehaneler gibi…Alakası bile yok demeyin!!! Öyle!!! Kahve ve çikolata kafeleri zamanla züppe, şoven eğitimli erkeklerin içki içtiği, kumar oynadığı yerlere dönüşür.
Lord Byron’un kızına yazdığı şiiri paylaşarak bitirmek isterim.
'Senin yüzün anneninki gibi, benim güzel çocuğum!
ADA! evimin ve kalbimin tek kızı?
Senin o mavi gözlerini en son gördüğümde bana gülümsediler,
Ve sonra ayrıldık, şimdiki gibi değil,
Ama bir umutla.'